Zürih’i Zürih yapan özelliklerin başında bankaları
gelir. Doğası, mimarisi, tarihi dokusu ve aksamayan temposunu da unutmamak
lazım. Gizli köşelerinde farklı sürprizlerle turistleri her zaman şaşırtmayı
başaran Zürih’in değişik bir özelliğiyle geçenlerde tanıştım.
Zürih Hayvanat Bahçesi’ni sonunda ziyaret ettim. Aslında amacım
hayvanat bahçesindeki farklı hayvan türlerini görmek değildi. Parkın sınırları
içinde yer alan Madagaskar tropik ormanında dolaşmak
istiyordum. Ormandan çıktığımda Zürih’in bir inancımı daha yerle bir ettiğini
fark ettim. İnsan eliyle hazırlanan bu ormanı gördükten sonra
teknolojinin doğayı yok ettiği yönündeki düşüncelerimi tekrar
gözden geçirdim. Çünkü burada teknolojinin doğayı sıfırdan yarattığına tanık
oldum. İki ülke düşünün. Biri Avrupa’nın ortasında, diğeri Afrika’nın doğu
kıyılarına bakan Hint Okyanusu’nda. Birkaç yıl öncesine kadar hiçbir benzerliği
olmayan İsviçre ve Madagaskar artık ekolojik ortaklık yapıyor.
Zürih’e gelip kentin şık mağazalarında soluğu almak isteyenlere ya da klasik
kent gezilerine katılacak turistlere artık bu ilginç mekânı görmelerini tavsiye
ediyorum. Zürih’teki yağmur ormanının dar patikalarında yürümeden buradan
ayrılmayın. Teknolojinin sıfırdan yarattığı bu ortamı gezerken Avrupa’nın
merkezinde bir yağmur ormanı görmenin ayrıcalığını hissedeceksiniz. Dünyanın
hiçbir yerinde tadamayacağınız bir deneyim yaşayacaksınız.
Zürih’in doğal şartlarında böylesine dev bir tropikal ormanın yaşaması
olanaksız. Burada teknoloji devreye giriyor. Önce ormanın dış dünyayla hava
teması kesiliyor. Madagaskar iklimine benzer bir ekolojik ortam yaratılıyor.
Ormandaki özel havalandırma sistemi, ısıyı 20-30 derecede sabitliyor, nem oranı
yüzde 80’in üstünde tutuluyor ve her gün 80 tonluk yapay yağmur yağdırılıyor.
Son derece hassas olan bu ortamın dışardaki havayla karışmaması için de ışığa
aşırı duyarlı bir yalıtım sistemiyle kent ortamından izole ediliyor. Ormanda
yaşayan on yedi bin bitki türü ve yüzün üzerinde hayvanın nakli ise bir başka
“küçük” ayrıntı. Madagaskar’dan özel gemilerle taşınan bitkiler ve ağaç
fidanları önce Hollanda’da kurulan bir serada bekletiliyor. Bitkilerin toprağa
alışması sağlanıyor. 12 metreye kadar uzayan ağaçlar tek tek Zürih’e taşınıyor.
Ormanın altyapısı hazırlandıktan sonra sıra Madagaskar’daki hayvanların buraya
dahil edilmesine geliyor. Lemurlar, dev kaplumbağalar, maymunlar, uçan tilkiler,
kuşlar, böcekler... Ormanda olması gereken ne kadar hayvan türü varsa Zürih’e
getiriliyor. 2003 yılında bu çabalar mutlu sonla noktalanıyor. 12 yıllık
uğraştan ve 50 milyon dolarlık harcamadan sonra Madagaskar’dakinin bire bir
kopyası olan Masaola yağmur ormanı kapılarını ziyaretçilere açıyor. Yılda 300
bin kişinin ziyaret ettiği park kendi geliriyle ihtiyaçlarını karşılayabiliyor.
Park yönetimi, Madagaskar’ın tehdit altındaki ekolojik sisteminin korunabilmesi
için her yıl 10 bin dolarlık bağışta bulunuyor.
Ormanın dar patikalarında biraz merak biraz da şaşkınlıkla yürürken aynı
meraklı bakışlarla bizleri izleyen hayvanlarla göz göze geliyoruz. Tercihlerini
yapabilseler hangi ortamı seçerler? Doğdukları toprakları mı, yoksa yaşadıkları
bu ormanı mı? Ormandan çıkarken de sorular peşimizi bırakmıyor. Bunca emek,
milyonlarca franklık harcamayla Avrupa’nın ortasında yağmur ormanı yaratmak
yerine tehdit altındaki gerçek yağmur ormanlarını korumak daha faydalı bir
girişim olmaz mıydı?