Çatısı altında 30 federasyon ve 284 dernek üzerinden 50 bini aşkın şirket yer alan Türkiye’nin en büyük bağımsız iş dünyası örgütü Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’nun (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, 2021 yılına ait değerlendirmelerde bulunurken, önümüzdeki döneme yönelik çözüm önerilerini paylaştı. Ekonomik ve toplumsal refah için atılması gereken adımlara dikkat çeken Turan, “Sorunlarımızı biliyoruz. Artık vakit kaybetmeden çözümlere odaklanmalıyız.” dedi.
“Yapısal sorunlarımız mevcut krizi daha da körüklüyor”
Dünya genelinde özellikle pandemi ile giderek artan ekonomik krizin etkilerine değinen Orhan Turan, “Ham maddeden emtia ve enerji fiyatlarına, lojistik maliyetlerinden tedarik zincirindeki kırılmalara kadar dünya genelinde yaşanan sıkıntılara ek olarak küresel enflasyonist baskıların da giderek arttığı bir dönemdeyiz. Özellikle gelişmekte olan ülkeler parasal sıkılaşmaya karşı önlemlerini artırıyor. Ülkemiz ise bu küresel sorunların yanı sıra özellikle ekonomi ve hukuk alanında yaşanan yapısal sorunlar nedeniyle maalesef vaktinin ve enerjisinin büyük bir kısmını boşa harcıyor. Bu durum mevcut krizi daha da körüklerken, yoksulluk ve yoksunluk da giderek derinleşiyor.” diye konuştu.
Türkiye’nin 2021 yılını yüksek büyüme, yüksek enflasyon, yüksek döviz kuru ve yüksek faiz ile kapatacağını ifade eden Turan şöyle devam etti; “Bu yılı yaklaşık yüzde 10’lar gibi bir büyüme oranıyla kapatacağımızı öngörüyoruz. Bu noktada ülkemizde büyümenin sürdürülebilirliğini ve kalitesini sağlamalıyız. Sürdürülebilir bir büyüme patikası, ülkemizin yatırım, istihdam ve üretim dinamiklerini ivmelendirecektir.”
“Kur farkının karşılanması 200 milyar TL’nin üzerinde ek yük oluşturabilir”
Alınan son önlemlerin kısa vadeli nefes almayı sağlayacak adımlar olduğunu belirten Turan, “BES payının yüzde 30’a çıkarılması, kurumlar vergisi ve stopaj indirimi ile yatırım faiz desteğinin artırılması konularındaki düzenlemeleri doğru adımlar olarak değerlendiriyoruz. Diğer taraftan acil bir önlem olarak alınan ‘Kur Korumalı TL Vadeli Mevduatı’na ilişkin bazı endişeler taşımaktayız. Türk Lirası’nın değerinin korunması için önlem alınmasını hiç kuşkusuz değerli buluyoruz. Ancak kur farkını karşılayacak olan Hazine’nin üstlendiği bu yeni yük, ekonomide yeni sorunlar yaratabilir. Kur, enflasyon, politika faizi gibi parametreleri de göz önünde bulundurduğumuzda, kur farkı için yalnızca 2022 yılı için 200 milyar TL’nin üzerinde ek bir yük oluşabilir. Bu süreçte yüksek seyreden enflasyonun daha da artması ise gelir dağılımı adaletsizliğini derinleştirir. Dolayısıyla 2022 yılında enflasyonla mücadeleyi odak olarak belirlemeli ve topyekûn bir mücadele vermeliyiz. Artık Türkiye ekonomisinin geçici pansumanlara değil kalıcı bir tedaviye ihtiyacı var.”
“İşletme sermayesi ihtiyacı dört kat artış gösterdi”
Döviz kurundaki istikrarsızlığın işletme sermayesi ihtiyacını artırdığını vurgulayan Turan, “Ekonomideki mal ve hizmet alışverişlerini mümkün kılan fiyat oluşumunun temel öğesi döviz kurudur. Kurlardaki istikrarsızlık ticaret esnasındaki fiyat oluşumuna imkân vermediği için üretim, iç piyasadaki alışveriş ve dış ticaret durma noktasına geldi, mali kesimdeki işlemler beklemeye geçti. Özellikle işletme sermayesi ihtiyacının giderek arttığını gözlemliyor, üyelerimizden de bu doğrultuda dönüşler alıyoruz. Öyle ki başta tekstil ve gıda olmak üzere ham madde ithalatı ile ihracat yapan tüm sektörlerimizde faaliyet gösteren firmalarımızın işletme sermayesi ihtiyacı, 2021 yılının başına göre tam dört kat artış gösterdi.” açıklamasında bulundu.
