Kültür mirası konusunun öncelikle mimarları, sanat tarihçilerini, arkeologları ilgilendirdiği varsayılıyor. Kültür mirası konusunda yaşanan sorunlarla ilgili olarak yalnızca bu uğraşlar içindeki insanlardan öneriler geliyor. Oysa kültür mirası ile ilginin bu şekilde sınırlandırılmasına birilerinin itiraz etmesi lazım.
Araştırma ve fikir üretiminin bu şekilde birtakım alanlarla sınırlandırılmasına, hatta çoğu zaman tartışmasız kabullere dayanmasına, kamusal gücün birilerinin tekelinde toplanmasına, bunu sağlayan kapalı modellere bunların kendi profesyonellikleri açısından nasıl bir sorun olduğunu gören uzmanların itiraz etmeleri lazım.
Örneğin yirmi küsur yıldır süren ve İstanbul tarihindeki en trajik olaylardan biri olan surların restorasyonu konusu bunlardan biri. Bu muazzam karmaşık ve farklı tecrübeler gerektiren konunun basit bir statik duruma ve bir inşaat uygulaması işine tercüme edilip sürecin yaratıcı düşünceye kapatılmasına yalnızca mimarların, arkeologların değil, mühendislerin, araştırmacıların, sosyologların, siyasetbilimcilerin, hatta işini ciddiye alan müteahhitlerin itiraz etmeleri lazım. Bu kapsamdaki bir iş yalnızca arkeologların, mimarların sorunu değil, bütün uzmanlık alanlarının sorunu.
UNESCO'nun "surlardaki ilkel inşaatları durdurun" dediğini zannediyorum; araştırma ve bilgi üretimini değil!
Ama bırakalım uzmanları, sıradan vatandaşlar bile surları ve çevresini dolaşırken, yapılan uygulamaları görünce gözleri yerinden fırlıyor. Yapılan işleri kim görse, " bu süreç neden izlenmiyor, neden kimse bu basit işi yapmıyor" diye soruyorlar.
İstanbul'da bu konuda en yetkili ve bilgili zannettiğimiz bağımsız uzmanlık kurumlarının yönetimlerle bir takım özelleşmiş ilişkileri var, belki de onun için adım atılmıyor. Gözlemleme ve bilgilendirme çalışmasının bile yapılamaması, bilgi üretiminin nasıl bağımlı hale geldiğini gösteriyor. Evet İstanbul'da sivil toplum örgütleri (STK) tarafından aylar/yıllar önce bir izleme komitesi oluşturuldu ama izlemek, raporlamak ve kent yönetiminin bu konuda bir yöntem geliştirmesini desteklemek için kimse bir adım atmadı. Dün öğrendiğime göre İtalya'da da bu tür kapalı iş çevirmeye çalışanlar restorasyon işlerinde de var, ama üniversiteler ve profesyoneller kapalı ilişkilere karşı duruyor.
Haklı sürekli bilgilendiriyor. Demek ki İstanbul'da yaşadığımız sorunu ancak kapalı ilişkilerden yana olmayan STK'ler ve bağımsız uzmanlık kurumları düzeltebilir. Onların da ihale şartnameleri ile tarif edilen uygulama işlerinin dışında, bu işin gerektirdiği her alanda yaratıcı öneriler getirerek süreci geliştirmeleri, dönüştürmeleri gerekir.
Size kısaca dünkü gözlemlerimi ve gördüğüm sorunlardan anladıklarımı iletmek istiyorum.
1. Surların ve çevresindeki yerleşim alanlarının şu an yaşamakta olduğu sorunlar yalnızca mimarların, sanat tarihçilerinin ya da arkeologların sorunları değil. Disiplinler arası çalışmalara ihtiyaç olduğu açık. Surların, özellikle Topkapı-Yedikule arasındaki bölümünde çatlaklar ve parçaların kendi iç gerilmelerindeki, fiziksel kompozisyonlarındaki değişimler, statik yapılarındaki gelişmeler hala gözlem altına alınmış değil. Belediyede bu konuyla ilgili yüzlerce insan çalışmasına ve bir takım kuruluşlara sürekli ihaleler yapılmasına rağmen profesyonel gruplara ve araştırmalara ilişkin böyle bir çalışma olmadığı gözlemleniyor. Bu konu çok önemli. UNESCO kararına uymak için inşaat işlerinin durdurulmuş olması, bu araştırmaların yapılmasını, gözlem yapmayı ve yorumlamayı engellememeli. UNESCO Dünya Kültür Mirası Komitesi "araştırma ve bilgi üretimini de durdurun" mu dedi?
2. Şu anda İstanbul surları tam anlamıyla kendi kaderlerine terkedilmiş durumda. Bir deprem olması durumunda, yalnızca kötü inşaatlar nedeniyle değil, özellikle çok ilginç bir görünüm arz eden ve özgünlüğünü koruyan inşa edilmemiş bölümlerde de büyük bir yıkım olabilir. Bu nedenle gözlemleme/araştırma çalışmaları aşamalandırılabilir. Örneğin kırıklar/çatlaklar arasında değişik esnekliğe sahip ve gözükmeyen dikiş sistemleri bilgisayar destekli mühendislik tasarım yöntemleri ile yerleştirilebilir. Çeşitli tamponlar konabilir. Parçaların statik durumları kullanılan statik modelleme programları ile hızla tanımlı hale gelebilir ve askılama, dikiş, tamponlama, dolgu işlemleri hızla projelendirilebilir. Ancak bunun için dahi disiplinler arası bir çalışmaya ihtiyaç var. Örneğin zemindeki rutubete maruz tuğla tonoz sistemleri ile, bedendekiler arasındaki farkı değerlendirebilecek uzmanlar olmalı. Çünkü malzemelerin fiziksel koşullarını etkileyen farklı durumlar, farklı sorunlar ve çözümler var. Dünya Kültür Mirası Komitesi'nin "surlardaki tahrip edici uygulamaları durdurun" derken bunları kastettiğini zannetmiyorum.
