Tuzla'da Gemi İnşa Sermayesi, Terle, Kanla Büyüyor
Dün Tuzla'dan, Limter-İş Sendikası'ndan bir ölüm haberi daha geldi. Tuzla'daki sendikadan ölüm ve iş kazalarına karşı başın açıklaması haberi bekler olduk. Dearsan Tersanesi'nde çalışırken Cevat Toy, düştüğü gemi ambarında üç saat sonra bulunmuş. Müdahaleler fayda etmemiş, Cevat Toy'un ismi 2008 senesinde Tuzla'da hayatını kaybeden üçüncü işçi olarak "personel listesi"nden "ölüm listesi"ne geçmiş.
Bu ölümlerin hızı, art ardalığı ve öngörülebilirliği, Tuzla Tersaneler Bölgesi hakkında bu hafta basılan raporu kaleme alan bizleri bile acı dolu bir şaşkınlığa düşürüyor. "Tuzla'da neden art arda işçiler oluyor?" diye soranlara bir şeyler anlatırken, üzüntümüzü, şaşkınlığımızı ve öfkemizi bastırmak zorunda kalıyoruz.
Tuzla'da işçiler neden oluyor?
Çünkü gemi inşa sanayisi büyüyor. Gemi inşa sanayisi tüm dünyada büyüyor. Türkiye'deyse 2004'ten sonra, aynı inşaat sektörü gibi, "parlayan bir yıldız" haline geliyor.
Tuzla'da gemi inşa sanayisi geçen üç sene içinde 3 misli büyüdü. Geçen üç sene içinde senede Tuzla'da hayatını bırakan işçi sayısı da 5'ten 15'e doğru ilerliyor. Bu bir tesadüf değil.
Tuzla Tersaneler Bölgesi'nde 40 civarındaki tersane sahibi, bu büyümeye iş saatlerini artırarak, iş ritmini hızlandırarak, işi yoğunlaştırarak cevap veriyorlar. Tuzla'daki çalışma şartları hem mekanın, hem de işçilerin biyolojik ritminin sınırlarına dayanmış durumda.
Bu büyüme, tersanede ana işveren olan tersane sahipleri tarafından yasaca öngörülen iş güvenliği tedbirlerinin tam olarak alınmadığı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın teftiş raporlarınca tespit edilmiş Tuzla'da gerçekleşiyor. Bakanlık, seri ölümler bu seviyeye gelmeden önce Nisan 2007'de yayınladığı raporda, 44 adet tersaneden yalnızca ikisinin tüm tedbirleri almış olduğunu ve "işverenlerin iş güvenliği hakkındaki eksikliklerinin çözümünü uzun vadeye yayma eğiliminde olduğunu" ifade etmişti.
Tersane sahipleri, bırakın bu büyüyen ve iş ritmi hızlandırılan sektöre uygun artırılmış iş güvenliği tedbirlerini almayı, çalışma örgütlenmesine gitmeyi sağlamayı, herhangi bir sektörde alınması gereken tedbirleri bile -saha deneyimlerimizi unutup, yalnızca Çalışma Bakanlığı'nın bu konudaki raporuna dayandığımızda bile- yasada öngörüldüğü şekilde yerine getirmiyorlar.
Sektör koşa koşa büyürken, iş güvenliği tedbirleri "zamana yayılıyor". Sermaye birikimin zamanı ve ritmi, insan hayatının zamanını ve ritmini, yani "ömrü" yutuyor.
Mesele "baret takmaya üşenen eğitimsiz işçiler" değil
Tuzla'daki işçiler "baret, gözlük takmadıkları için" ölmüyorlar. Tuzla'da işçiler, tersanesinde gemi yapılan, üretim zincirinde en büyük kâr marjına sahip tersane sahibi işyerinin güvenliğini -iş başlamadan önce ve üretim sırasında- almazsa ölüyorlar.
Mesele "baret takmaya üşenen eğitimsiz işçiler" meselesi değil: Gemi inşa sektöründe ağırlıklar tonla değil, grosston ile verilir. İşçilerin üzerine düşen saç parçaları 3, 5 tonluk parçalardır. Bu parçalar, "koştura koştura" büyüyen bu "başarılı" sektörde, olması gerektiği gibi vinç yerine, forkliftlerle, daracık tersane mekanında, acele acele bir yerden bir yere taşınırsa, forkliftten işçinin üstüne düşüp işçiyi, teknikeri, mühendisi ikiye bölebilirler.
