Utanmadan Köprü Geçmek



Recep Tayyip Bey, “Üçüncü Köprü’ye karşı çıkanlar, birinci köprüye de, ikinci köprüye de karşı çıkmışlardı, ama utanmadan sıkılmadan iki köprü üzerinden de seyahat ettiler” dedi. Bu sözler iyice irdelenmeli, köprü girişlerine yakın duvarlara yazılıp geceleri projektörlerle aydınlatılmalıdır. Sonra anketler yaptırılıp yurttaşlara köprüler konusunda ne düşündükleri sorulmalıdır:

Hangi köprüye karşısınız?

a) Atatürk b) F. S. M. c) Galata d) Haliç e) Kurbağalıdere f) Kvai g) San Fransisko. h) Bruklin Briç.

Herhangi bir köprüye karşı olduğu saptanan kimseler, o köprüden geçirilmemelidir: Kınadığı köprüden geçmeye kalktığında mobeselere yakalanana, kazancının on misli vergi cezası kesilmelidir. İnsanın karşı çıktığı bir şeyden yararlanmaya kalkması, onunla iletişime girişmeye çalışması çok ayıptır. Açıklayalım:

* Onlardan “karı milleti” olarak bahsedeceksin, “La dona e mobile” yani “Kadın dönektir” gibi şarkılar söyleyeceksin, sonra da utanmadan bir kadına, mesela Aysel’e âşık olacak, ağaçlara adını kazıyacak, annene, “Aysel’siz yaşayamam git onu iste!” diyeceksin... Annen sana ne der o zaman?

- Hadi ordan... Dün yerden yere vurduklarını, senin gibilere vermezler; git hemcinslerinle seviş!

* Bir anne kızına şöyle dese şaşar mısınız?

- Hani krem şantiyeli pastalar kolesterol çoğaltırdı? Hani bunlar şeker hastalığını azdırırdı? Hemşire çıktığından beri her gün bana böyle demedin mi? Şimdi de utanmadan doğum gününde mumlu pasta istiyorsun. Git ıspanak ye!

Görüyorsunuz ki önce istemediğini sonra benimsemek, Nasreddin Hoca’nın işediği karpuzu yemesi yada çevrildiğinde “kart-kurt-cııırt” sesleri çıkaran alete “kaynana zırıltısı” diyenin bayramda kaynanasının elini öpmeğe gitmesi gibi bir şeydir.

“Kıldan incedir, kılıçtan keskincedir / Varıp anın üstünde evler yapasım gelir” diyerek Sırat Köprüsü’nü eleştirenler, bu köprüden geçirilmemeli, düşüp cehenneme gittiklerinde arkalarından gülünmelidir.

Kişinin yerdiğini, kınadığını kullanmaması, uzağından geçmesi gerekiyorsa, bunun tersi de geçerli olmalı, yani insan önce beğendiği, bayıldığı bir şeyden zamanla vazgeçip başka yöne sapmamalıdır. Mesela, “Sağlık Reformu” diye reformla ilgisi olmayan bir şey uydurup bunu “harika” diye savunduktan ve tümümüzü buna buladıktan sonra gidip Clevland’da tedavi olunmamalıdır!

Görüyoruz ki insan, bir kez karşı çıktığı şeylere sonradan dönüp bakmamalıdır bile. Öyleyse biz söylediklerini zırva ve demagojik bulup bin kez eleştirdiklerimizi şimdi neden dinleyelim, niçin ciddiye alalım?