3. Koruma planı surlar çevresinde bir yeşil kuşak öngörüyor. Oysa surlar çevresindeki tarihsel yerleşim dokusu ile bir bütün. Sulukule'deki mevcut dokunun yıkılması planlanırken Yedikule çevresindeki sur diplerindeki yedi katlı binalar, belediyelerin yaptığı kazulet yapılar hakkında hiçbir girişim yok. Surlar çevresindeki kent morfolojisine dair bilgiler koruma planı adı verilen belgede bulunmuyor. Bulunmadığı gibi Osmanlı Mahalleleri gibi yeni binalardan oluşan kapalı bir çevreye iş fırsatları sunan projeleri belediyeler uygulamaya girişiyorlar. Eğer bu plan böylesine kestirimlerle uygulanırsa, Yedikule, Sulukule gibi semtlerde Haliç yıkımları gibi gelişmeler olabilir. Surlara yakın çok sayıda tarihi yapı var ve bunlar önemli olsun olmasın bir doku olarak ele alınmalı.
4. Tarihi Yarımada Koruma Planı adı verilen yönlendirici belgede kendi evini onarmak isteyenlere belediyelerin nasıl bir destek vereceklerine, süreçleri profesyonel ortamlara açmak için sorumluluklarının neler olduğuna dair en ufak bir bilgi yok. Buna karşılık İstanbul'un Tarihi Yarımadası gibi dünya için mücevher gibi değer taşıyan bir bölge için yerel profesyonel düzeyi hiç bir zaman temsil etmeyen bir dolu kestirim var. Oysa bu tür uygulamalar artık bütün dünyada yerel ve uluslar arası profesyonel deneyimlere ve işbirliğine açılıyor.
5. Belediyeler yeterli ekspertize sahip değil ve kendi şirketleri aracılığıyla hizmet aldıkları için karar vericiler ile proje müellifleri aynı kişiler. Bu model Türkiye Cumhuriyeti yasalarına, uymakla yükümlü olduğumuz uluslararası normlara aykırı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) sunumlarında, örneğin ahsap yapıların olduğu Ayvansaray gibi semtlerde ahşap, kagir yapıların olduğu Fener Balat gibi yerlerde kagir, Eminönü'nde taş yapıların olduğu hanlar bölgesinde taş yapıların yapılacağı söyleniyor. Mimarlıkta böyle bir zorunluluk mu var?
6. Surlar çevresinde İBB, Zeytinburnu Belediyesi de bu kapalı modeli paylaşıyor ve Osmanlı Mahalleleri yapmayı planlıyor. Bu konuda tercihlerini yaptıklarını, tasarım kararlarını verdiklerini söylüyorlar. Bunun için de üniversiteler ile işbirliği yaptıklarını söylediler. Üniversiteler mimari tasarım yapar mı? Böyle bir şey mümkün mü? Koruma planı bu bölgedeki uygulamaları mimarlara, mühendislere, uygulamacılara kapatma işlevi mi görüyor?
7. Tekfur Sarayı adı verilen ve dünyadaki tek sivil Bizans yapısı örneği için İBB'nin ne yaptığı, nasıl bir yöntemle konuyu ele aldığı bilinmiyor. Yapılan yanlış uygulamaların nasıl ele alınacağına dair bile bir yöntem açıklığı yok. İBB ve üniversiteler bu önemli örneği bile atölye çalışmaları düzenleyerek, araştırma projelerini destekleyerek tartışmaya açmıyor. Yalnızca makine ile kesilmiş taşların kenarları elle kırılarak, eski taşlara benzetilerek uygulama sürdürülüyor. Böyle bir uygulama bu kadar basit bir araştırma/uygulama modeliyle gerçekleştirilebilir mi?
8. UNESCO Komitesi içinde yer alan STK'ler gördüğüm kadarıyla bu konularda yönetimlere yardımcı olmuyorlar. Kendi başlarına ya da kapalı ilişkiler içinde hareket ederek kendi çalışmalarına ayrıcalık sağlamaya çalışıyorlar. Bu yüzden projeler aynı kapalılık içinde devam ediyor ve İstanbul'un Dünya Kültür Mirası Listesi'nden çıkarılması için belediye ile aralarında açık olarak dile getirilmeyen bir konsensüs var. Bu nedenle İstanbul'un Dünya Kültür Mirası Listesi'nden çıkarılmasını istemeyen STK'lerin acil olarak bir İzleme Komitesi oluşturması ve iş planını uygulamaya koyması gerekiyor.
Daha konuşulacak yığınla iş var. Ben yalnızca bir günlük gözlem sonucu bir parça fikir sahibi oldum. Ancak bu konuyu bilmiyorum. Ama UNESCO Dünya Kültür Mirası Komitesi'ne Türkiye Cumhuriyeti'nin Vilnius'taki toplantıda taahhüt etmiş olduğu ve oluşturulan komite adına surlar sempozyumunu hazırlayan kuruluşların yöntem ve teknikler konusuna bir açıklık getirmelerini bekliyorum.