Böyle ölen işçiler vardır. İşçilerin yüksekte çalışacağı iskeleler, geminin dış yüzeyi bozulmasın, ikinci kere taşlama gerektirmesin, iş "çabuk çabuk" yetişsin diye kaynakla uygun bir şekilde sabitlenmezse, düşen işçi baretli, gözlüklü de olsa ölme ihtimali büyüktür.
İş çabuk çabuk sipariş sözü verilen tarihte yetişsin, tersane sahibi gecikme tazminatı ödemesin diye, bir yardımcı eşliğinde yapılması gereken işler tek kaynakçı, tek montajcıyla yapılırsa, işçi ambara veya denize düşse, düştüğünden haberdar olunması saatler, bazen bir gün bile sürebilir.
İş çabuk çabuk bitsin diye, oksijen hortumları ve elektrik kabloları birbirinden düzgünce ayrılmazsa, işçinin kaynak yapacağı gemi dehlizleri fanlarla gazlardan arındırılmazsa, işçi patlamada ölür.
Bütün bu tedbirler, İş Kanunu'na göre ve her aklıselim insanın tahmin edebileceği gibi, işyerinde üretim yaptırtan, işçi, mühendis istihdam eden, bu işten kâr eden işverenin yükümlülüğündedir.
Taşeronluk sistemi
Bu yükümlülükten Tuzla'daki tersane sahipleri nasıl sıyrılmaktadırlar? İşte ancak ve ancak bu açıklamalardan sonra, Tuzla'da taşeronluk sisteminden bahsetmek anlamlıdır.
Tuzla'daki seri iş kazalarının nedeni "taşeronluk sistemi" değildir. Onlar, aynı seri iş kazaları gibi, Tuzla'da bizzat tersane sahipleri tarafından hayata geçirilmesi desteklenmiş ve teşvik edilmiş "esnek çalıştırma ve rekabet edebilirlik sistemi"nin bir diğer emaresidirler.
Taşeronluk sistemi şu şekilde işliyor: Orta boylu bir tersanenin sipariş aldığı ve altı ay içerisinde yetiştirmek zorunda olduğu 10bin ton'luk (dwt'lik) bir kimyasal tankerin inşasında aynı anda, aynı tersane alanında 30 ila 50 adet farklı irili ufaklı taşeron işletme, 30 ila 50 farklı tüzel kişilik, 30 ila 50 farklı dünya yan yana çalışmaktadırlar.
Yani ana iş olan gemi yapımı bölünerek, onlarca alt işveren sözleşmesi yapılmıştır. Bu İş Yasası'nın 2. maddesine açıkça aykırı olduğu gibi, gittikçe artan iş kazalarına davetiye çıkarmaktadır.
Neden bir "esnek çalıştırma ve rekabet edebilirlik sistemi" olarak taşeronluk sistemi iş kazalarına davetiye çıkarmaktadır? Çünkü, 30 ila 50 işverenin el ele, ana işverenlerinden önce iş alanına girip, yasaca öngörülen ve iş kazasının olmaması için elzem olan tedbirleri almalarına imkan yoktur.
Kabloları birbirinden ayırmak, iskelelerin sağlamlığını kontrol etmek, gaz ölçümü yapmak tersane sahibi ana işverenin, yanı tersane sahibinin sorumluluğundadır.
Taşeronluk sistemi, iş güvenliği maliyetlerinin, diğer emek maliyetleri ve risklerle beraber, bu riskleri taşımasının mümkün olmadığı, bu yükü taşıyabilip taşıyamadığına bakılmayan küçük ve orta ölçekte işletmelere aktarımıdır.
100 işçi çalışırken yalnızca 100 işçi kadrolu
Tersane sahipleri kadrolu olarak en fazla 100 küsur işçi göstermektedirler. Halbuki siparişini aldıkları geminin inşasında 1000'e yakın işçi çalışmaktadır. 100 küsur işçiye hizmet verebilecek işyeri hekimi, 100 küsur işçi üzerinden hesaplanan işyeri güvenlik elemanı istihdam edilmekteyken, diğerlerinin, yani çoğunluğun çalışma şartları, sağlık ve güvenlik ihtiyaçları, bu binlerce daha ufak işletmenin keyfi ve faklı uygulamalarına kalmıştır.
