3. köprünün Boğaz’ın neresine
yapılacağı konusu hükümet tarafından neredeyse gizemli bir öyküye dönüştürüldü.
Karayolları Genel Müdürlüğü uzunca bir süredir güzergâh seçenekleri üzerinde
çalışıyordu. Başlangıçta beş-altı geçiş yeri seçeneği söz konusuydu ve bunlardan
üçü Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün kuzeyinde idi. Daha sonra
en yetkili kişiler, Başbakan ve Ulaştırma
Bakanı, köprünün İstanbul’un kuzeyinde yapılacağına dair açıklamalar
yaptı. Bu açıklamalara göre, 3. köprü ve bağlantı yolları Karadeniz
Sahil Yolu ile birleşecek ve Kuzey Marmara Otoyolu’nun
bir parçasını oluşturacaktı. Ancak, arazi spekülatörlerinin eline koz vermemek
için çalışmalar gizli yürütülüyor ve köprünün olası yeri konusunda bilgi
verilmiyordu. Geçen hafta Ulaştırma Bakanı yapılan çalışmalar sonucunda 3.
köprünün yeri için iki seçeneğin kaldığını ve bunlardan birinin seçileceğini
açıkladı: Beykoz ile Tarabya ya da Sarıyer arası.
Sonunda büyük bulmaca çözülmek üzereydi. Yazılı ve Görsel basın hemen konuyla
ilgili bilim insanlarının, meslek odaları temsilcilerinin ve yerel halkın
görüşlerini yansıtmaya çalıştı. Hangi geçiş yolu daha uygundu? Yoksa hiçbiri
uygun değil miydi? Bağlantı yolları nerelerden geçecekti? Bu yolların geçmesi
olası yerlerde arazi fiyatları ne kadar artmıştı? Bu arazileri kimler satın
alıyordu? İstanbul’un kalan son ormanlarının erişilmesi güç yerlerinde yol açma
çalışmalarının yapıldığı haberleri geliyordu. Yoksa bu yollar 3. köprünün
bağlantı yolları mıydı? Son olarak, Karayolları Genel Müdürü müzmin ve kızgın
köprü karşıtlarının yüreklerine biraz su serpecek önemli bir ayrıntıyı
kamuoyunun bilgisine sundu: Köprünün üzerinden tren de geçecekti. Bu yeni
açıklama durulmak üzere olan tartışmaları yeniden dalgalandırdı. Köprüden
trenlerin de geçmesi iyi bir şey miydi? Yoksa durum daha da karmaşık, etkiler
daha da derin mi olacaktı?
3. köprü kent planlarında yok
Bütün bu sorular ve tartışmaların toplumda yarattığı kafa karışıklığı bitecek
gibi görünmüyor. Aslında bu sorulara doğru yanıtların verilebilmesi ve bu tür
projelerle ilgili olarak toplum yararına doğru kararların alınabilmesi için
izlenmesi gereken yol belli: Her şeyden önce, belirli hedefler ve politikalar
doğrultusunda, kentin gelecekteki gelişimini biçimlendirmeyi amaçlayan bir kent
planı yapılır. Bu planla birlikte ve eşzamanlı olarak bir ulaşım planı
hazırlanır. Bu planda, kentin gelecekteki ulaştırma sisteminde yer alacak
projeler ve bunların öncelikleri, ekonomik, toplumsal ve çevresel etkileri
gözönüne alan kapsamlı değerlendirmeler yapılarak belirlenir.
Bu projeleri gerçekleştirmek için gerekli mali kaynaklar öngörülür. Tüm
planlama ve karar süreci boyunca kentlilerin, bilim insanlarının, meslek
odalarının ve sivil toplum kuruluşlarının görüşleri alınır ve değerlendirilir.
Sonunda bilimsel, toplumsal ve ekonomik bir temeli olan, üzerinde geniş ölçüde
uzlaşma sağlanmış bir seçim ortaya çıkar.
İstanbul’un 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı, İstanbul
Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından kurulan İstanbul Metropoliten
Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi (İMP) tarafından hazırlandı.
İMP’nin plan yapma yetkisi olmadığı gerekçesiyle, meslek odalarının açtığı dava
sonucunda bu plan yargı tarafından geçersiz sayıldı. Bunun üzerine İBB’nin
Şehir Planlama Müdürlüğü planı kısa sürede gözden geçirerek
bazı değişikliklerle yeniden hazırladı ve yeni plan İBB Meclisi tarfından
onaylandı. Bu sırada, daha önceki planın geçersiz olduğuna ilişkin yargı kararı
Danıştay tarafından bozuldu. Hangi plan geçerli olursa olsun kesin olan bir
gerçek var: Her iki planda da 3. Köprü Projesi yer almıyor.
İstanbul’un Çevre Düzeni Planı İMP tarafından bitirilmek üzereyken,
(JICA) Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı’nın görevlendirdiği
bir Japon ortaklığı, İBB Ulaşım Planlama Müdürlüğü ile birlikte, 1997 yılında
İTÜ tarafından yapılmış olan ve 2010 yılını hedef alan Ulaştırma Ana
Planı’nı 2023 yılı hedefine göre yeniden hazırlamaya başladı. Bundan
önceki planlarda olduğu gibi, bu planlama sürecinde de kent ve ulaştırma
planlarının birlikte hazırlanması sağlanamadı. İki yılı geçen çalışmalar
sonucunda JICA hazırladığı taslak sonuç raporunu, ilgili kurumların görüşlerini
almak üzere, İBB’ye sundu. Bu planda, İTÜ tarafından 1997 yılında hazırlanan
planda bulunmayan, iki Boğaz geçişi projesi yer alıyor: 3.
köprü ve otomobiller için Boğaz tüp tünel projesi.
