Vay be, Durumumuz Gerçekten Vahimmiş!



Kanun No: 4857. Kabul Tarihi: 22.05.2003. Madde 1. Bu kanunun amacı işverenler ile bir iş sözleşmesine dayanarak çalıştırılan işçilerin çalışma şartları ve çalışma ortamına ilişkin hak ve sorumluluklarını düzenlemektir... Sözünü ettiğimiz, “İş Kanunu” şimdi bir belgeselin adı oldu. Petra Holzer, Ethem Özgüven, Selçuk Erzurumlu’nun yönettiği belgesel Tuzla’daki “iş cinayetleri”ni anlatıyor. Ölümlerle 4857’nin alakası mı? En iyi açıklamayı belgeselin galasında Limter-İş Sendikası Genel Başkanı Cem Dinç yapıyor: “Biz ‘köle yasası’ diye nitelediğimiz bu yasayı çıkarmamak için uğraşmıştık, ancak çıktı. Şimdi 4857 sayılı yasa uygulansın diye uğraşıyoruz. Artık tersanelerdeki durumun ne kadar vahim olduğunu siz düşünün”.

Ömer Öztürk, Petra Holzer, Selçuk ErzurumluBiz de bu vehameti belgesele başlama ile gösterim tarihi arasında, altı ay içinde 13 ölüme daha tanık olan yönetmenler Petra Holzer ve Ethem Özgüven’le konuştuk...

(www.4857-belgesel.blogspot.com)

- Tersanelerle ilgili bir belgesel yapma fikri nereden çıktı?

Petra Holzer: Geçen aralıkta İş Kazalarını İzleme Komitesi üyesi Aslı Odman bize geldi, konuyla ilgili sunacakları rapor için bir sinevizyon gösterisine ihtiyaçları olduğunu söyledi. Biz de sağdan soldan görüntüler toplayarak, röportajlar yaparak 17 dakikalık küçük bir film yaptık. Bu belgeseli 16 Aralık’ta gösterdik, ancak oradaki hayat şartlarını gördükten, Aslı ve Limiter-İş sayesinde pek çok insan tanıdıktan sonra başka bir şeyler yapmak zorunda olduğumuzu düşündük, buna sessiz kalamayız dedik ve bu belgesel çıktı. 16 Aralık’taki sinevizyon gösterisini yaptığımızda tersanelerdeki ölü sayısı, 85’ti, bugün 98’i buldu, sadece altı aydaki artış bu.

Ethem Özgüven: Tuzla’da yaşananları, Türkiye’de yaşanan diğer sorunlardan ayıramayız. Ölümler, Bergama’daki siyanürlü altın arayışı, çölleşen Türkiye... Bizim bütün bu olayların önünde durmak için bir tane somut sebebimiz var; yaşamaya, yaşadığımız coğrafyaya sahip çıkmaya çalışıyoruz, bu misyonla falan ilgili bir durum değil, hayatta kalma çabasıyla ilgili, özde çok bencilce bir motivasyon yani.

P. Holzer: Ve geleceğe umutla bakmak istiyoruz. Bunun için de elimizden geleni yapıyoruz, bir sorunu görselleştirip başka bir yere taşıyoruz.

- Belgeselin hazırlık süreci nasıl geçti?

P. Holzer: Bu belli bir zamanla sınırlandırılacak bir çalışma değildi, bizim hazırlıklarımız da orada yaşananlara göre değişti. Ne kadar zaman aldığını açıklayamıyorum, kahvelerde işçilerle görüştük, bekâr evlerine girdik, sendikadakilerle görüştük.

E. Özgüven: Bir seneye yakındır gidip geliyoruz, daha da durumlar değiştikçe çekmeye devam edeceğiz.

P. Holzer: Belgeselin gösterimini yaptık, ancak grevde de çekimler yaptık, gelişmeler oldukça takip edip geliştirmeye devam edeceğiz.

E. Özgüven: Bu öyle bir öykü ki, seni takip etmek zorunda bırakıyor. Bizim genelde işlerimiz böyledir. Bergama’yı 12, Aziz Nesin belgeselini 15, Yok Olan Anadolu Çalgılarını 22 yıldır çekiyoruz.

- Peki işçilerle konuşurken sorunlar yaşadınız mı, konuşmaktan çekindiler mi?

E. Özgüven: Kolay kabullendiler, çünkü biz şanslıydık, tanıdık üzerinden gittik.

P. Holzer: Başlarda biraz sustular, sonra açıldılar, zaten dolmuşlardı, onlar da anlatmak istiyorlardı. Belgeselde bir gerilim de var, bazıları taşeronları korurken, bazı işçiler eleştiriyorlar. Biz, bize anlatılanları dinledik.

- Belgeselin varmasını istediğiniz yer neresi, bir şeyi değiştireceğini düşünüyor musunuz?

P. Holzer: Bu belgesel yayılırsa, daha çok insan Tuzla’da hayatın ne kadar ağır geçtiğini, o insanların ne kadar büyük tehlike altında yaşadıklarını anlar belki. Hem belki hepimiz ne kadar örgütsüz, tek başımızayız onu anlarız. Ama tabii sonuçta bir belgesel, neyi ne kadar değiştirir?

E. Özgüven: Değiştireceğini hakikaten ummak istiyoruz tabii ki, ancak bu iş hiç kolay değil.

- En azından sizde bir şeyler değiştirmiştir...

P. Holzer: Beni çok etkilediler, sendika üyeleri, işçiler... Ölümlere, ağır hayata rağmen dik duruyorlar, bu olaylarla ilgili espriler yapabilecek kadar yoğun bir hayat enerjileri var.

E. Özgüven: Öteden beri sendikacı dendiğinde, antidemokratik bir yapı aklıma gelir, ancak bu belgeselle tanıştığım dürüst emekçiler bu fikrimi değiştirdi. Üstelik Türkiye şartlarında düzgün insanlarla tanışmak çok sık yaşadığımız bir deneyim değil, o bakımdan da belgesel benim için çok önemliydi.

Herkes, işçilerin bir grup cahil, kendinin farkında olmayan insanlar olmadığını bilmeli, durumun son derece farkındalar ve çok zor bir iş yapıyorlar. Bazen kendime, Tuzla’da ölmek mi, yaşamak mı zor, diye soruyorum. Çok problemli bir coğrafyadayız ve sorunları çözmenin tek yolu örgütlenmek.

P. Holzer: Hepimiz, “beyin emekçileri” olarak çalışıyoruz, ancak örgütlenme noktasında onlardan çok daha gerideyiz.

- Belgeseli işçilere de göstermişsiniz. Nasıl karşıladılar?

P. Holzer: “Vay be” dediler, “bizim durumumuz gerçekten vahimmiş”. Ne kadar ağır bir baskı olduğunu yaşarken fark edemiyorlar, ancak belgesel sayesinde bir mesafe koyup kendilerini izlediler. Bu benim için çok güzel bir andı tabii...

E. Özgüven: Belgeselin yapımı da oldukça kolektifti, herkesin çok emeği var bu belgeselde; Serkan Çiftçi, Bülent Özcan, Nevra Akdemir, Itır Erhart, Aslı Odman, Can Aydın, Zafer Topaloğlu.

Fotoğraflar: Alaattin Timur