Türkiye'nin Rant Bölgelerinde Hukuki Hoşgörülük



Her yıl yaz tatilinde rastladığımız bazı olayları bu köşede siz okurlarımızın bilgisine sunarak, yaşadığımız ülkenin bazı özelliklerini sizlerle paylaşmayı alışkanlık haline getirdik. Bu yıl ülkemizin önde gelen tatil bölgelerinden birindeyiz. İlk dikkatimizi çeken olay, bu bölgede satışı yapılan gayrimenkullerin rayiç değerleriyle belediyede tescilli vergi değerleri arasındaki farklılık oldu. Örneğin Bodrum'da satış fiyatı 440.000 euro olan bir evin belediyede kayıtlı vergi değeri 60-70 bin TL civarında. Söz konusu evin satışına aracılık edenler, satışın nakit parayla yapılabileceğini, bu nedenle banka aracılığıyla satış işleminin yapılamayacağını alıcı durumunda olanlara adeta ihtar edercesine bildirmekten de çekinmiyorlar.

Fiş ve fatura düzenlemeyen mahalle bakkalına ceza kesilirken ve de 6009 sayılı yasayla yapılan yeni düzenlemeler çerçevesinde bundan böyle vergi incelemelerinin merkezden planlanması koşulu getirilirken, bu tür sayfiye yerlerinde nakit parayla yapılan daire, arsa, villa satışlarında gerçek satış bedellerinin belirlenmesine yönelik nasıl bir yöntem izleneceğine dair yıllardır yapılmış bir düzenleme ve çalışma bulunmuyor.

Gerçekte bu aşamada söylenecek birkaç söz daha var. Şöyle ki;

* Acaba neden gayrimenkul satışlarına yönelik ödenen bedellerin mali kuruluşlar aracılığıyla yapılmasını zorunlu kılan bir düzenleme yapılamamaktadır?
* Resmen emlak komisyoncularının bürolarında fotoğrafları ile asılı bulunan gayrimenkullerin satış bedelleri neden vergi değerinin tespitinde dikkate alınmamaktadır?

Bu sorular yıllarca soru olarak kalmaktadır. Sahil yörelerinde özellikle yaz aylarında nüfusu yoğunlaşan yerlerde başta gayrimenkul satışları olmak üzere diğer ticari işlerde de vergi yasaları unutulmaktadır. Daha açıkçası, bu bölgeler adeta ayrı bir ülke kurallarına göre yönetiliyormuşçasına farklılaşmaktadır. Diğer yönden halk arasında yapmış olduğumuz görüşmelerde öğrendiğimiz bazı hususlar bizi daha fazla şaşkınlığa sevk etmiştir.
Tatil yörelerinde üretilen gayrimenkullerden daire, ev, villa gibi yapısal varlıkların çoğunda iskân bulunmamaktadır. Bu nedenle söz konusu yapıların büyük bir bölümü nakit parayla satılmakta olup, finans kuruluşları tarafından bu tür gayrimenkuller kredilendirilmemektedir.

Bir başka açıdan söz konusu gayrimenkullere talip olanların söz konusu gayrimenkulleri satın alırken banka kredisine de ihtiyaçları olmamaktadır.
Yıllardır süregelen ve herkesin gözü önünde yapılan gayrimenkule yönelik işlemler nedense yıllardır bilinmesine rağmen belli bir hukuki yapıya kavuşturulamadığı gibi önemli bir vergi kaynağı da bir anlamda devre dışı kalmaktadır. Günümüzde Akdeniz ve Ege sahillerinde yer alan sayfiye yerlerinde yerel yönetimler kendi hudutları içinde kaç adet bağımsız daire, ev, villa olduğunu resmi olarak bilememektedir. Ancak şunu kesinlikle söyleyebiliriz ki söz konusu yerlerin varlığı; içinde bulunduğu yerel yönetim hudutlarında pek çok kişi tarafından bilinmektedir.
Bazı hallerde göstermelik olarak bazı yerlerde yapılan inşaatlar durdurulmaktadır. Ancak bir süre durdurulan bu inşaatların birkaç yıl sonra görkemli ve albenisi olan yapılara dönüştüğü gözlenmektedir.

Türkiye'de her nedense gayrimenkul üretimi hukuki açıdan denetim altına alınmamıştır. Gelecek yıllarda hangi bölgelerde hangi nitelikte gayrimenkul üretimi yapılacağı konusunda önceden yapılmış bir planlama olmadığı için, zamanla el değiştiren boş araziler üzerinde dileyen dilediği şekilde gayrimenkul üretebilmekte ve bu gayrimenkuller eğer ülkemizin sayfiye yerlerinde ise oluşan rant gelirleriyle birlikte üretimi gerçekleştirenler, yasal boşluklardan da yararlanarak önemli kazançlar elde edebilmektedirler. Bu kazançların önemli bir bölümü de vergi dışı kalmaktadır.
Gerçekte ülkemizde Gelir Vergisi Yasası, günün koşullarına uygun olarak gelir kaynaklarını vergilendirme ağına almaya yeterli değildir. Bu nedenle verimliliğini tamamen yitirmiş olup, son yıllarda daha çok stopaj vergisi haline dönüşmüş bulunmaktadır.

Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından yapılan istatistiki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, ülkemizde gayrimenkullerin el değiştirmesinden dolayı yapılan beyan sayısı ile tapu sicil müdürlüklerinde gerçekleşen el değiştirme sayıları arasında bir bağlantı kurmak mümkün değildir.
Sahil yörelerinde bulunan belediyeler kendi sınırları içinde üretilen ve özellikle yaz aylarında kullanılan daire, ev ve villalardan yasaların öngördüğü gelirleri sağlayamamaktadırlar. Bunda mevcut yasalardaki boşluklar kadar kanımızca yönetim ihmalkârlığının da tahmin edilemez şekilde payı vardır.
Yerel yönetimlerin kendi kendilerine yeterliliği her geçen gün yeni sorunlar yaratırken, yukarıda belirttiğimiz şekilde ortaya çıkan ihmalkârlığı hukuki açıdan görmezlikten gelmek ne kadar doğrudur? Bu konu ayrıca tartışmaya açılmalıdır.