Ancak, bu plandaki 3. köprü hükümetin istediği gibi kuzeyde değil; daha önce
Karayolları 17. Bölge Müdürlüğü tarafından hazırlanan projede
olduğu gibi Vaniköy- Arnavutköy arasında. Bu planla ilgili
görüşlerin İBB’nin ve bakanlıkların ilgili birimlerinden toplanması oldukça uzun
sürdü. Bu sırada İstanbul’un kent planı da değiştiği için Ulaştırma Ana
Planı’nın tamamlanması görevi İBB’nin Ulaşım Planlama Müdürlüğü’ne verildi.
JICA’nın hazırlattığı ulaştırma planı da geçerliliği olmayan bir çalışma olarak
yakında raflarda yerini alacak.
Ulaştırma Bakanlığı’nın, İstanbul’daki yerel planlama çalışmalarını yok
sayarak, yapılmasına karar verdiği kuzeydeki 3. Köprü’yü ihale edebilmesi için
İBB’nin bu projeyi kent planlarına işlemesi gerekiyor. Ayrıca, bağlantı yolları
sit alanı olarak kabul edilen orman alanlarından geçeceği için, Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kurulu’nun da projeye izin vermesi gerekiyor. Bu sürecin
nasıl geçeceğini birlikte izliyeceğiz.
Köprü üzerinde demiryolu
Karayolu asma köprülerinin üzerinden ya da altından demiryolu geçirmek
dünyada eskiden beri uygulanıyor. Ancak bizdeki köprü projelerinin ilginç bir
özelliği var. 3. Boğaz Köprüsü ve İzmit Körfez Geçişi
Köprüsü projelerinin ikisinde de, köprülerden demiryolu geçirmek
önerisi Karayolları Genel Müdürlüğü’nden geldi. Bu “tren geçişleri”, belli ki,
karayolu köprülerine karşı çıkan toplu taşımacı kesimlerin eleştirilerine karşı,
karayolu mühendisleri tarafından köprü projelerinin ortasına “Daha ne
istiyorsunuz? Köprünün ortasından trenler de geçecek” diyebilmek için konuyor.
Köprünün ortasına kondurulan bu demiryolunun, kentin ve bölgenin raylı sistem
ağı ile nasıl bütünleşeceği, raylı sistemin tasarım ve mühendislik
standartlarına ilişkin sorunların (demiryolunun eğimi, istasyonların
yerleştirilmesi vb. gibi) nasıl çözüleceği konuları hiç incelenmiyor. Zaten
yapılan iş bir planlama çalışması olmayıp karayolu mühendislerinin
gerçekleştirdiği bir proje çalışması olduğundan bunları beklemek de anlamsız.
Köprü üstündeki “tren yolu”, iki ucu nereye ve nasıl varacağı belli olmayan
boynu bükük iki çizgi olarak resimlerde yer alıyor.
Yazıyı, konu ile ilgili meslek insanlarına hep sorulan bir soruyu yineleyerek
bitirelim: “İstanbul’a 3. köprü gerekli mi, hocam?” Bu sorunun yanıtı, kente ve
ulaştırmaya nasıl baktığınıza bağlı. Ulaştırma Bakanlığı’nın mantığı oldukça
basit. Bugün iki köprü de tıkanmış durumda. Kent hızla büyürken motorlu araç
sayısı da daha hızlı biçimde artıyor. Bu nedenle üçüncü, hatta dördüncü ve
beşinci köprüler de gerekli. 3. köprü yapılmamalı diyenlerin görüşleri de artık
biliniyor. Köprüler insanları değil, araçları geçiriyor. Kentlerde hızla artan
motorlu araç sayısını geçirmek için ne kadar yol, köprü, kavşak yapılırsa
yapılsın ulaşım ve trafik sorunu çözülmez. Çünkü bu projeler, kendi trafiklerini
yaratır ve bir süre sonra tıkanır. Planlama literatürü dünyadaki benzeri
örneklerle dolu. İstanbul’daki iki köprü ve bağlantı yolları da bunlar arasında
kuşkusuz.
Yapılması gereken, toplumsal maliyetleri çok yüksek olan motorlu araçlara ve
otomobillere odaklanmış olan bu tür projeler yerine, insanların kentsel
etkinliklere erişimlerini kolaylaştıran yaygın ve etkin bir toplu taşıma
sistemini hızla geliştirmek. Üstelik kuzeydeki 3. köprü ve bağlantı yolları,
İstanbul’da yolculuk hareketlerinin yoğun olduğu ana yolculuk eksenleri (istek
hatları) üzerinde değil. Köprünün hizmet edeceği ileri sürülen transit trafiğin
Boğaz köprülerindeki payı ise yüzde 3’ün bile altında. Yani, bu projenin, kendi
yaratacağı trafik dışında, mevcut köprülerdeki trafik tıkanıklığına fazla bir
faydası olmayacak. İstanbul’u tümüyle yitirmemek için, tepeden inme, plan dışı
kararlarla dayatılan ve kentin geleceğini geri dönülmez biçimde biçimlendirecek
olan üç büyük ulaştırma projesinden hemen vazgeçmek gerekiyor: Boğaz’a 3. köprü
ve otomobil tüneli projeleriyle, “7 tepeye 7 tünel” adı altında bir kısmı inşa
edilmiş olan kentiçi karayolu tünelleri. Yoksa, gelecek kuşaklar, bu projeleri
gerçekleştirenleri İstanbul’un tabutuna son çivileri çakan yöneticiler olarak
anacaklar.