Tophane’de Galeri Apel, Outlet, Elipsis, Non
ve Pi Artworks sanat galerilerinin açılışlarında
yaşanan olaylar üzerine pek çok şey yazıldı. Rant kavgası, muhafazakar çevrenin
isyanı gibi çeşitli iddialar ile nedenlendirilen olaylar, yıllarca Galata’yı
deneyimlemiş bir sanat inisiyatifi olan Oda Projesi tarafından
ele alındı. Oda Projesi, Tophane’de yaşanan olaylara daha sakin bir
bakış atmayı önerirken sanatçı ve galericilerin de sorumluluğu
paylaşmasının gerekli olduğuna inanıyor.
Oda Projesi’nin, odaprojesi.blogspot.com’da
yer alan ‘Tophane ve Oda Projesi Deneyimi’ başlıklı yazısı şöyle:
“8 yıl
boyunca aynı mahallede ‘güncel sanat projeleri’ gerçekleştirmiş ve yerinden
ayrıldıktan sonra da çalışmalarına devam etmiş bir sanatçı kolektifi olan Oda
Projesi olarak Tophane'de saldırı boyutunu alan olaylardan biz sanatçıların ve
galericilerin de sorumlu olduğuna inanıyoruz.
Bu coğrafyada yaşayıp
çalışan entellektüellerin genellikle kendinden farklı olan kişilerle ilişkiye
geçmemesi, geçememesi, kendisini hep ‘öğreten’ ve ‘başka’ konumunda görmesi
bugünkü olayların birçok nedeninden biri. Türkiye'de neredeyse gelenekselleşmiş
olan sürekli bir karşılıklı dışlama potansiyelinin sonuçlarını yaşadığımızı
düşünüyoruz.
Tophane’deki sanatçıların ve galeri sahiplerinin tümünün,
mahallesiyle Oda Projesi deneyimi benzeri bir ilişkiye geçmesi zorunlu ve
gerekli değildir elbette (Bu deneyim yüzyüze, diyalog halinde, karşılıklılığı ve
dinlemeyi ön plana alan, mekan kullanımlarına dikkat eden, özel ve ortak
alanların hassas dengeler ile nasıl iç içe geçebildiğini gören ve buna göre
kimilerince ‘yumuşak’ olarak değerlendirilen ilişki kurma ve üretme biçimleri
üzerine düşünen bir deneyim; halihazırdaki gündelik yaşam pratiklerine saygı
duyan zor bir bakış). Ama özellikle Outlet, Depo ve Galeri Non gibi politik
işlere ev sahipliği yapan duyarlı galerilerin/sanat mekanlarının, bulundukları
çevrenin sosyal dokusunu gözetmekte o kadar da duyarlı davranmamış olması
şaşırtıcıdır. ‘Tophane Art Walk’ başlığının ve böylesine şok edici bir olayın
ardından kaleme alınan basın açıklamasının yazılı versiyonunun veya internette
yayılan metninin sadece İngilizce olması da düşündürücüdür. Başka dünyaları
kapsamaya çalışırken, dışlamış olabileceklerimize dönüp bakmak gerekiyor, hele
ki bu kişilerle aynı mekanı paylaşıyorsak. Örneğin Tophane galerileri,
sanatçılar ve sanat izleyicileri imzalı basın açıklamasındaki, tam Türkçeye
çeviremediğimiz, bir kavram olan ‘community projects’ olarak neyin
kastedildiğini ve neler yapıldığını merak ediyoruz. Yine aynı basın bülteninde
‘şiddetin kabul edilemezliği’nin İstanbul’un ‘kültür başkenti’ olmasına
bağlanması da güncel sanatın ve güncel politikanın nasıl da birlikte, el ele kol
kola hareket edebildiğini göstermektedir. Sanatçı ve galericiler neden hemen
‘taraf’larına geçtiler, neden işlerine yansıyan politik, eleştirel ve soğukkanlı
bakışı bu olaya bakarken ve olayı açıklarken koruyamadılar? Radikal, Hürriyet ve
Milliyet gazetelerinin neredeyse tüm Tophane halkına yönelik, kutuplaşmayı
destekleyen manşetleri, mutenalaşma anlamında hassas bir konumda olan Tophane'de
yaşayanlara dair ‘bu insanlar buradan gitmeli’ anlayışını meşrulaştırmıyor mu?
