Tophane Sosyologları Bekliyor



Tophane, galeri saldırıları sonrası toplumdaki zıtlaşmaların merkezi haline geldi. Muhafazakârlık, içki, kentsel dönüşüm, ahlaki değerler ve sınıfsal çatışmalar Tophane ekseninde tartışıldı. Peki sanata yapılan saldırı gerçekten bir patlamanın sonucu muydu? Tophaneliler’e göre hiç de öyle değil. Galeriler, Tophane’nin çehresini değiştiriyordu. Ancak hemşeri tabanlı güç odakları bu değişimden rahatsızdı. Bahsettiğimiz bu değişiminse tartışılanlardan çok daha farklı sonuçları vardı.

Nuri Çolakoğlu’yla 2008 sonlarında yaptığımız röportaj sırasında kendisi henüz İstanbul 2010’da yapılacak etkinliklerden konu açıldığında İstanbulluların hayal edemeyeceği şeyler yaşanacağını ama tüm bunların sürpriz olduğunu söylemişti. Sonrasında Çolakoğlu 2010 Ajansı’ndan istifa etti. Fakat ne o, ne de başkasının, üzerinde bulunduğumuz coğrafyada yaşanan kültürel, sosyal ve ekonomik zıtlıkları böylesi net bir şekilde yansıtan bir gösteriyi tahmin ettiğini sanmıyorum. Tophane yıllar boyunca Taksim’e yakınlığına karşın içine kapalı bir semt olarak bilinmişti ama 2003’te İstanbul Bieanili’yle birlikte farklı bir statü kazanacaktı. Bienal İstanbul’a Modern Sanat’ı kazandırmıştı. Bu da demek oluyordu ki Taksim'i sahildeki mekâna Boğazkesen Caddesi bağlayacaktı. Dolayısıyla Tophane İstanbul’un iki kültür sanat merkezini birbirine bağlayan yol üzerinde kalıyordu. Buradaki ucuz kiralar düşünüldüğünde galeri sahipleri için yol üzerinde mesken tutmak akıllıca bir işti. Bunda bir anormallik yoktu, aksine semtteki kültürel anlamda uzak kitleye sanatla ilgili seçenekler sunmak oldukça iyiydi. Galeri Outlet’İn sahibi Azra Tüzünoğlu saldırılardan sonraki basın toplantısında konuyu özetliyordu, “Bizi hep soylulaştırma projesinin bir parçası olarak gördüler ama kiralar yükseldiğinde belki biz de buradaki giderleri karşılayamayacağız, bu yüzden biz de burada geçici sayılırız.” Evet Tophane’deki değişimi Beyoğlu’nda süregelen kentsel dönüşümden bağımsız düşünmek olanaksızdı ama konu galeri saldırıları olunca sanatsal aktivitelerin bu dönüşüme etkisini de sorgulamak gerekiyordu. Bunun için en iyisi Tophane’de birkaç gün geçirmekti.

Olayların ardından semtte dolaşırken tedirgindik ama Tophaneliler de bizim kadar tedirgin görünüyordu. Elbette içlerinde konuşanlar vardı. Hiçbiri kimliklerini açık etmeye niyetli değildi. Ancak söyledikleri o kadar cesurcaydı ki olaylar olduğundan beri basında yazılan, çizilenleri tersyüz edecek cinstendi. Gerçekten Tophane’de böylesine büyük bir zıtlaşma var mıydı? Sıkca dillendirilen Galataport Projesi’nin semtin sosyal ve kültürel yapısına verebileceği olası zarar olaylarda ne kadar etkili olmuştu? İçki içilmesi gerçekten bu kadar rahatsız edici miydi yoksa sadece bahane mi?



Bu sorulara yanıt ararken Tophane’de yaşananların Türkiye’nin yakın tarihinden ayrı tutulamayacağını da gördük. Öncelikle otuz yıl öncesinin Siirti’ne gidelim. O yıllarda kentte ekonomik gücü Arap kökenliler elinde tutmaktadır. Ancak yıllardır süregelen bu düzen Kürt köylerinin yakılıp buradaki halkın kente göç etmesiyle hızla değişir. Öncesinde kentte vasıfsız işlerde karın tokluğuna çalışan Kürtler sayılarının artmasıyla ekonomik gücü de ellerine geçirmeye başlar. Ardından İstanbul’a göç gelecektir. Siirtli Arapların bir kısmı Fatih’e bir kısmı da Tophane taraflarına göçer, söylemeye gerek var mı? Kürtler de arkalarından. Böylece Tophane’de eskiden beri yaşayan Çingenelerle birlikte üç farklı etnik grup oluşur. Semtte oluşan linç kültürü aslında bu sıkı aidiyetlerin bir sonucudur. Tophane sınırları içinde birine küfür etmek, yan gözle bakmak birkaç saniye içinde kırk elli kişinin üzerinize çullanmasına davetiye çıkarmaktır. Bunları anlatanlar Tophane’nin aslında galerilerden çok önce kendi içinde bir yozlaşmayı yaşamaya başladığını, eskilerden kalma “Tophane delikanlılığı” imajının semt içinde gücü elinde bulundurmak isteyenler tarafından gençleri yönlendirmek için kullanıldığını söylüyordu.

