Ülkemizde 1950 sonrasında karayolu taşımacılığına indirgenmiş ulaşım politikalarının benimsenmesi sonucu, toplu taşıma sistemleri (demiryolları, metro, deniz yolları gibi) geliştirilmemiş ve ulaşım sorunları hızla artmıştır. Gelinen aşamada 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in ifadesiyle "Ülkemizde trafik milli kriz haline gelmiştir".
Küresel kapitalizmin kentsel alanlara yansımasının en önemli alanlarından olan büyük ve maliyetli altyapı ve ulaşım kararları; Üçüncü Boğaz Köprüsü, Üçüncü Haliç Köprüsü, İzmit Köprüsü, Çanakkale Köprüsü, Boğaziçi Karayolları Tüp Geçidi, HES’ler, termik santraller, Haydarpaşaport, Galataport vb. projeler hiçbir bilimsel kıstasa, kamu yararına ve planlamaya dayanmadan ve bilimsel, mesleki ve toplumsal tepkilere aldırmadan yap-işlet-devret anlayışı kapsamında birbiri ardına devreye sokulmaktadır. Bunun yanı sıra bütün bu projelerin kamu tarafından sübvanse edilmesi ve yarattığı borç yükü, Türkiye tarihinde eşine rastlanmamış ve geleceğimizi ipotek altına alan bir ölçüye ulaşmıştır. Ve bu durum büyüme olarak adlandırılarak toplum yargısı yönlendirilmeye çalışılmaktadır.
Kentler otomobillerle istila edilmiş, başta metropol şehirler olmak üzere pek çok yerde kent içi ulaşım olanaksız hale gelmiştir. Şehirlerarası ulaşım sorunları çözülememiştir.
"Otomobillere tutsak" ulaşım kararları sonucu İstanbul'da iki adet köprülü boğaz geçişi yapılmış; Üçüncü Boğaz Köprüsü'nün yapılmasına karar verilmiş olup, başka köprülere de davetiye çıkarılmıştır. Öte yandan, içme suyu havzaları, tarım arazileri ve orman alanlarında otoyollar yapılması çok ciddi çevresel sorunlar ve kayıpları da beraberinde getirmiştir.
Yanlış ulaşım tercihleri ve yatırım kararları sonucu petrole bağımlılığın artması ve ekonominin sürekli açık vermesi, sorunun başka önemli bir boyutunu ortaya koymaktadır.
AKP hükümetleri döneminde bu politikalara sadık kalınmış ve ulaşımda öncelik karayoluna verilmiştir. Duble yollarla ulaşım sorunlarının çözüleceği ileri sürülmüş ve otoyollara ağırlık verilmiştir.
1960'dan beri Türkiye'nin gündeminde olan, iki kıtanın demiryolu ile birleştirmesini hedefleyen ve 1994 yılında proje tetkikleri yapılan Marmaray projesi başlatılmış olmasına rağmen, bitim süresi sürekli ertelenmektedir. Projeye yeterince ağırlık verilmemesi, güzergah seçimindeki ve çalışmalardaki kimi yanlışlar, sürenin uzamasına neden olmaktadır.
Türkiye'de var olan metro uzunluğu Avrupa ülkeleri ile kıyaslanamayacak derecede yetersizdir. İstanbul ve Ankara'da yapılan metro sistemlerinin yıllardır tamamlanamaması, diğer kentlerde ise hiç yapılmaması, ulaşım konusunda ciddi bir sorun oluşturmaya devam etmektedir.
Kentlerin ulaşım master planları ya yapılmamakta ya da var olan planlara aykırı uygulamalar gerçekleştirilmektedir. Bir plana dayanmayan kavşaklar, battı-çıktı kavşaklar, geçitler, otoyollar, otoparklar ve bir işletme düzeninin bulunmayışı, kent içi ulaşımda kaosa ve pek çok soruna neden olmaktadır.
Birleşmiş Milletler otomobillerin kentler için birer felaket olduğunu, bu nedenle kent merkezlerinin insanlara terk edilmesi gerektiğini vurgulamakta ve bu yönde politikaların uygulanmasını gündeme taşımaktadır.
Avrupa Kentsel Şartı'nda "Kentlerin ve kasabaların düzgün bir şekilde işlemesi ve çevresel açıdan sağlıklı bir kentsel gelişmenin asal değişkeni" olarak belirtilmekte ve "Kontrol edilen ve sürdürülebilir ulaşımın karşımıza çıkarttığı zorlu sorunla baş edebilmek için, otomobile geçerli alternatifler geliştirilmesi gerektiği, bu alışkanlığın hava ve gürültü kirliliği, yol güvenliği konuları, mekânın işgalci altyapıyla parçalanması, kentsel peyzajın bozulması vb. olumsuzluklar yarattığı", sap-taması yapılarak, "her türlü toplu taşım aracını tercih eden sürdürülebilir ulaşım politikaları" teşvik edilmektedir.
Ulaşım sorunlarının çözümünde toplu taşımanın esas alınması, kentlerin olanaklarına erişebilirliğin sağlanması, ulaşımın çevresel sorunlara neden olmaması, kent formunun bir parçası olarak ulaşımın planlanması, ulaşım yapılarının kent dokusu ile uyumlu ve mimari bir estetik değerinin olması önemsenmelidir.