Amerikan destekli Dubai sermayesinin İstanbul’a dikeceğini duyurduğu iki spiral kule ile başladı ‘kule derdi’miz. Artık şu ya da bu gerekçe ile medyatik kule taraftarlarımız ve karşıtlarımız var. Müstakbel ‘Dubai Towers’larımızın spiralinden kıvrılarak biraz ‘dışarı’ya, mesela New York’ta 11 Eylül’de vurulan İkiz Kuleler’in bıraktığı derin boşluğa baktık. Gördük ki ister ikiz olsun, ister üçüz, ister spiral olsun ister düz; kulesi olanın derdi bitmiyor. İkiz Kuleler’in bıraktığı boşluk, özelde New York’luların, genelde Amerikalıların kafasını epeyce meşgul ediyor. Şu an ‘madem yıktılar, aynısını bir daha yapalım’ öfkeli ruh halinden çıkılıp proje yarışmasına gelinmiş durumda. Ancak bu sefer de projelerde yolsuzluk, haksız rekabetler ve kulis tartışmaları başladı. Bunlar bir yana yaşanan şokun daha yüksek bir kuleyle atlatılacağını savunan da çıkıyor, boşluğun müzeye dönüştürülmesi gerektiğini düşünen de… İşte kule tartışmalarının en uzun boylusu, en çetrefillisi…
Amerikan destekli Dubai sermayesinin İstanbul’un en gözde noktalarından birine, 5 milyar dolarlık bir projenin ilk adımı olarak iki kule burgulamaya karar vermesi, hareket noktaları farklı ama hedefleri aynı olan kule karşıtlarını harekete geçirdi. ‘Vay efendim keyfiyeli adamlar nasıl olur da İstanbul’un vitrin mekanlarından birine, üstelik ‘Dubai’ ismini taşıyan ucube kuleler dikmeye yeltenir...’ diyen ‘Ne Şam’ın şekeri ne Arap’ın yüzü’cüler ile ‘Bize de bu araziyi verseydiniz, kulenin şahını dikerdik.’ diyen yerli sermayeciler, hükümeti bombalamaya başladı. Her ne kadar ‘kuleyi alanın maslağı geçmesinden’ dolayı bombardıman son günlerde etkisini azaltsa da, ara ara yoklama ateşi çekenler yok değil. Ama rahatlayalım ve gönlümüzü rahat tutalım, bu kule meselesi dünyanın pusulası konumundaki Amerika’nın da başını bir hayli ağrıtıyor. Özetle, kule muhabbeti ile gündem dolduran sadece biz değiliz. Boyutları farklı olsa da, özellikle ‘daha elle tutulur bir süreçten geçmesinden dolayı’, Amerikalıların kulesini masaya yatırmakta fayda var. Hangi kule mi? Tabii ki, nerdeyse artık tarihî bir dönemeç olarak kabul edilen ikiz kule saldırılarından sonra ortaya çıkan devasa boşlukta, (ki Amerikalılar, benzer olaylarda olduğu gibi bu boşluğa da olayın dehşetini yalın bir şekilde kodlayan bir isim vermekte gecikmemişlerdi; Ground Zero, ya da Türkçesi ile, ‘Zemin Sıfır.’) yükselecek New York’un yeni sembolü.
Turkuaz olarak, hem ‘11 Eylül’ün bu korkutucu izinden geriye ne kaldı?’ sorusunun cevabını aramak hem de Amerika’da esen kule fırtınasının izini sürmek içine New York’a yelken açtık. Yer: New York, Manhattan’daki, ikiz kulelerin ortadan kalkması ile ortaya çıkan devasa çukur. İlk izlenim; Amerikalılar hadiseyi ‘vay be bunu da yaşadık’ modunda, daha çok, meraklı turist gözüyle inceliyor. New York’lılar manzarayı kanıksamış, lakin Amerikan taşrasından gelenler, ellerinden düşürmedikleri makineler ve ‘Oh my God’ nidalarıyla ortamı resimlemekle meşgul. Zemin Sıfır, aslında manzarayı tanımlamaktan uzak, daha çok ‘Zemin Eksi 30’ falan dense yeridir, zira enkazın temel boşluğu, yerden 30 metreye kadar iniyor, ve o devasa boşluktaki metro istasyonunda, ki önceden ikiz kulelerin tam altından geçiyordu, Amerikan kapitalizminin neferlerini koştururken görebiliyorsunuz. ‘Kule gitti, hayat devam ediyor’ tadında bir manzara.
