Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Orhan
Düzgün’ün 25 Mayıs’ta Denizli Pamukkale
Üniversitesi’nde “Bilim camiasında da kabul gören bir anlayışla
sahasında artık dünyanın en uzun süreli ve kesintisiz sempozyumu olan
Uluslararası Kazı, Araştırma ve Arkeometri” çalıştayının 31. açış konuşmasındaki
bu yargısına katılmamak olanaksız.
Düzgün’ün konuşmasından birkaç alıntı yapalım. Beş gün süren toplantıda, dört
ayrı salonda, yerli ve yabancı bilim insanları Anadolu’nun tarihsel, kültürel ve
dinsel mirasını 339 bildiriyle aydınlattılar.
Türkiye’de 2008 yılında 92 Türk, 43 yabancı ve müzelerin katılımı ile 37,
kurtarma amaçlı 110 adet olmak üzere toplam 282 kazı yapılmış. Ayrıca karayolu,
baraj alanlarında 17 kurtarma kazısına ek olarak 77 Türk ve 34 yabancı bilim
insanı yüzey araştırması sürdürmüş, 1 adet de sualtı kazısı gerçekleştirilmiş.
Toplamda 417 bilimsel çalışma, Anadolu’nun tarihini didiklemiş…
Böyle bir toplantıyı izlemek, o salondan bu salona, yeni buluntuları, yeni
araştırma sonuçlarını öğrenmek için koşuşturan arkeologların anası ağlarken
Doğan Haber Ajansı’nın Denizli’deki muhabirinin “trajikomik”
haberi Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde boy göstermez mi? Açılışın geleneksel
resmi kabulü Pamukkale Müzesi’nin bahçesinde düzenlenmişti. “Tarihi eserler
kokteyl masası oldu” biçimindeki haberde, sanki arkeologların tarihi eserlere
zarar verdikleri savlanıyordu. Bir hafta boyunca bu gazeteleri, çalıştayın
içeriği hakkında haberler verirler mi diye izledim, ama tek satır göremedim.
Doğan grubunun İngilizce gazetesi Daily News kendi ajansına yüz vermemiş,
Anadolu Ajansı’nın haberini kullanmıştı.
Dünya arkeolojisinde depremler yaratan Urfa Göbeklitepe’deki
son buluntular neydi? Adana Sirkeli Höyük’te bulunan ve ilk kez
“ruhunun ölümünden sonra yükselişinden” söz eden Hitit soylusunun olağandışı
mezar taşının önemi neydi? Van Ayanis Kalesi’nde Urartu
Kraliçesi Kakuli’nin altın asası bulunan, adı ilk kez duyulan bu kraliçe kimdi?
Burdur Sagalassos’taki dev heykeller hangi imparator ve
imparatoriçelerindi? Muğla Kaunos’ta insanlar “tuzla” alanını
güneş ve rüzgâr değişimlerini dikkate alarak nasıl oluşturmuşlardı? Önümüzdeki
günlerde Cumhuriyet’te bu haberleri ayrıntılı olarak okuyabileceksiniz. DHA’nın
haberi gazetecilik mi, cehalet mi, utanmazlık mı, anlayamadık!
Toplantının kapanış konuşmasını yapan Hierapolis Kazı Heyeti Başkanı İtalyan
Prof. Francesco D’Andria’nın şu sözlerine yer verelim:
“Yalnızca arkeolojik zenginlik değildir bu ülkede ortaya çıkmakta olan… Bugün
Türkiye’de karmaşık arkeolojik girişimler tasarlanmakta ve uluslararası
kamuoyunu sarsan bir enerjiyle gerçekleştirilmektedir. Önleyici arkeoloji
dünyasında, bilimler arası ekiplerin kuruluşunda, sadece arkeolojik kazı
alanında uzman olan değil, aynı zamanda doğa bilimleri, arkeometrik analizler,
farklı malzemelerin konservasyon tekniklerinde uzman gençlerin geniş katılımı
görülmektedir.”
Gerçekten 70’li yılların sonlarına değin yapılan, sonradan doğanın ve
insanların tahribine terk edilen arkeolojik kazılar, artık günümüzde çeşitli
bilim disiplinleri ile değişik boyutlarda bir “takım” çalışmasına dönüşmüştür.
Balon, zeplin, helikopterden çekilen hava fotoğraflarına uydu resimleri
eklenmiştir. Ayrıca “jeoloji” biliminin radar gibi her türlü yeraltı taramasını
yapan en son teknolojik buluşlar kullanılıyor. Hayvan kalıntıları için
“arkeozooloji”, bitkiler için “arkeobotanist”ler de devredeydi.
Özellikle klasik dönem arkeolojik alanlarda kalıntıları ayağa kaldırıp,
koruma ve hatta turizme kazandırma yolunda önemli adımlar atılıyor. Pek çok
kazıda yöre çocuklarının “oyun” havasında “kazıya” katılmaları ile tarihi koruma
bilincinin aşılanmasındaki önemli adımların milli eğitim, kültür ve turizm
bakanlıklarına da örnek olmasını dileriz.
