Mimarlık Eğitiminde 'Birliktelik'

Türkiye'nin tüm bölgelerindeki geleneksel mimari ile tarihten gelen kent dokuları arasında, birbirlerini gözeten ve tamamlayan kimlik ve kültür bağları var. Uygarlıkların bize armağanı olan bu büyük dersi gözardı ederek, yapı ve mekan tasarımı ile kentsel planlamayı bütünüyle ayrıştıran bir mimarlık ve kentsel planlama eğitimini bu ülkeye yakıştıranlar, yanlışlarında inat ve ısrar etmek yerine, özeleştiri yapma durumunda değiller mi?

Ülkemizdeki şehircilik eğitiminde mimarlıktan; mimarlık eğitiminde de şehircilikten 'arınma' anlayışını eleştiriyoruz. ABD'de gelişen bu anlayışın, ''mimarlık ve kent tarihi'' zenginliğimizle asla bağdaşmadığını anımsatarak diyoruz ki: ''Mimarı kentsel planlamaya, şehirciyi de mimarlığa yabancılaştırmayan bir eğitim sistemini oluşturmalıyız...''

Bu arayışımıza ''akademik katkılar''ı da alabilmek için 26 Ocak 2006'da bu köşede bir ''köşecik'' açtım. Her hafta yinelediğim ''Mimarlık ile kent planlamasını birbirlerinden tümüyle ayıran eğitim sistemi Türkiye'ye uygun mudur?..'' sorusuna, mimarlık ve şehircilik hocalarımızdan gelen yanıtları, 6 Nisan 2006'ya kadar kesintisiz yayımladım.

Yanıtların hiçbirinde bu ''ayrılıkçı'' sisteme ''uygundur'' denmediği gibi, kent planlamasını mimarlıktan koparmanın ''tüm ülkeler'' ve hatta ''ABD için bile'' kabul edilebilir olmadığını vurgulayanlar da vardı...

'Şehirci'lerin üslubu
Aynı süreçte, bu sorgulamamızı bir eğitim tartışması olarak değil, ''şehir planlama meslek alanına saldırı'' (!) olarak niteleyen kimi Şehir Plancıları Odası (ŞPO) sözcülerinin ''söylem tarzı'' ise şöyleydi:

''Planlamaya şaşı bakışlar...''
''Şovenist mimarların hezeyanı...''
''Mimarların planlama yetkisi hırsı...''
''Şehir plancılarına toplu karalama...''
''Giderek saldırganlaşan bir kampanya...''

(Bkz: ŞPO yayınlarındaki açıklama ve yazılar; 25 Şubat 2006 tarihli 'kınama' ilanları; 13 Şubat 2006 tarihli basın açıklaması ve Oda Başkanı'nın bülten yazıları...)

Hemen tümü bu gibi nitelemeler taşıyan açıklamalar, yukarıdaki ''asıl soru'' ya yanıt olmadıkları gibi, ''düzey ve içerik''leriyle de tartışmamıza katkı sağlamadığından, köşeciğimizde yer alamadılar...

Benzer söylemle ''polemik yarışı''na ise hiç girilmedi. Bundan ötürü ''Cumhuriyet gazetesini ve köşeciğe yazan hocalarımızı kınama'' ilanlarına bile sessiz kalmak yeğlendi...

'Eğitim Kurultayı'nın dileği
Mimarlık ve kentsel planlamanın ''ortak bir mimari eğitim'' ve ''ortak bir kültürel altyapı''yla ancak ''mimarca'' ve ''uygarca'' yaşama geçebileceği gerçeğinin en özlü değerlendirmeleri, 2005'in Aralık ayında 3.'sü gerçekleşen ''Mimarlık ve Eğitim Kurultayı''nda yapıldı... ABD kaynaklı planlama eğitimini eleştirdiğimiz için adeta ''küsen'' ODTÜ dışındaki hemen tüm mimarlık fakültelerinden ''geniş bir akademik katılım''la gerçekleşen kurultayın Sonuç Bildirgesi'nde şu vurgulama var:

''Kentlerimizi kimliksizleştiren; tarihsel mirasın tahrip ve yok olmasının yanı sıra çağdaş mimarlığın sanatsal ürünlerine de engel olan bu 'mimarlık yoksunu' imar düzeni, sadece mimarların değil toplumun en temel sorunlarından biri olmasına rağmen adeta umursanmamaktadır...''

