İnşaat alanından bir görüntü / ibb.gov.tr
Üsküdar Meydanı yeniden düzenleniyor. Uzun süren çileli uygulamadan sonra meydan bitmek üzere, peki sonuç ne? Öncelikle uygulamanın hatalarından bahsetmek gerek. İnsan trafiğinin çok yoğun olduğu meydanda iskelenin önünde gündüz vakti kepçeyle çalışıldı. Yaya trafiği aksadı. Eminönü İskelesi’nin yanına bir dolgu alan yapıldı. Bu alan kıyı şeridinin doğal biçimini bozduğu gibi iskeleye iki farklı kenardan vapur yanaşmasını da engelledi. İskele bir burunken kıyıyla hemyüz oldu. İskelenin işlevi azaltıldı. Dolgu alan küçük beton bir alan, toplanmalar için uygun değil. Yazın gölgesiz, kışın yoğun esen bir boşluk…Peki neden yapıldı? Seyirlik bir teras mı? Harem’e kadar olan sahil şeridi zaten bu seyiri sağlamıyor muydu? Üsküdar İskele Meydanı bir geçit aslında, insanlar Beşiktaş ve Kadıköy’deki gibi burada uzun zaman geçirmiyorlar. Kısa süreli duraklama ve ulaşım amaçlı kullanılan bir alan. Yerel halk daha çok iç meydanı ve çarşıyı kullanıyor ama yine diğer merkez semtlerden daha az süreyle. Belediye meydanın insan kullanım süresini ve rotalarını inceledi mi? Bu amaçsız düz, boş, minik, beton dolgu yerel halkın daha uzun süre sahilde durmasını sağlayabilecek mi? Dolgu çalışmasının tarihi eserlere verdiği zararlarıysa zaten biliyoruz.
Üsküdar Meydanı’nın ciddi sel sorunu varken yeni beton zeminler eklemek akıldışı değil mi?
Peki, BİNK olarak yaptığımız bu mini Google Earth harita çalışması ne gösteriyor? Üsküdar Motor İskelesi devamındaki yeşil alanın nasıl tahrip edildiğini, ağaçların kesilip, toprak ve çim alanların nasıl azaltıldığını gösteriyor. Ne kadar altyapı çalışması yapılırsa yapılsın yoğun yağışlarda Üsküdar sahil şeridi yine denizle birleşecek çünkü suyu emebilecek az sayıdaki toprak zemin de yok edildi. Dolayısıyla yeni meydan düzenlemesi sel sorununu azaltmadı, çoğalttı. İşin ilginci, bu ağaçlıklı alan yerel halkın en çok zaman geçirdiği, çimlere uzanıp oturduğu, piknik yaptığı gölgeli bir alandı… Yine harita bize gösteriyor ki Marmaray’ın önüne yeni eklenen yeşil alan bakımsız bırakılmış ve insanla temas etmemiş. Çünkü orası da yoğun toplu ulaşım aksı ve araç yolu üzerinde.
Bu sert zemin genişletme çalışması Üsküdar’dan Çengelköy’e doğru devam ediyor maalesef. Çift yönlü geniş kaldırım sistemiyle kalan az sayıdaki toprak ve çim zemin iyice azaltıldı ve bazı ağaçlar kesildi. Oysa Üsküdar-Çengelköy hattı; ara ara karşımıza çıkan mini parklarıyla, yalı bahçeleriyle şehrin yoğun yeşillikli, ender bir kıyı aksıydı ve yürüyüş rotasıydı. Bu yürüyüş rotasının farkındalar mı bilmiyorum ama erguvan zamanı yoğun biçimde gözlenebiliyor. Belediyenin yeni projesiyle bu yeşil kıyı aksı son bir yılda ciddi oranda tahrip edildi, ediliyor. Yani kaldırım genişletiliyor ama yürüyüş rotası kimliğini kaybediyor çünkü doğanın özgün yapısı bozuluyor.
Belediyeler tek tip meydan anlayışıyla hareket ediyor. Üsküdar’a, Eminönü’ne Taksim’i taşıyorlar adeta. Oysa her meydanın ayrı bir biçimi, yapısı ve kullanım geleneği var. Dümdüz boş beton zeminler giderek İstanbul’un bütün meydanlarını yutuyor. Bu zeminlerin işlevi olmadığı gibi ciddi sel tehlikesine yol açıyorlar. Fatih’te de aynısı yapıldı. Demek ki artık istikrarlı bir meydan anlayışından söz edebiliriz. Bu boş beton alanlara sonra saksı içinde zeytin ağaçları, kafes içinde laleler taşınıyor. Yayalar bu boş alanlardan sadece geçip gidiyor, düzensiz ve karmaşık rotalarla. Yeni boşluklar bir buluşma, kesişme ve üretim alanı vadetmiyor. Şu bir gerçek ki bu şehrin meydanlarında yeni beton zeminlere değil toprak zeminlere, ağaçlara, optimum metrekarede yaya düzenlemesine ve halkı buluşturan, kesiştiren açık alanlara ihtiyaç var. Yama, ek değil, özgün biçimini tutarak düzenlenmiş, sürekli sahile yüklenmeyen, çarşıya yönlenen yeni iç meydanlara ihtiyaç var.
BİNK olarak yerel seçimlere kadar meydanlar üzerinde çalışıp, süreci tartışmaya açmak amacındayız.