Belki bu riskler, Türkiye'de taşeronlarla üretimini örgütleyen diğer sektörlerde, gemi inşa sanayisi gibi, tüm diğer sektördeki riskleri kendi bünyesinde barındıran ağır ve tehlikeli işkolu olmayan sektörlerde, mesela tekstil sektöründe Tuzla'daki oranda görünür olmamaktadır. Bu "esnek çalıştırma" sisteminin sonuçları Tuzla'da daha görünür olmaktadır.
Sorumluluk tersane sahiplerinde ve Bakanlıkta
Bir ekstrem örnekten çıkarak, çalışma hayatıyla ilgili tüm esnekleştirme politikalarının, iş güvenliğine, işçi sağlığına olan etkileri üzerinden tekrar sorgulanmalıdır. Her sendika gibi, ilk varlık nedeni sosyal ve ekonomik haklar mücadelesi vermek olan Limter-İş Sendikası'nın mücadelesı "yaşam hakkı" ekseninde belirmek zorunda kalmıştır.
Tuzla'da her türlü sosyal ve ekonomik hak talebi, en asli insan hakkı olan yaşama hakkıyla doğrudan bağlanmıştır. Parıltılı ekonomik büyüme içerisinde Tuzla'da gelinen nokta şu anda budur.
Komisyon olarak hazırladığımız raporda, Tersaneler Bölgesi'nde çalışan tüm işçilerin ana işveren üzerinden ve aldıkları ücret zemin alınarak sigortalanmasını önermiştik. Bu açık olarak, işyeri güvenliğini sağlama sorumluluğunu, mali ve teknik olarak bunu sağlayabilecek tek merci olarak tersane sahibini ve gerekli yetki ve yaptırım gücüyle donatılmış Çalışma Bakanlığı'nı göreve çağırmaktır.
Bu, "bizim kadrolu işçilerimiz zaten kadrolu, kadrolu işçilerimizden ölen olmuyor, onlara zaten eğitim veriyoruz" deyip, tersanelerde çalışan ve kâr edilmesini sağlayan işçilerin yüzde doksanının sorumluluğundan kaçınmayı engelleyecek tek yol olarak gözükmektedir.
Bu konuda bir kamuoyu desteği ve yönlendirmesi olmadığı sürece hem Tuzla'da, hem de baş döndürücü bir hızla Türkiye'nin pek çok koyunda açılmakta olan yeni tersanelerde, seri ölümlerin devam edeceğini öngörmek, aşikar olduğu kadar acı vermektedir de.
İş güvencesinin sağlanması, sağlanmadığı zaman yaptırım uygulanması alanının devletin sorumluluğundan çıkarılıp (veya hiç bu alana sokulmayıp) aile, hemşeri, tanıdıklık ve vicdani güven temelinde kurulması, ancak bu tip üretim örgütlenmeleriyle mümkün olmaktadır.
Dolayısıyla taşeronluk sistemi iş kazasının ortamını hazırlıyor olsa da, konuyu ele alan tespitler sistemden asıl yararlananlara, tüm sorumluluklarından kolayca sıyrılan, üretimi en esnek ve en hızlandırılmış şekilde örgütleyen tersanelerin kendisine, ana işverenlere odaklanmadıkça çözümsüz kalacaktır.
Zira bu halleriyle taşeron firmalar sorunun nedeni değil, göstergesi ve belirtisidirler. Bu nedenle iş kazalarını sadece taşeronluk sistemine bağlamak sorunların nedenini ve giderilme şartlarının üzerini örtmektedir.
Esnekleştirmenin ve nemaları az elde yoğunlaşmış bir ekonomik büyümenin sonuçlarını en açık ve acı şekilde gördüğümüz Tuzla, bugün emeğiyle geçinen herkesin bugünü ve geleceği ile ilgili bir şeyler söylemektedir. Ne garip, Tuzla da İstanbul'un en Doğu'sudur. (AO/TK)
* Aslı Odman, Tuzla Tersaneler Bölgesi İzleme ve İnceleme Komisyonu Üyesi / İstanbul Bilgi Üniversitesi