Peki bu güç neden galerileri hedef almıştı. Aslında esnaf için galerilerin orada olması avantajlı bir durumdu çünkü anlatılana göre bir galerinin açılması için yaklaşık 15 milyarlık bir maliyet gerekiyordu ve bu para çoğunlukla semtteki esnafa gitmişti. yakınlarında Galata gibi “iki meyve suyu satarak bina aldılar” örneği olunca da esnafla galerilerin karşı karşıya gelmesi pek anlamlı görünmüyordu. Bu güç ne istiyordu? İşte burası biraz karışık. Sulukule’yle benzeştirilecek bir ”kentsel dönüşüm direnişi” değil. Çünkü Tophane üzerinde doğrudan bir dönüştürme projesi yok. Üstelik söylenene göre işleri karıştıranların çoğu aynı zamanda mal sahibi. Tophane dışarıya açıldıkca evlerin değeri artıyor. Ancak ortaya çıkan kozmopolit yapının gücün ellerinden kaymasını da beraberinde getireceği mutlak. İşte burada demin bahsettiğimiz sıkı bağlar ve linç kültürünün önemi devreye giriyor. Semt sakinlerinin anlattığına göre Tophane'de “pahalıya sat ucuza geri al” kuralı hâlâ işlerliğini koruyor. Bir ev sahibi pahalıya sattığı evini ahlaki sebepleri gerekçe göstererek ucuza geri alabiliyor.

Tüm bunlara karşın işi galeriler cephesinden de ele almak gerekiyor. Saldırıdan sonra yapılan ilk toplantıda “Tophane halkıyla daha fazla ortak proje üretme” fikri benimsenmiş. İletişimsizlik şimdiye kadar görülen bir eksiklik. Elbette bu Tophanelilerin de kabul ettiği gibi belli korkuların yarattığı bir içine kapanıklık. Zaten sanat galerileri için böyle bir gereklilik de yok ama saldıranların da hesap edemediği gibi galerilerin sıradan bir esnafa göre farklı bir sosyal mekân olduğu da gerçek. Dolayısıyla galerileri sesiz sedasız semtten uzaklaştırmaları söz konusu olmadı. Öte yandan Beyoğlu Belediyesi’nin verdiği destek de belli bir ayrışma yaratmışa benziyor. Saldırıdan birkaç hafta önce Ahmet Misbah Demircan’ın semte gelişi sırasında halka on dakika ayırıp geri kalan zamanında galerileri dolaşması ve sorunlarını dinlemesi “adamı biz seçtirdik, galeriler için çalışıyor” tepkisini yaratmış. Şimdi başa dönelim. Galeriler kendilerini Tophane’yi soylulaştırma projesinin bir parçası olarak görmüyorlardı ama ister istemez oyunun parçası haline gelmişlerdi. Galeriler kitlenin değişmesi için doğal bir aracıydı. Yoksa belediyedeki sanata yönelik bu ani ilgi patlamasını başka türlü açıklamak zordu.



Yeşim Turanlı / Pi Artworks

Kültür başkenti sınıfta kaldı

- Burada bir sanat haritası oluşurken altyapısı hazır mıydı?

- Burada üçüncü yılımız. Modern Sanat’la birlikte buraya bir kayma başladı. İstiklal’de birçok galeri açılında Boğazeksen de doğal bir ortam olarak galericileri çağırıyordu. İstanbul’u ziyaret eden sanat profesyonelleri de bu yolu izleyerek sanat ortamını görebilecekti. Öte yandan kiralar hâlâ ekonomik olarak karşılayabileceğimiz boyutlarda. Buraya mahalleliden bağımsız olarak gelmedik ama belki yeni bir mahalleye nasıl kaynaşılır onu da sorgulamamız lazımdı. Ancak bütün bu galerilerin hepsini aynı elektirikçi yapmıştır, tesisatlarını aynı tesisatçı döşemiştir. Esnaf olaydan sonra gelip “abla ben sizin gitmenizi niye isteyeyim” diyerek destek oldu.