“İş dünyası ucuz maliyetli kredi kanalları ve destek mekanizmalarını bekliyor”
Yaşanan tüm zorluklara rağmen Türkiye’nin elinde ihracat gibi çok önemli bir güç bulunduğunu hatırlatan Turan şunları söyledi, “Ancak büyümenin lokomotifi olarak kabul edebileceğimiz ihracattaki artışın sürdürülebilir olması için katma değeri yüksek markalı ürünlere odaklanarak, yüksek teknoloji ve orta-yüksek teknoloji ürünlerin payını artırmalıyız. Öte yandan ithalata bağlı ihracat yapımızdan dolayı döviz kuru artışı maliyetlere yansıyor. Bu da sanayicideki yatırım iştahının kırılmasına neden oluyor. Şu anda iş dünyasında, özellikle yatırım ve ihracat odaklı şirketlerde ucuz maliyetli kredi kanallarının açılmasına yönelik büyük bir beklenti var. Bu nedenle başta işletme sermayesi, finansmana erişim ve ödeme sıkıntıları çeken KOBİ’lerimiz için olmak üzere kredi kanallarının ve KGF destekli mekanizmaların devreye alınması, Eximbank’ın doğrudan teminat mektupsuz ihracat desteğine geçmesi yararlı olacaktır. Kamu bankaları düşük faiz oranları vermelerine rağmen kredi kullandırmada iştahsız davranıyor. Özel bankaların yüzde 35’lere varan faiz oranları vermesi de reel sektörün finansmana erişim kanallarını kapatıyor. Bankacılık sektörünün üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi, 2022 yılında hem işletme sermayesi ihtiyacının giderilmesini hem de reel sektörün finansmana erişim kanallarının açılmasını sağlayacaktır. Bu ek tedbirleri devreye alarak ihracattaki gücümüzü korur, üzerine verimlilik temelli bir katma değer artışı da yaratırsak, dış ticaret ayağından önemli bir desteği 2022 yılı için sağlayabiliriz.”
“Güven ve istikrarı artırıp, ülke risk primimizi düşürmeliyiz”
Türkiye’nin yaşadığı sorunların ortada olduğunu, bu nedenle vakit kaybetmeden çözümlere odaklanılması gerektiğini ifade eden Orhan Turan, “Ekonomik ve toplumsal refahı sağlamanın yolu, her şeyden önce güveni ve istikrarı artırırken, ülke risk primini düşürmekten geçiyor. Özellikle faiz indirimi kararlarının ardından ülke risk primimizin 600 puanı aştığı bir ortamda iş dünyasının yatırım iştahı ile birlikte uluslararası yatırımcıların duyduğu güven de giderek azaldı. Halbuki günümüzde ekonomiler güven ve istikrar üstüne inşa ediliyor, kalkınma için ekonomik faaliyetler tek başına yeterli görünmüyor. Yatırımcılar güven duydukları ülkelere doğru sermaye akışını sağlıyor. Tüm bunları göz önünde bulundurarak şuna inanıyoruz ki ekonomi biliminin gerekliliklerini uygulayan, üretim ekonomisini temel alan, onurlu ve adil yaşam hakkını savunan, yargının tam bağımsızlığını ve hukukun üstünlüğünü tesis eden, kurumların bağımsızlığını esas alan, adil, şeffaf, hesap verebilir ve liyakat esaslı bir anlayışı benimseyen bir Türkiye, yarışa gelişmiş ülkelerle aynı kulvardan başlayarak, bölgesel güç olabilir. Ülkemizin ekonomik, hukuk ve demokratik reformları gerçekleştirerek yazacağı yeni hikâyede biz de iş insanları olarak çözümün bir parçası olmaya hazırız.”
“Ucuz iş gücü ülkesi olmamalıyız”
Katma değeri yüksek bir ekonomiye geçmek için Türkiye’nin “Orta Gelir”, “Orta Demokrasi” ve “Orta Eğitim” tuzaklarından kurulması gerektiğini de belirten Turan, “Ülkemizin dünya ekonomisinden aldığı pay 40 yıldır yüzde 0,85 ile yüzde 1 arasında gidip geliyor. Son 30 yıldır büyüme yolculuğumuz ciddi gelgitler yaşadı. Tüm bunları göz önünde bulundurarak dünyanın en ucuz ülkesi, en ucuz iş gücü olmaktan çıkıp, toplam faktör verimliliğine odaklanmalıyız. Aslında bunu başaracak insan gücüne ve altyapıya da sahibiz. Ancak insan kaynağımızın niteliğini artıracak, çağın gerektirdiği bilgi-beceri ve yetkinlik seti ile donatacak bir eğitim sistemine ihtiyacımız var.” dedi.
İkiz dönüşüm olarak adlandırılan “dijital ve yeşil dönüşüm” gündeminde hızla yol alınması gerektiğinin altını çizen Turan, yeşil dönüşüm ve Sınırda Karbon Düzenlemesi gibi mekanizmaların AB-Türkiye Gümrük Birliği modernizasyonu çerçevesinde, KOBİ’lerin önceliklendirildiği bir bakış açısı ile ele alınması gerektiğine inandıklarını hatırlattı.
“Hayalimizdeki Türkiye için çalışıyoruz”
TÜRKONFED’in 2022 yılı hedeflerini de açıklayan Orhan Turan, sözlerini şöyle tamamladı; “2021 yılında kamuoyu ile paylaştığımız, 2030’a doğru yürüyen ülkemizin sorunlarına yönelik çözüm önerilerimizi içeren ‘Yeni Dönem, Yeni Ufuklar’ vizyon belgemizde, ‘Hayalimizdeki Türkiye’ye ulaşmak için var gücümüzle çalışmayı sürdüreceğiz. Bizler; demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletini güçlendirmiş, güçler ayrılığını, yargının tam bağımsızlığını ve hukukun üstünlüğünü tesis etmiş, güçlü bir toplumsal dönüşümü başarmış, yeni ve sivil anayasasını yapmış, Avrupa Birliği’ne tam üye olmuş, toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı, onurlu yaşam hakkını güvence altına almış bir Türkiye hayal ediyoruz. Bu kapsamda 2022 yılı ve önümüzdeki dönemde bu hayalin gerçekleştirilmesine katkı sunmak için çalışmaya ve ülkemiz için değer yaratmaya devam edeceğiz.”