Bildirgenin ''Mimarlıkta Uzmanlaşma'' bölümünde ise özetle şu değerlendirmeler yer alıyor:

''Mimarlık, özünde bir mekânsal tasarım sanatı olarak ve sadece yapıların değil, kullanıcıların da çevresel ve kentsel ilişkilerinin kurgulanmasına yönelik çağdaş mesleki sorumlulukları da içerir. Ülkemiz eğitim düzeninde ise örneğin 'kentsel planlama' , 'peyzaj mimarlığı' , 'iç mimarlık' gibi özel uzmanlık alanlarının da temelinde mimarlık kültürü ve sanatının bulunması gerektiği gerçeği giderek unutulmaktadır. Planlama ve tasarıma yönelik tüm bu meslek alanlarının, lisans eğitiminde mimarlık fakülteleri içinde; uzmanlığa yönelik konularda da ayrı bir enstitü içinde, ama mutlaka bütünsellik içinde yapılanmaları gerektiği, kurultayın ortak dileğidir...''

İşte bu dileğin, eğitim yapılanmasındaki ''mimarlık-planlama'' ilişkisi de eski YTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü başkanlarından, Fakülte Dekanı ve köşeciğimizde görüşünü yazdığı için ŞPO tarafından 'kınanan' hocalarımızdan Prof. Dr. Emre Aysu'nun önerdiği modelde özetle şöyle kurgulanıyor:

Ortak temel eğitim
Mimar ya da kent planlamacısı olmak isteyen lise mezunları, ayrı ayrı bölümlere ayrı puanlarla değil; sanat ve tasarım eğitimi için gerekli ''yetenek sınavı''nı da vererek ''mimarlık fakülteleri''ne ''birlikte'' giriyorlar.

İlk iki ya da üç yıl, genel mimarlık ve kent kültürü, uygarlık tarihi, temel tasarım, mekân bilgisi ve planlama kavramı gibi ''ortak'' dersler ''birlikte'' görüldükten sonra kalan yıllar, öğrencinin ''tercih'' edeceği ''uzmanlaşma eğitimi''ne ayrılıyor. Böylece ''uzmanlıkları''na göre ''mimar'' ya da ''kent plancısı lisansı''yla mezun olanlar, ''her iki alanda da eğitilmiş'' mimar ve plancılar olarak hizmet veriyorlar...

Modelin bu kısa tanımına ilişkin ayrıntılı değerlendirenleri, farklı önerileri ve benzer arayışları artık ''mesleki yayınlar''a bırakıyorum. Ancak görüldüğü gibi tartışmamızın temelinde ''şehir plancılarının meslek alanına saldırı'' yok. Sadece ''mimarisiz planlama eğitimine eleştiri'' var. Buna rağmen ŞPO'daki tepkilerin ''neden''lerini sorduğum hocalar ise şu yanıtı veriyorlar: ''Alınan eğitimin yanlışlığını kabul edebilmek zor geliyor olmalı...''

Aynı zorluk, son yıllardaki ''planlamasız mimarlık eğitiminin yanlışlığı'' açısından mimarlar için de geçerli değil mi?

Sözü, ülkemizde mimarlığın ve kentsel planlamanın ''ortak bilge''si; Mimarlar Odası'nın 1954'teki kurucularından; aynı yıllardaki İTÜ Şehircilik Kürsüsü'nün efsanevi başkanı; Berlin ve Viyana üniversitelerinde de şehircilik dersleri veren; çok sayıda kentimizin plancısı; şehircilik eğitimimizin anıtsal ismi; hocalarımızın hocası, yakın geçmişte yitirdiğimiz Prof. Kemal Ahmet Aru'ya bırakıyorum:

''Benim şehirciliğim de Emin Onat'tan menkuldür. Ben hiç şehirci unvanını kullanmadım. Ben mimarım; onu da beraber yaptım. Prof. Gustav Oelsner de öyle derdi. Oelsner çok ilginç bir adamdı; çok zarif bir insandı; 'Mimar isterse şehircilik yapabilir, şehirci muktedirse mimarlık yapabilir' derdi.'' (K. A. Aru-Anılar)