www.yapi.com.tr’nin 03 Eylül – 03 Ekim 2010
tarihleri arasında oylamaya açtığı “Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu ‘Allianoi gömülmesin’ diyen Tarkan'dan uzmanlık
alanının dışına çıkmamasını istedi. Sizce bir kültür varlığının
korunmasını istemek için uzman olmak gerekir mi?” anketine 196 kişi
katıldı. Ankete katılan okuyucuların yüzde 88’i bir kültür
varlığının korunmasını istemek için uzman olmanın gerekli olmadığı
yönünde oy verirken yüzde 12’si uzmanlığın gerekli olduğu
yönünde oy kullandı. Katılımcıların bazıları kültür varlıklarının
korunmasını istemek ya da tarihimize sahip çıkma istemi için uzman olmanın
gerekli olmadığı yönünde yorum yaparak, “Dünya tarihine ve kültür yapılarına
duyarlı, aydın olan her insanın bunu istemeye hakkı vardır” şeklinde görüş
bildirdiler.
Bazı okuyucular bakanlık yapanların konularında uzman olmasının gerekliliğine
dikkat çekerken bir diğer okuyucu ise, “Kendisini bu konuda uzman görüyor mu çok
merak ediyorum. ‘Allianoi diye bir yer yok’ cümlesi hangi uzmanlığa ve hangi
kaynağa dayanarak söylenmiş?” şeklinde yorum yaptı.
Çevrede yaşayan köylüleri ve istekleri de duymamızın gerekli olduğunu
belirten bir başka okuyucu ise köylülerin suya ihtiyacı olduğuna, suyu elde
etmek için harcadıkları elektrik parasının bellerini büktüğüne dikkat çekerek,
“Kimse Allianoi gömülsün demiyor, üstünü örtelim bizden sonrakilere kalsın”
şeklinde fikir bildirdi.
Allianoi’den hareketle ülkemizde sular altında kalmamış ama korunmayı
beklerken yok olan binlerce esere dikkat çeken bir okuyucu, “Öncelikle şu soruyu
sormak sanırım daha doğru olacak. Arkeolojik eserler ortaya çıkartılınca
korunmuş mu oluyor? Allianoi'de sular altında kalmayacakmış gibi yapılan
çalışmalarda hangi koruma tedbirleri hangi ön çalışmalara dayanılarak
yapılmıştır? Eğer bunlar yapılmadıysa ve yapılmayacaksa neden bu alan kazıldı ve
kazılmasına izin verildi? Bu işin sorumluluğu barajı yapanlar kadar bu alanı
bilinçsizce kazanların da üstündedir. Ben kazdım çıkarttım ne yapalım
baraj yaptılar diye kimse bu sorumluluktan kaçamaz” dedi.
ŞPO: Allianoi üzerine dökülen her kum tanesi gelecek nesillere karşı
işlenmiş suçtur’
Bu zaman zarfı içerisinde, 2 Ekim 2010 tarihinde, TMMOB Şehir Plancıları
Odası Yönetim Kurulu, ‘Allianoi Üzerine Dökülen Her Kum Tanesi Gelecek Nesillere
Karşı İşlenmiş Suçtur’ adlı metni yayınladı. , TMMOB Şehir Plancıları Odası
Yönetim Kurulu tarafından yayınlanan metin şöyle;
“Allianoi, Koruma Kurulu tarafından 29.03.2001 tarihinde ‘I. Derece
Arkeolojik Sit’ olarak koruma altına alınmıştır. DSİ Genel Müdürlüğü, (Koruma
Kurulu kararına rağmen) yıllardır yapımına başlamadığı barajın ihalesini
gerçekleştirmiş, yapılan kurtarma kazılarının sonuçları ve Koruma Kurulu
tarafından alınmış kararlar yok sayılarak hızla baraj gövdesinin inşaatı
başlatılmıştır.
DSİ tarafından yapılan başvuru sonucunda, İzmir II. Numaralı Koruma Kurulu
2005 yılında bir kez daha konuyu değerlendirmiş ve Allianoi hakkında; ‘Korunması
Gerekli Kültür Varlığı olduğu’, ‘I. Derece Arkeolojik Sit niteliği taşıdığı’ ve
‘Alanda su tutulmasının engellenmesi gerektiği’ kararlarını almıştır.
