Vapuru Vermemeli miyiz?



Uzun bir süredir takip ediyorum İstanbul Belediyesi'nin vapur değiştirme faaliyetini. Vapur uzmanı değilim, ama 'Durduk yerde ne gereği var acaba?' diye de sormadan edemedim. Bu soruyu soran sadece ben değilim. Bir grup İstanbullu 'Vapurlarımızı Vermiyoruz' adlı bir kampanya başlattı aylar önce.

Önceki gün Kadıköy İskele Meydanı'nda da bir süredir unutulan kampanyayı canlandırmak için toplandılar. Dünya üzerinde var mıdır acaba böylesi, hep geçmiş günleri anımsayıp, hep hatıralarıyla yaşamaktan hoşlanan ve fakat fırsatını bulduğunda, geçmişini kırıp dökmekle kalmayıp unutmak isteyen bir toplum. Tabii işin aslını, bir bilene sormak gerek. Sadede gelelim ve Türk denizcilik tarihini yazdığı kitaplarla gündemde tutan bir-iki kişiden biri olan araştırmacı yazar Eser Tutel'e soralım.

Vapurlarımız eskidi mi gerçekten?
Aslında fazla eskimedi. Şirketi Hayriye vapurları 60-80 senedir çalışıyor. Bir-iki gemi var, 54-55 yaşlarında. Onları da emekli edip bir tarafa bağlayacaklar. Onlar dışındaki büyük çoğunluk 70'li, 80'li senelerin yapımı gemiler, o kadar yaşlı değiller yani. Ama yaptıkları gemilere güvenmiyorlar ve bunların son kullanma tarihi geçti diyorlarsa bilemem. Bu tip İngiliz, Alman yapımı gemiler 60-80 sene çalışmışlardır. Şimdi bunların ne özrü var ki, 30-35 senesi dolmadan kaldırıyorlar. Bunların hepsi genelde 30 senelik gemiler. Bunlar iyi bir bakımla daha 30 yıl çalışır gibi geliyor bana.

'Ütü' gemi bile daha estetikti

Peki bu oylama işine ne diyorsunuz?
Onu bilemiyorum, ben bütün gün oturup internette bir gemiye oy atayım. Ama en korktuğum deniz otobüsleri gibi, her tarafı kapalı modellerin seçilmesi. Deniz havası alamıyor insanlar, güvertede püfür püfür gidemiyor. Direği yok, bacası yok, filikası yok, can simidi yok. Bizden değil, kapalı kutu. Eskiden bir Haliç vapuru vardı, insanlar ona 'ütü' derlerdi. 11 numaralı vapurdu ve çok eskiydi ama o bile bugün bize gösterilen gemilerden daha estetikti. Bir kere eski denilenler aslında sağlam gemiler. Hayatta her şey eskir, tamam, onlar da eskimiş olabilir. Ama şu anda çalışan gemiler ömür olarak daha genç. Bunların gerekli bakımı yapıldığı takdirde ömürleri uzatılıyor.

Denizi pek sevmiyoruz galiba.
Biz Türkler hep denize arkamızı dönmüşüz. Hâlâ Orta Asya'ya bakıyoruz. Etrafımız denizlerle çevrili ama hâlâ Boğaz'a arkamızı dönüp çay içiyoruz. İnsanlar artık bir tekneyle balık tutup, onun keyfini yaşamıyor. Eski İstanbullu bunu biliyor, adaya gidiyor, Moda'ya gidiyor. Onlar eski İstanbul'u yaşamış çünkü evlerinin önünden denize girmişler, ada sefaları yapmışlar. Bunu İstanbul'a göç edenler bilmiyor haliyle. Tabii bu genlerimizden gelen bir şey. Denize karşı ilgisiz ve sevgisiz kalışımız, tamamen Orta Asya kültürümüzden kaynaklanıyor gibi geliyor bana.