''Türkiye 'Yalın Üretim'i Hayata Geçirmek için daha Şanslı''



Yalın Enstitü Derneği Başkanı Yalçın İpbüken, kısa zamanda, tek seferde ve uygun fiyata üretim imkanı sağlayan yalın üretim felsefesi prensiplerinin hayata geçirilmesi için bin kişilik bir kuruluşta bir sene çalışma yapıldığında akış süresinde yüzde 60-90, hata sayısında yüzde 70-80 azalma; üretkenlikte ise yüzde 30-100 artış elde edildiğini kaydetti. İpbüken, gerçek müşteri ihtiyaçlarını anlayarak ona yönelik üretim yapmaya dayanan yalın felsefesini, ''gerçek müşterinin talebi üzerine çalışmaya başlayıp, en kısa zamanda, israf olmadan ve ilk seferde doğru ürünü, uygun fiyata sunmak; aynı zamanda bunun üreten için karlı, çalışan için de keyif verici olmasını sağlamak'' şeklinde tanımladı.
    
Yalın düşüncenin ilk ögelerinin kitlesel üretime dayalı Ford üretim sisteminde görüldüğünü, Toyota üretim tarzıyla ise olgunlaştığını dile getiren İpbüken, Toyota üretim tarzının, 1970'lerdeki petrol krizleriyle birlikte dikkati çekmeye başladığını anlattı. İpbüken, felsefenin temelindeki iki unsurunu, ''kendi paranla iş yapacaksın ve her kuruşu düzgün kullanacaksın'' ve ''çalışanlarını asla işten çıkarmayacaksın'' olarak açıkladı.
    
''Yalın felsefe üç beş teknikten ibaret değil, arkasında bir düşünce tarzı var''
    
Akıllı otomasyon ve zamanında üretim prensiplerine dayalı yalın felsefenin temelinde çalışanlara saygı ve sürekli iyileştirme fikrinin yattığını söyleyen İpbüken, ''Yalın felsefe basit bir kurgulama, basit bir teknik değil. Birçok insan bunu üç beş teknikten ibaret ve herkesin rahatlıkla yapabileceği bir şey zannediyor. Arkasında temel bir düşünce tarzı, bir ekonomik felsefe, çok farklı bir insana bakış var. 'İnsanın esas olarak iyi ve dürüst olduğunu, ancak farklı muamele gerektiğini' söylüyor'' diye konuştu. İpbüken, yalın felsefenin bugün hizmet sektörüne de yayıldığını belirterek, firmaların üretimden satış pazarlamaya, tedarikten insan kaynaklarına bütün süreçlerinde bu felsefenin uygun unsurlarını kullanması gerektiğini, Türkiye'de anlaşıldığı gibi yalnızca mavi yakalı işçilere yönelik bir yaklaşım olmadığını kaydetti.
    
''10 dakikada üretilen tişört, 4-8 haftada teslim ediliyor''
    
Kitlesel üretimin gereğinden fazla üretim, beklemeler, nakit akışının olumsuz etkilenmesi nedeniyle yüksek işletme sermayesi ihtiyacı, fazla stok, düzensiz iş yükleri gibi sorunlara neden olduğuna işaret eden İpbüken, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Kitlesel üretim sisteminde bir tişörtün konfeksiyon atölyesine sipariş gelmesinden, sipariş edene teslim edilmesine kadar geçen süre 4-8 haftadır. Oysa o tişörtü üretmek için geçen zaman 10 dakika. Bin kişilik çalışanı olan bir kuruluşta yalın üretim felsefesi prensiplerini hayata geçirmek üzere bir sene çalıştığımız takdirde akış süresinde yüzde 60-90, hata sayısında yüzde 70-80, stoklarda yüzde 40-90, alan kullanımında yüzde 50, iş kazalarında yüzde 50 azalma, üretkenlikte yüzde 30-100 artış elde ediyoruz. Yeni yatırım ihtiyacı kalmıyor ve işletme sermayesinden tasarruf edilebiliyor.''
    
''Mavi yakalılarla uygulamak daha kolay''    
    
Türkiye'de halihazırda 40 firmada çalıştıklarını, bugüne kadar çalıştıkları firma sayısının 150'yi bulduğunu, İSO 500 şirketlerinden de 108'i ile çalışmalar yürüttüklerini aktaran İpbüken, ''Firma geçmişinde ciddi itimatsızlıklar varsa yok etmek güç oluyor. Ancak çalışanlarla firma arasında iyi diyalog varsa bunu kabul ettirmek kolay oluyor. Ayrıca mavi yakalılarla çok daha kolay. Beyaz yakalılarda işin karakterinde de düzensizlik ve dağınıklıklar var. Üretimde bir işlem süresi 15 saniye ile 1 dakika arasında değişiyor. Beyaz yakalı işlerde bu bazen aylar, günler alıyor. Mavi yakalının bir tedarikçisi var, beyaz yakalı alanlarda çok fazla tedarikçi var, oturma biçimleri dağınık, geniş alanlara yayılmışlar, daha egoist ve bireyseller'' diye konuştu.
    
Yalçın İpbüken, Türkiye'nin artık yönetim tarzı ve mekanizmaları açısından Batıdan öğreneceği bir şey kalmadığını vurgulayarak, ''Kendi özkaynaklarından kendi güzelliklerini çıkarması lazım. Bunlar şu sıralar örtülmüş vaziyette. Bize hep pompalanan bireysellik, bugünü iyi yaşama gibi Batıya özgü şeyler. Batı da artık bundan şikayetçi. Türkiye yalın felsefenin uygulanması açısından daha şanslı. Ortak çalışmaya daha müsait'' değerlendirmesinde bulundu.