Aynı yıl içinde, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından oluşturulan ‘akademik
komisyon’ alanda incelemelerde bulunmuş ve hazırladığı raporu bakanlığa
sunmuştur. Raporda, DSİ'nin gündeme taşıdığı ‘Antik kentin mille kaplanması ve
baraj suları altında korunması’ önerisinin gerçekçi çözüm olmadığı
vurgulanırken, ‘binlerce yıllık bir süreçten geçerek bize ulaşan bir kültür
varlığını yok etme hakkına sahip olmadığımız gibi bunları gelecek kuşaklara
aktarma yükümlülüğümüzün de olduğu kesinlikle unutulmamalıdır. Bu nedenle anlık
çözümler aramak yerine, alanın bütüncül ve kalıcı olarak korunması ve
sergilenmesi için daha fazla zaman kaybetmeden harekete geçilmesi ulusal ve
uluslararası sorumluluğumuzun bir gereğidir’ denilerek, antik kentin yerinde ve
su tutulmadan korunması gerektiği belirtilmiştir.
Ancak Koruma Kurulları'nca iki kez alınan ‘I. Derece Arkeolojik Sit’ kararına
ve akademik komisyon raporuna rağmen, DSİ su tutma projesinden vazgeçmemiş, daha
sulama kanalları ve ek projelerin tamamlanmasına yıllar olduğu halde, dayatma ve
zorlamalarını sürdürmüş, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Yüksek Kurul ve Koruma
Bölge Kurulu baskı altına alınmıştır.
‘Yargı kararlarına rağmen’
Koruma Yüksek Kurulu ilke kararları amacından saptırılmış, ‘yargı kararlarına
rağmen’ Yüksek Kurul, DSİ Genel Müdürlüğü'nün bir organı gibi çalışır duruma
getirilmiştir.
Koruma Yüksek Kurulu'nun 04.10.2006 tarihinde aldığı 717 sayılı "Baraj
alanlarından etkilenen taşınmaz kültür varlıklarının korunması" ile ilgili ilke
kararıyla, aslen koruma kararlarının yaşama geçirilmesi amacı taşıması gereken
Koruma Yüksek Kurulu ilke kararlarının, korunması gereken alanların ortadan
kaldırılması amacıyla kullanılmasına ilişkin yeni ve kabul edilemez bir süreç
başlatılmıştır.
717 sayılı İlke Kararı'nın iki maddesinin yargıda iptal edilmesi sonrasında,
yargı kararına rağmen aynı amaca hizmet edecek biçimde 20.03.2009 tarihinde 749
sayılı İlke Kararı alınmış, bu kararın da yargıda iptal edilmesi sonrasında,
yargıyla alay edercesine 22.04.2010 tarihinde aynı amaca yönelik 765 sayılı İlke
Kararı alınmıştır.
Yaşananlar, bir yandan ülkemizin koruma konusunda en güvenilir kurumsal
organı olması gereken Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı ‘Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nu kuruluş amacından uzaklaştırırken, diğer
yandan Kurul, DSİ Genel Müdürlüğü'nün bir dediğini ikiletmeyen, tek amacı ‘yargı
kararlarına rağmen’ baraj yapımlarının önünün açılması olan bir kuruluşa
dönüştürülmüştür.
Yaşanan süreçte DSİ Genel Müdürlüğü'nün baskısı ve yönlendirmesi açıktır.
Üzücü olan kültürel değerlerimizi korumakla görevli Kültür ve Turizm
Bakanlığı'nın içine düştüğü durumdur.
Allianoi için kırılma
noktası 2006 yılı
2006 yılı Allianoi için bir kırılma noktası olmuştur. Süreç, Koruma Kurulu ve
DSİ arasındaki ilişkiyi ve çelişkiyi ifşa eder niteliktedir. Allianoi Antik
Kenti ve Yortanlı Barajı çatışması ülkemizdeki idari sistemin içinde bulunduğu
keyfiliğe ve otoriter yapılanmaya ilişkin somut bir örnek oluşturması açısından
önemlidir. Allianoi tartışması, Türkiye'de yönetim yapısındaki iş bölümünün
bilimsel akılcılığa değil, kişisel otoriteye dayalı hale gelmekte olduğunun en
bariz örneklerinden biridir.
Eski genel müdür Sayın Veysel Eroğlu'nun Bakan olmasıyla birlikte Çevre ve
Orman Bakanlığı'na bağlanan DSİ Genel Müdürlüğü'nün Çevre ve Orman Bakanlığı
çatısı altında, yani ülkemizin çevre ve doğal değerlerini koruma sorumluluğuna
ve görevine sahip bir bakanlık çatısı altında yürüttüğü ‘kültür varlığı karşıtı’
çizgi, Sayın Bakanın söylemlerine de yansımış ve geçtiğimiz ay içinde medyada
tartışılmıştır.
‘Allianoi diye bir yer yok, orası Paşa Ilıcası’ söylemiyle medyada boy
gösteren Sayın Veysel Eroğlu'nun da imzasını taşıyan ve 2006 yılında alınmış
olan ‘İzmir Bergama Allianoi, Manisa Menteşe Soma Termal Kültür ve Turizm Koruma
ve Gelişim Bölgesi’ne ilişkin Bakanlar Kurulu kararı ülkemize özgü tutarsızlığın
‘imzalı’ ve ‘resmi gazeteli’ belgesidir.