Etrafa yapıştırılan resmî uyarılarla enkaz alanının ‘türbeye dönüştürülmemesi, bunun ölenlerin ruhuna saygısızlık olacağı’ mesajı veriliyor. Ve bu arada, enkaz alanının etrafı perdelerle çevrilmiş. Perdenin arasından hayal meyal görebiliyorsunuz ürküten boşluğu. Amerika, acziyetinin görülmesinden hazzetmiyor, belli ki.
Gelelim Amerika’nın yeni kulesine. 11 Eylül’ün hemen ardından şaha kalkan Amerikalılar, ‘Madem yıktılar, hemen aynısını bir daha dikelim!’ ruh haline kapılsa da, sağduyu çağrılarının ardından iş beklemeye bırakıldı. Acılar dindi, öfkeler yatıştı ve ‘Madem buraya yeni bir kule yapacağız, o halde proje yarışması açalım, iyi oynayan kazansın’ noktasına gelindi. Tasarım yarışmasını kazanan ünlü mimar Daniel Libeskind ile, Dünya Ticaret Merkezi sahasının kiralama hakkını elinde tutan yatırımcı Larry Silverstein’ın adayı David Childs’ın tasarımları arasındaki uzlaşmanın ardından, 2003 Aralık’ında, İkiz Kuleler’in veliahtı belli oldu: Freedom Tower (Özgürlük Kulesi).
Libeskind’in orijinal planında olduğu gibi, kule 1776 feet yüksekliği ile (541,4 metre) dünyanın en uzun binası da olacak. Bu arada 1776 rakamı özellikle seçilmiş, Amerika’nın İngiltere’den bağımsızlığını ilan ettiği yılı sembolize ediyor. Child’ın eklemelerine göre de, kulenin tepesinde yerleşime kapalı bir alan olacak ve burada TV antenleri ile, binanın toplam elektriğinin yüzde 20’sini üretecek rüzgar panelleri olacak. 70 kat ofis alanı olacak kulenin 71 ve 72. katlarında restoranlar, 73. katında ise gözlem platformu olacak. Binanın lobisinde ise patlamaya dayanıklı camlar kullanılacak.
4 Temmuz 2004’te, üzerinde ‘sonsuza kadar sürecek özgürlük ruhu’ yazılı 20 tonluk granit kütle, Özgürlük Kulesi’nin temel taşı olarak Dünya Ticaret Merkezi alanına yerleştirilmişti. Lakin inşaata, sürekli olarak sorunlar çıktığı için, halen başlanmış değil. 2 milyar dolara mal olması beklenen kulenin inşaatının 2009’da bitmesi bekleniyor. Tabii sürekli olarak ortaya bir şey atan muhalif çevrelerin itirazı biterse. Bu arada, ‘Neden illa buraya bir şey dikmek zorundayız? Yeniden gelip yıksınlar diye mi?’ görüşünü seslendirenler de yok değil. Aralarında, New York senatörü Hillary Clinton’ın da bulunduğu bu çevre, kule yerine müze yapılmasını öneriyor.
Özgürlük Kulesi’nin tasarımı üzerinde de bir hayli patırtı koptu. Birincisi, kulenin sadece 70 kattan ibaret olmasına yönelik itirazlardı. Herhangi bir terörist saldırı ya da büyük bir kaza esnasında çok sayıda katın güvenlik riski yaratacağını savunan Silverstein, 70 katta karar kıldı. Bazı mimarlar ise, maliyet ve mühendislik noktasından hareketle, kulenin daha uzun olması gerektiğini, aslında böylelikle daha da güvenlikli olacağını savundular. Tabii bu arada yolsuzluk söylentileri bu projede de boy göstermekte gecikmedi. New York Valisi George Pataki’nin, mimar arkadaşının projesinin kazanması için kulis yaptığı iddia edildi. Kimileri de, daha önce hiç gökdelen tasarlamamış olan Libenskind’in neden seçildiğini sorguladı. Özgürlük Kulesi’ne yönelik itirazlardan biri de, tasarımın, Amerika ve New York’un ruhunu yansıtmadığı, terör karşısında atılmış geri bir adım olduğu şeklinde. Bu arada, 11 Eylül’ün yarattığı şokun, ikiz kulelerin tekrar ve hatta mümkünse daha yüksek inşa edilerek iyileştirilebileceğini söyleyenler de yok değil. Bu arada kule tartışmalarına bildik bir isim de katıldı. Özgürlük Kulesi tasarımının en önde gelen muhaliflerinden Donald Trump, 18 Mayıs 2005’te bir basın toplantısı düzenleyerek, ikiz kulelerin, eski haliyle tekrar yapılması gerektiğini savundu.
www.yapi.com.tr: Haberin devamına kaynak üzerinden ulaşabilirsiniz.