Türkiye’nin en fazla cari fazla veren sektörlerinden biri olan ve 218 ülkeye ürün satan yapı malzemeleri sektörü ihracatta yükselişine devam ediyor. Üretim ve istihdam odaklı çalışan sektörün ihracatı bu yıl ocak-ağustos döneminde, bir yıl öncesinin aynı dönemine göre yüzde 49,31 oranında artarak 19,88 milyar dolar olarak hesaplandı.
Aynı dönemde değerde en yüksek artışa sahip ürün grubu yüzde 63,5 ile demir çelik bazlı ürün grubu oldu. Yılın ilk sekiz ayında en fazla ihracat yapılan ülke 1,3 milyar dolar ile Birleşik Krallık oldu. Birleşik Krallık’ı, sırayla Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri takip etti.
Türk yapı malzemeleri sektörünün ihracattaki yukarı yönlü ivmesi ağustos rakamlarına da yansıdı. Sektör geçtiğimiz ay 2,94 milyar dolar tutarında ihracat gerçekleştirdi. Bu rakam, bir yıl öncesine göre yüzde 79,7 artış anlamına geliyor.
Yapı malzemeleri sektörü ağustosta en fazla ihracatı 210 milyon dolar ile Birleşik Krallık’a gerçekleştirdi. İsrail 204 milyon dolar ihracatla ikinci sırada yer alırken, Almanya 197 milyon dolarla üçüncü sırada yer aldı. İhracat odaklı sektör geçtiğimiz ay 203 ülkeye ürün satmış oldu.
Yapı malzemeleri sektörünün ihracat rakamlarını değerlendiren İstanbul Demir ve Demir Dışı Metaller İhracatçıları Birliği (İDDMİB) Yönetim Kurulu Üyesi ve Türk Yapı Malzemeleri Sektör Komite Başkanı Serdar Urfalılar, “Türk Yapı Malzemeleri Sektörü olarak tüm zorluklara rağmen ihracatta yukarı yönlü bir ivme yakaladık. Amacımız yılsonuna kadar yükselişimizi sürdürülebilir hale getirmek.” dedi.
Serdar Urfalılar
Sürdürülebilir ihracat için firmalar yeşil mutabakatta bilgilendirilmeli
Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı ile ilgili görüşlerini dile getiren Urfalılar şunları söyledi: “Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı çok sık dillendirilen fakat detaylarına çok da vakıf olunmayan önemli bir konu. Yeşil Mutabakat kapsamında uygulanması öngörülen ‘Sınırda Karbon Düzenlemesi’ AB’ye olan ihracatımıza ilave bir maliyet getirecek. Yapı Malzemeleri sektörü için önemli ürünler arasında yer alan alüminyum ve çimento Sınırda Karbon Düzenlemesi kapsamına alınacak ürünler arasında yer alıyor. Bu sürece hızlı uyum sağlanabilmesi için Emisyon Test ve Belgelendirme altyapımızın AB tarafından tanınacak şekilde geliştirilmesi önem arz ediyor. Diğer taraftan firmalarımız kendi karbon emisyonlarını azaltma noktasında bilgilendirilmenin ötesinde yönlendirilmeye ihtiyaç duyuyor. Avrupa Birliği’nin, kendisi ile Gümrük Birliği içinde olan Türkiye’yi, hem Yeşil Mutabakat’ın finansmanı hem de Sınırda Karbon Düzenlemesi konularında 3. ülkelerden ayrı tutması gerektiğini düşünüyoruz. AB’deki sanayicilere Yeşil Dönüşüm için 7 yıllık süreçte 1,1 trilyon Avro’nun üzerinde bir kaynak ayrılmakta iken ülkemize sunulan kaynakların çok daha sınırlı kalması haksız bir rekabet yaratacaktır. AB’nin Türkiye’ye karbon salınımını azaltma noktasında var olanın dışında ayrı bir kaynak sağlaması gerekmektedir. Yeşil Mutabakat gibi konular iş dünyasının geleceğini oluşturmaktadırlar. Artık sadece kar-zarar odaklı bir şirket yönetimi yerine çevreyi, sosyal yaşamı ve yeni gelişen kültürleri özümseyebilen firmalar piyasada varlık gösterebilecekler. Avrupa bu konuyla ilgili ESG kriterleri adı verilen bir değerler zinciri oluşturmuş vaziyette. ESG kriterleri bir şirketin çalışanlarına nasıl davrandığı, tedarik zincirini nasıl yönettiği, nasıl bir yönetim sistemine sahip olduğu ve genel anlamda toplumda nasıl pozitif ya da negatif etki oluşturduğu ile ilgilenmekte. Yani artık sistemin en küçük dişli çarkından en büyük dişli çarkına ve bunların birbirleriyle olan ilişkileri bile bir firmanın karlılığını etkileyebilecek hale geldi. O sebeple hem Yeşil Mutabakat hem de ESG kriterlerine daha çok eğilmemiz ve firmalarımızı bu konularda bilgilendirmemiz gerekiyor.”