Yaşanan sürecin en üzücü olan yanı ise, yaratılan bu dezenformasyon ve baskı
ortamında gerçekleri açıkça dile getirecek, halkı bilgilendirecek, görev ve
sorumluluklarının bilincinde, Allianoi'ye sahip çıkma cesaretine sahip bir
Kültür Bakanlığı'nın olmamasıdır.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın etkisizliği ve Çevre ve Orman Bakanı
karşısındaki çaresizliği Allianoi özelinde yaşananlarla
belgelenmiştir.
Allianoi'nin varlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından önerilerek içinde
Sayın Veysel Eroğlu'nun ve Sayın Ertuğrul Günay'ın da bulunduğu Bakanlar Kurulu
tarafından onaylanan ‘İzmir Bergama Allianoi Manisa Menteşe Soma Termal Kültür
ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi’ kararı ve Koruma Bölge Kurulu kararlarıyla
kabul ve ilan edilmiştir.
Odamızca dava konusu da yapılan ‘İzmir Bergama Allanoi, Manisa Menteşe Soma
Termal Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi Çevre Düzeni Planı’nda ismi
var olsa da kendisi yok sayılan Allianoi'nin bugün içine düşürüldüğü durum,
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın, Çevre ve Orman Bakanı karşısında içine düştüğü
çaresizliğin somut belgesidir. Allianoi'nin başına gelenler, Türkiye kamu
yönetim sisteminin içinde bulunduğu keyfiliğin en somut göstergesi haline
gelmiştir.
Allianoi örneğinde tüm yaşananlar göstermektedir ki, Türkiye'de kamu yönetim
sistemi kişisel otoriteye bağlı hale gelmekte, kurumlar arası uzmanlığa dayalı
iş bölümünün yerini kişisel otoriteye dayalı yeni bir sistem almaktadır.
Bilimsel akılcılıktan hızla uzaklaşılırken, keyfilik yönetim sistemimize hâkim
olmakta, yargı kararlarına rağmen hukuk ilkeleri çiğnenmektedir.
Henüz çok küçük bir bölümü gün yüzüne çıkmış olan Allianoi, yüzyıllar sonra
güneşi görebildiği çok kısa süre içinde çok büyük dersler vermiştir. Yalnızca
tarihe değil, günümüze de ışık tutmuştur.
Öte yandan idare, yörede yaşayanları barajdan elde edilecek fayda konusunda
yanlış bilgilendirmiş ve yönlendirmiş, çevre duyarlısı gönüllüler ve bilim
insanlarıyla su bekleyen yöre halkı karşı karşıya getirilmiştir. Yapılan bu
uygulama, verilen yanlış kararın olumsuz sonuçlarının başkalarına yüklenmesi
anlamına gelen bir aradan sıyrılma stratejisidir.
Aldığı kararlarda ‘süreklilik’ ve ‘tutarlılık’ olması gereken Koruma Bölge
Kurulu'nun Allianoi'yi korumaktan vazgeçmesi, kumla kaplanarak sular altında
kalmasına izin vermesi kabul edilemez bir yanlış ve aynı zamanda ‘insanlığın
ortak mirasına’ karşı işlenmekte olan bir suçtur.
İzmir II Numaralı Koruma Bölge Kurulu'nun, 2001 yılında ve 2005 yılında
alınmış olan ve alanın korunması gereken 1. Derece Arkeolojik Sit olduğunu
belgeleyen kararlara rağmen, Allianoi'nin bir daha ortaya çıkarılamayacak
biçimde sular altında bırakılmasına izin veren karar 2863 sayılı Yasa
çerçevesinde de suçtur.
Diğer yandan Koruma Bölge Kurulu'nun aldığı ‘mille kaplama’ kararının
yargıdan dönmesi sonucunda, DSİ'nin ‘kumla kaplama’ önerisi şeklinde
geliştirdiği ‘yargı kararının arkasından dolanma stratejisi’ açık bir
hukuksuzluktur. Bu inat Yortanlı Barajı yapılması için değil, güç gösterisinden
kimin galip geleceğinin belirlenmesi için sürdürülmektedir.
Allianoi ve tarihi değerlerimiz kurumsal ya da kişisel güç gösterisinde
harcanacak değerler değildir. Hukuksuzluk, yargıya karşı ‘hile’, İnsanlığın
ortak mirasını korumaya çabalayanlara karşı ise ‘şiddet’ yolları kullanılarak
gerçekleşmektedir".