Bu çalıştayda bizi en çok sevindiren gelişmelerden biri de bazı valiliklerin,
belediyelerin yörelerindeki kazılara çok önemli katkılarda bulunmalarıdır.
Örneğin Malatya Valiliği, “bir yabancı kazı” dememiş “ilk
devlet” ve “ilk kent” olgusunun yeşerdiği Aslantepe kazılarının üzerini güzel
bir çatı ile koruma altına almış. Denizli Valiliği ve Belediyesi de Hierapolis
Tiyatrosu’nun 2.5 yılda güçlendirilmesini öngören planını ödemeyi
sahiplenmişler.
En ilginç gelişmeyi ise Tokat’ın Sulusaray İlçesi Kaymakamı İbrahim
Civelek ve Belediye Başkanı Şahin Hasgül’ün
girişiminde gördük. İki yetkilinin çalıştay girişinde kurdukları bir tanıtım
masasında ilçedeki antik Sebastopolis kentinde kazı yapacak
yerli ve yabancı arkeolog aradıklarına tanık olduk.
Buna karşılık Doğu Akdeniz’in önemli kenti Hatay’daki iki
höyüğe ziyarete gelen turistlerin tuvalet bulamayışlarına, dünyanın 2 numaralı
mozaik müzesinin genişletilmesine, yer yokluğunda bazı mozaiklerin hâlâ toprak
altında tutulan bu ilin yerel yönetimlerinin parmaklarını kıpırdatmayışlarına
ise üzüldük.
Düzgün’ün açıklamasından Türkiye’de 7.766’sı arkeolojik olmak üzere 9.722 SİT
alanı ve 84.830 taşınmaz kültür ve doğa varlığının tescil edildiğini öğrendik.
Bunlar bilinenler… Dünyada böylesine zengin bir başka ülke var mı?
Kapanışta bir değerlendirme yapan Kazılar Dairesi Başkanı Melih
Ayaz, bu alanlar için her geçen gün yerli ve yabancı bilim
insanlarından pek çok araştırma ve kazı başvurularının geldiğini, bu nedenle
“iyilerini değil, en iyilerini seçmek durumunda kaldıklarını” da duyduk.
Ayaz’ın, Türkiye’den kaçırılan eserlerin bulunduğu ülkelerin arkeologlarından
destek istemesi de olumlu bir noktaydı.
İhale Yasası ile Arkeolojik Kazı!
Bütün bu olumlu gelişmelere karşı sorunlar yok mu? Olmaz olur mu? Bazılarını
özetleyelim:
* Özel mülkiyetteki SİT alanlarında kamulaştırma sorunları sürdüğü için
bilimsel çalışmalar ve onarımlar aksıyor. 1993’ten beri kamulaştırılması
sonuçlanmayan alanlar var.
* Döner sermayenin, kazılarda kullanmak üzere il özel idarelerine
gönderdiği ödenekler, arkeologlara verilmeyerek “İhale Yasası” gereğince ihaleye
çıkarılması gibi gülünç olaylarla karşılaştık. Bu nedenle bu yıl pek çok kazı
tam olarak yapılamamış.
* Hemen hemen her alanda definecilerin kaçak kazı tahribatı
sürüyordu.
* Barajların etkilediği “Sahibi çok, ama her şeye karşın sahipsiz”
denilen Hasankeyf’in geleceğinin belirsizliği sürdürülürken Allianoi kazısına
izin verilmeyişini aklımız almadı.
* Seyitömer ve Yatağan kömür alanları antik yerleşmeleri yok ederken
ikinci alanda Bakanlar Kurulu izinli kararın bir bürokrat izni ile durdurulması
“etik erozyonu olan arkeolog aranıyor” olarak değerlendirildi.
* Dünyada tek olan kubbeli 186 tarihsel konutun yerel seçim öncesinde
yıkılıp yerlerine iki katlı binaların yapılmasına izin verenler hakkında neden
yasal kovuşturma yapılmadığı anlaşılamadı. Yalvaç’ta antik kenti kazan
arkeologlar, karşılarına belediyenin kaçak su borusu çıktığında ne denli
şaşırdıklarına biz de şaşırdık!
* Antalya’da bilmem kaç yıldızlı otelin açılışına katılan Ertuğrul
Günay’ın Turizm Bakanı olduğunu, bakanın açış ya da kapanışta çalıştaya
gelmeyişi Kültür Bakanı olmadığını kanıtladı.
* 21 Mayıs’ta Cumhuriyet Kitap ekinde 150 kadar arkeoloji ve sanat
tarihi kitabını tanıtmıştık. Bakanlığın hiçbir müzesine yeni kitap almadığını,
YÖK’ün de ilgili bölüm kitaplıklarına gerekli ödeneği vermediğini öğrendik.
Gönül en azından güçlüklere karşın inatla yaşam kavgası veren iki arkeoloji
dergisinin bu bölümlere kazandırılmasını isterdi. Varlıklı okurların
bulundukları kentteki üniversite ve müze kitaplıklarına bu kitapları
kazandırmalarını dileriz.