Yeşil Hafiye bu hafta Trabzon'da deniz
seviyesinden 1000 metre yükseğe tırmandı ve Doğu Karadeniz denildiği zaman
'görülmesi gerekenler' arasında liste başı olan Uzungöl'ü
sizler için fotoğrafladı ve gezdi. Söyleyeceğim ilk söz; Uzungöl'ün dağları
denize paralel uzanan o eşsiz güzellikteki Karadeniz Dağları'nın zirvesinde tam
bir doğa harikası olduğu...
İlkbaharda yemyeşil çayırların arasında 30 endemik türden biri olan Uzungöl
Çiğdemi'ni koklamanız (koparmak değil) ne kadar mümkünse, kışın karlar üzerinde
bir 'karaca' görmeniz de mümkün Uzungöl'de. Hatta yeterli zaman ve uygun bir
ekipmanınız varsa, biraz daha yükseklere çıktığınızda kendinizi Alpler'de
hissedeceğiniz buzul gölleri karşılıyacak sizi...
Ancak sizlere bu hafta anlatacağım konu 'doğanın güzellikleri' değil, her
zaman olduğu gibi insanların yaptığı çirkinlikler. Uzungöl, kanunlara göre
koruma altında olması gereken tam üç statüye sahip. 1. ve 3. Derece Doğal Sit
Alanı, Tabiat Parkı ve Özel Çevre Koruma Alanı. Normal şartlarda bu statüdeki
bir yere değil bir bina yapmak, küçük bir odunluk bile yapsanız hapis cezası
alabilirsiniz. Ancak memleketim insanları yaptıkça yapıyor, yıktıkça yıkıyor.
Kimse de buna dur demiyor. Uzungöl'de çarpık yapılaşmanın uzun yıllara yayılan
bir hikayesi var. Bölgede turizm potansiyeli arttıkça, taleplere cevap
verebilmek için konaklayacak yerlerde haliyle arttı.
Uzungöl Turizm Derneği'nden aldığım bilgilere göre, Uzungöl'de otel, motel ve
pansiyonların sayısı 74. Yatak sayısı ise 2 binlere yaklaşmış durumda. Talebi
karşılıyor mu? Aslında yetersiz bile kalıyor. Ancak Uzungöl'de 100 bin insan
kalacak diye, o kadar yataklı konaklama yerleri mi yapılmalı? O zaman Uzungöl mü
kalır? İşte Uzungöl'ün gittiği nokta budur. Yukarıdaki fotoğrafa dikkatli
bakarsanız çarpık yapılaşmanın Uzungöl'ün doğal güzelliğine ne kadar zarar
verdiğini görürsünüz. Uzungöl'ün mevcut imar planı mahkemeye yapılan itiraz
sonucunda iptal edildi. Yerine yenisi de yapılmayınca bir otorite boşluğu doğdu.
Önüne gelen otel, restoran yapmaya başladı. Uzungöl'de edindiğim bilgilere göre
son yıllarda inşa edilen yapıların birkaçı dışında tamamı kaçak durumda.
Haklarında yıkım kararı olan çok sayıda yapı var. Ne yapılıyor? Kocaman bir
hiç...
Gelelim belki de çarpık yapılaşmadan daha fazla göle zarar veren soruna.
Uzungöl'de 2008'de göl kıyısındaki yolun 'turizm amaçlı' genişletilmesi
çalışmaları başlatıldı. Gölün kıyısına yüksek duvar örüldü. 1000 metre uzunluğu,
500 metre de genişliği olan gölün kıyı bölgesi neredeyse kayboldu. Çalışmalar
bitti. İnsanlar şu anda göl kıyısında yürüse dahi göle yüksekten bakıyor. Kıyı
şeridinin bozulmasının hayvanlara (yumurtlama ve su içme alanlarına vs.), bitki
çeşitliliğine, ekolojiye verdiği zarardan bahsetmiyorum bile. Zamanında yapılan
itirazlara kulak asılmadı. 'Doğanın katledildiğine' dair çıkan haberleri gören
olmadı. İlgili bakanlıklar uyandı uyanmasına ama iş işten geçmiş oldu. Yeşil
Hafiye olarak bu konuda yaptığım araştırmalara göre, Uzungöl'e yapılan
katliamdan dolayı Çevre ve Orman Bakanlığı'ndaki önemli bir dairenin başkanı da
kızağa çekildi.
Şimdi de gölü eski haline getirelim diye uğraşıyorlar. Zamanında
karayollarına 'yolu su basmasın diye' yaptırılan yüksek yollar ve gölü göl
olmaktan çıkarıp bir havuza çeviren duvarlar yıkılıyor. Ancak doğa bilimcilerin
de hemfikir olduğu konu şu: Artık eskisi gibi olması mümkün değil.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen her yıl binlerce yerli yabancı turist Uzungöl'e
akın ediyor. Bu yıl Ramazan'ın Ağustos ayına denk gelmesinden dolayı şu sıralar
Uzungöl'de adım atmak mümkün değil. Her taraf tıklım tıklım. Üstelik Uzungöl'e
gitmek öyle çok kolay da değil. Trabzon'a 90 kilometre uzaklıktaki Uzungöl'e
havaalanından sonra en az iki saatlik bir yolculuğu göze almak gerekiyor.
2009'da yapılan bir çalışmaya göre 400 bine yakın turist Uzungöl'e gitmiş. Bu
sayı her geçen yıl artıyor. Uzungöl'ün Saadet Partili Başkanı Abdullah Aygün'ün
verdiği bilgiye göre de, Uzungöl'ün turizm gelirleri yılda 35 - 40 milyon TL'yi
buluyor.
Bundan sonra yapılması gereken Uzungöl'ün düştüğü bu durumdan bir an önce
kurtarmak, mümkün olduğunca doğal haline geri döndürmek. Her zaman olduğu gibi
doğada insan elinin değdiği yer bozuluyor bir süre sonra da yok oluyor. Umalım
da bundan sonra daha fazla katletmesinler Uzungöl'ü. Her şeye rağmen bir gün
batımı zamanında, göl kıyısında bir kuymağa (mısır unu, özel peynir ve
tereyağıyla yapılan yöresel bir yemek ve oldukça da lezzetli) köy ekmeği
bandırmak, pazı saplarından kavurma, bol tereyağında bir alabalık yemek,
sabredip bir karaca görmek, eşsiz ormanlarının arasına dalıp yürüyüş yapmak
Uzungöl'e gitmeye değer.