Galeriler beyanlarında buna dikkat ediyorlar etmesine, ama medyanın bugünkü
söylemi ya şiddeti ya da insanların yerinden edilmesini meşrulaştırıyor.
Olayın sürekli yadsınmaya çalışılan ve ‘şiddeti meşrulaştırma’ çalışması
olarak nitelendiğinden, tartışılmasından neredeyse suçluluk duyacağımız başka
bir boyutu ise, Tophane'nin bugün hızla mutenalaşmakta olan Galata, aşağıdan
Karaköy ve özellikle İstanbul Modern ve Galataport projesi ile ve yukarıdan
Galatasaray-Yeni Çarşı caddesi arasında sıkışıp kalmış olmasıdır. Tophane’deki
galerilerin gazetelerdeki bazı açıklamalarında mutenaşlamanın farkında
olduklarını ama yine de sadece kendilerini düşündüklerini görüyoruz: ‘Kiraların
ucuz olması’ ve ‘tabii ki dikkatli’ oldukları, ‘çünkü bu sürecin galerileri de
yerinden edeceği’ gibi açıklamalar yer alıyor. Biliniyor ki, Oda Projesi de
benzer bir süreçten geçti, daha henüz Galata yavaş yavaş mutenalaşmakta idi. Oda
Projesi kapılarını ilk kez açtığında, konukların ‘burada evler ne kadar?’ diye
sormasıyla birlikte, ince bir ip üstünde hareket ettiğimizi anlamış ve artık
geri dönülmez bir sürece girivermiştik. Ama Oda Projesi açılmadan önceki mahalle
deneyimimizde de zaten yaşam biçimlerimizin farklılıklarına olduğu kadar
ortaklıklarına da odaklanmaya çabalıyorduk; eleştirel ve dönüştürücü bakışımızı
korumaya çalışarak. Ama sonuç olarak Galata mutenalaştı. Dolayısıyla salt
mahalleyle ilişki kurarak mutenalaşmanın engellenemeyeceğini de ifade etmek
gerekir.
Bu noktada sanatın/sanatçının sorumluluk alanını da yeniden
tarif etmek gerekiyor. Mutenalaşma çalışmalarını yaratan makro politikalara,
yukarıdan bakan planlamacı bakışa karşılık, mahallenin kendine özgü
potansiyellerinin farkına varmak yeterli olmasa da en azından bu farkındalık
için çaba göstermek gerekir. Mahalleyle ilişki kurmak, mekanın sırf kullanıcısı
ve tüketicisi değil, üreticisi olmak çok uzun ve sabırlı olmayı gerektiren bir
süreç ve yoğun bir çabadır.
Bu koşullar altında, Oda Projesi olarak
hiçbir tarafta yer alamayacağımızı beyan etmek istiyoruz. Şiddeti kınıyoruz,
galerilerin tutumunu da kaygı verici buluyoruz. Açılışta yaralananlar
arkadaşlarımızdı, şiddeti anlamak ve kabul etmek mümkün değil. Ama verilmiş
tepki üstüne hep birlikte düşünmemiz gerekir. Şiddeti yaratan koşullara tekrar
tekrar bakmak gerekir.
Tophane deneyimini, sadece bir ‘vandallık’,
‘terör’, ‘eşkiyalık’ olarak bakılacak bir durum olarak tanımlayıp bırakmak
yerine kültür üreticileri olarak kendimize, mekanımıza, alışkanlıklarımıza ve
terminolojimize; makro kent politikaları ile olan ilişkimize yeniden bakmak ve
yenilenmek için bunun bir fırsat olduğunu görmek gerekiyor. Güncel sanat
alanında üretimde bulunurken kamusal alan ve gündelik hayatın içinde hareket
ederek, eleştirel bakan biz sanat üreticilerinin; mahalleli ve sanatçılar olarak
‘karşılıklı çikolata yedik ve barıştık’ demeden, bir an önce bir araya gelerek
fikir alışverişinde bulunması gereklidir”.