Toplumunu Tanımayan Mimarın Yaptığı Proje Aldatıcıdır!



"Mimarlıkla Geçen Yarım Asır" söyleşilerinin ilki, 9 Ekim Perşembe günü MSGSÜ Sedat Hakkı Eldem Oditoryumu'nda gerçekleştirildi.  Cengiz Bektaş'ı öğrencilerle buluşturan YEM'e teşekkür eden MSGSÜ Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Güzin Konuk, üniversitelerinin 130 yılı aşan köklü geçmişine vurgu yaparak, Türkiye'nin mimarlık eğitimi veren ilk üniversitesi olarak, mimarlığa yeniden bakmayı ve değerlendirmeyi önemsediklerini ifade etti.

Halen MSGSÜ'de ders vermeyi sürdüren Cengiz Bektaş'ın, insan-mekan-kültür birlikteliğini çok iyi yorumlayan bir mimar olduğuna dikkat çeken Konuk, "Bektaş, 50 yılı aşan mesleki deneyimini ilk günkü hassasiyetiyle devam ettiriyor" dedi.

Konuk'un ardından söz alan Cengiz Bektaş 'ın, yarım asırlık deneyimler süzgecinden geçirerek aktardığı bilgiler, mesleğin hem pratik hem de etik boyutlarına göndermelerle doluydu.

Mimarlık öğrenimine tam 60 yıl önce başladığını, 55 yıldır da tasarım yaptığını söyleyen Bektaş, "bu yuva bize çok şey kazandırdı" dediği MSGSÜ'nün, kentin asıl özelliği olan düşünce özgürlüğünde de öncü bir kurum olduğunu belirtti.

"Kendinizi bizden çok ayrı düşünmeyin"

Hocaları Sedad Hakkı Eldem'den aldıkları en önemli bilginin "içten dışa doğru davranış" olduğuna dikkat çeken Cengiz Bektaş, "Bize ilk çatal, bıçak, bardak çizdirdi. Ondan sonra planlamaya başladık. Bizim insanlarımızın gereksinimleri dahilinde düşünmeyi öğrendik" dedi. Yine hocalarından biri olan, Mies van der Rohe'nin öğrencisi Prof. Weber'in kendilerine hep "meslektaşım" diye hitap ettiğini belirten Bektaş, ondan aldığı terbiye sayesinde öğrenciyle arasında hiçbir zaman ayrım yapmadığını vurguladı ve "Siz de kendinizi bizden çok ayrı düşünmeyin" şeklinde konuştu.

"Hadid'in planları kahve falı gibi!"

Konuşmasında, yıldız mimarların yüceltilmesini de değerlendiren Bektaş, Türkiye'deki mimarlık fakültelerinde hep Frank Gehry ya da Zaha Hadid projelerinin örnek gösterildiğinin oysa bu mimarların, bizim coğrafyamızda üretilecek projeler için kılavuz olamayacağının altını çizdi. Bektaş şöyle konuştu: "Sonuçta Zaha Hadid o mimari projeleri uygulatabilmek için kendi dilinden anlayan işverenler buluyor. Projelerine birşey diyemem ama planları kahve falı gibi. Gehry'nin Bilbao'daki binasını görmeye gittiğimde daha havada 3 kaset film harcadım. Her yerden başka gözüküyor, heykeltıraşlara parmak ısırttıracak bir yapı. İçindeyse hiçbir mimari düzenleme yok. Frank Lloyd Wright'ın Guggenheim'ında ise hiçbir sanatçı sergi yapmak istemiyor çünkü eserler rampa üzerinde yamuk duruyor."

"Toplumunu tanımayan insanın yaptığı proje aldatıcıdır"

Almanya'da sevdiği iki usta ile birlikte çalıştıktan sonra 1962 yılında ODTÜ'de ders vermek üzere Türkiye'ye geri dönen Cengiz Bektaş, "Orada öğretim dili İngilizce'ydi. İnsanın düşünce dili kendi dili olmazsa kötü, çünkü kendimizi en iyi ana dilimizde ifade edebiliriz. Nerede olduğunuz, neresi için proje yaptığınız bir mimar olarak çok önemli. İngilizce düşünüp Türkiye'ye fayda sağlayamazsınız. Kendi toplumunu tanımayan insanın yaptığı proje aldatıcıdır. Sadece yöreyi değil, coğrafyayı da tanımak gerekir." diyerek, bir kez daha insan, kültür ve mekan arasındaki ilişkiye göndermede bulundu.

"Geçmişi çok iyi bilip, geleceği tartışacaksınız"

Cengiz Bektaş konuşmasını, doğaya ve kültüre bağlı mimarlık felsefesiyle örtüşen fotoğraf ve projelerin yer aldığı dia gösterisiyle tamamladı. Anadolu coğrafyasında gelişen yapı kültürünün Göbeklitepe ile birlikte günümüzden 12 bin yıl öncesine tarihlendiğine dikkat çeken Bektaş, Türkiye'de mimarlık eğitimi görenlerin dünyadaki diğer öğrencilerden daha şanslı olduğunu hatırlatarak, söyleşiye katılan genç meslektaşlarına yanı başlarında yer alan bu bilgi birikimini keşfe çıkmalarını öğütledi. 

"Üç Gökdelen Çizip, Bu Kente Kültür Kattığınızı Düşünmek Çok Yazık"

Çayönü, Aşıklıhöyük gibi arkeolojik alanlardan görüntüler sunan Bektaş sözlerini şöyle sürdürdü: "Ben en azından 12 bin yıllık bir kültürün insanıyım. Taşın en ilkelinden en gelişmişine her türlü çeşidi Anadolu'da uygulanmıştır. Üç gökdelen çizip, geriye kalan her şeyi yok ederek bu kente kültür kattığınızı düşünmek çok yazık. Geçmişi çok iyi bilip, geleceği tartışacaksınız. Boyayla, süsle püsle hiçbir zaman yalan söylemedim. Yaşama, doğaya, çevreye uyumlu mimarlık yapmaya çalıştım. Bugün bu salonu doldurmanız gözümün önünden hiç silinmeyecek. İşte bu, değişimin göstergesi. Koolhaas'tan birşey öğrenemezsiniz, gidin Anadolu'yu gezin!" dedi.