- Siz de diğer galerilerin yaşadığı sıkıntıları yaşadınız mı?

- 2008’de buraya yeni geldiğimizde Nancy Atakan’ın bir işini dışarı asmıştım ve büyük tepki gösterildi ama sonra hiçbir sergide vitrine provokatif bir iş koymadım. Çok erotik sergiler de oldu ama her zaman nerede olduğumuzu hatırlayarak buna hassasiyet gösterdik ve bir daha sıkıntı yaşamadık. Olaylar zaten içkinin dışında, daha derin sosyolojik etkenleri olduğunu düşünüyorum. Kalabalıktan rahatsız olduklarını birkaç defa belli ettiler. Ancak bunları Ortaköy’de de yaşamıştım. İnsanlar beni tanıdıkça alıştılar.

- Bundan sonra ne yapılması gerekiyor?

- Aslında bu sosyologların alan çalışması yapmasını gerektiren bir durum. Biz de Pi Artworks olarak sanatçılarımızı toparlayıp mahalleyle ilgili ne yapabiliriz onu konuşacağız.

- 2010 programının bir eksikliği olduğunu düşünüyor musunuz? Tophane belki galeriler de olduğu için proje üretilecek en iyi yerdi aslında.

- Taşınabilir sanatta yaptıklarıyla işleri sanat alanı dışında kalan yerlere sanat götürmeyi hedeflemişti. Bu konuda başarılı olamadığı ortada. Büyük bir eksiklik olduğunu düşünüyorum. Bu projenin amacı herkese ulaşabilmek, farklı noktalarda iletişim kurmak olmalıyken çok başarılı olunamadı. Bazı bölgelerdeki sokak festivali projelerinin 2010 onayından geçmediğini biliyorum. Bu anlamda sanat dolaşımı diye bir şey ortaya çıkmadı.



Tophaneli bir esnaf: Burası İstanbul’daki Filistin

- Yaşanan saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Bana kalırsa Tophane’dekilerin çoğu yobaz. Bu yüzden kendi kültürlerinin değiştiğini zannediyorlar ama aslında kültürel değişim de değil yaşananlar. İnsanların cahilliği ve bildiğinden şaşmaması yüzünden bu hale gelmiş.

- Buranın halkı gerçekten içkiye karşı mı?

- Yok, yüzde altmışı alkol kullanıyor. Aslında içki de bahane değil. Tek sorunları kendi semtlerinde olan biteni kabullenmemeleri. Buralara farklı insanların girmesini istemiyorlar. Burası benim gözümde Filistin. Zaten, ambargo koyulmuş bir semt. Üstümüz Galata Kulesi, İstiklal Caddesi; çoğu insanın gezmek için geldiği yerler. Orada esnaf bundan yararlanıyor ama biz yararlanamıyoruz. Saat beş oldu mu kapıya kilit vuruyoruz. Çoğu mekân zaten boş. Olaylar çoğu esnafı bir adım daha geri atacaktır. Semtte fotoğraf stüdyosu var. Üç ay önce onlar da alköllü parti verdi, karışan yoktu.

- Olaylardan sonra basın esnafla da konuştu ama onlar karşı gibiydi.

- Bir galeri etkinliği olduğunda esnaf da faydalanıyor. Esnaf kendi arasında öyle sözleşildiği için karşı gibi duruyor. Oysa Boğazkesen’de on beş yıldır alkol satan bir yer var. Kimse rahatsız etmemiştir. Kimsenin konuşmasını istemiyorlar. Olay basına fazla yansıdığı için herkes bir adım geri kaçmaya çalışıyor. Galataport söylentileri sonrası farklı insanların ev almasıyla değişim başladı. Burası önceden Fatih gibi bir yerdi. Bazı insanlar değişimi kabul etmiyor.

- Burada insanların birbirine bağlılık düzeyi nasıl?

- Burada olan bir olay zaten çok çabuk duyuluyor. Birisi bir şey yapacaksa diğerleri mutlaka haberdardır.

- Gelecekte bu tip saldırılar devam edebilir mi?

- Sanmıyorum. Basına çok malzeme oldukları için geri çekilmek istiyorlar. Olay olsa bile bu olanlar kadar büyük olmayacağını söyleyebilirim. Buradaki insan da tahmin etmiyordu basının bu kadar ilgileneceğini.