Bugün ülkemizin kamu yönetimi adına özellikle konut gereksinimini karşılamakla görevli olan yerel yönetimler ve TOKİ, asli görevleri olan, planlı ve düzenli bir kentsel çevre içinde dar gelirlilerin sosyal konut ve ucuz kiralık konut gereksinimini karşılamak yerine, rant getirisi yüksek kamu arsalarının özelleştirilmesi ve kâr amaçlı projelerin üretimine yönelerek, kamu kurumu niteliği ile bağdaşmayan bir tutum sergilemektedir. TOKİ projelerinde, yerel ve bölgesel sivil mimarinin çağdaş tasarımlara da esin kaynağı olması yönünde hemen hiçbir çaba, niyet ve örnek gözlenmemekte, 100 bini aşkın nüfuslu 15 kent kapasitesinde yapı inşa eden TOKİ, insan silolarına döndürdüğü yerleşme alanlarını nerdeyse mimarsız inşa edebilmektedir. TOKİ'ye devredilen yasal imar yetkileri, kent ve çevre ile uyumsuz, genel planlama ve şehircilik ilkelerini gözetmeyen, imar hukuku, kültürü ve bilinci açısından kabul edilemez yapılaşma kararları ile kullanılmaktadır.
Özellikle doğal, ekolojik ve kültürel değerleri açısından yasalarla korunmaları öngörülen bölgelerdeki bütün bu özellikleri göz ardı eden TOKİ projeleri, yer seçimleri, gelecek kuşaklara karşı sorumluklar açısından da kabul edilemez uygulamalar olarak, aynı keyfi ve denetimsiz imar yetkilerinin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. TOKİ, özellikle emlak pazarlamasına öncelik veren ve inşaat sektöründe adeta devlet destekli bir büyük tekel oluşturmayı hedefleyen yeni yasal yetkileri ve bunlara dayalı uygulamalarıyla, Anayasa’da Toplu Konut Kanunu’ndaki ve kendi kuruluş mevzuatındaki temel ve kamusal amaç ve kimliğinden tamamen ve kesinlikle uzaklaşmış ve kamu varlıklarını ayrıcalıklı imar hakları ile donatıp pazarlayan gayrimenkul ajansı haline dönüştürülmüştür.
İnsanların en temel haklarından olan sağlıklı, güvenli ve yeterli standartlarda konutlarda yaşama hakkının güvenceye alınması, sosyal devletin en önemli sorumluluklarındandır. Ülkemizde ise nitelikli konutlar açısından bu sorumluluğun uygun ölçülerde yerine getirildiği söylenemez.
Gereksinim duyulan konut sayısının düzenli olarak karşılanmasının yanı sıra, güvenli, sağlıklı ve yapıldığı kente ve çevreye saygılı nitelikli bir mimari tasarımla gerçekleştirilmesi de esas olmalıdır.
Bu amaçlarla kurulmuş olan TOKİ, son yıllarda yeterli olmasa da önemli sayıda konut üretimi gerçekleştirmektedir. Ancak planlamadan uygulamaya her türlü yasal düzenleme ve teşvikle desteklenerek çok güçlü bir kurum haline getirilmiş olan TOKİ’nin ülke genelindeki uygulamalarına bakıldığında, toplu konut alanları için yer seçiminden planlamaya, tasarıma, uygulamaya kadar inanılmaz yanlışlıklar yapıldığı izlenmektedir.
Toplu konut uygulamalarının, çoğunlukla tarım havzalarının ortasında, yapıldığı kentle uyumlu olmayan, farklı konut seçenekleri sunarak hedef kitlesinin talebini karşılamak yerine “yap-sat” mantığını benimseyen, yapıldığı bölgenin ve kentin değerlerini ve kimliğini gözetmeyen tipleşmiş uygulamalar olduğu görülmektedir. Sayısal çokluğu tek başına bir başarı olarak kabul etmek yerine, iyi tasarlanmış, güçlü bir mimari ifadesi olan, ait olduğu çevreye saygılı, kent planlarıyla uyumlu bir toplu konut gelişiminin elde edilmesi amaçlanmalıdır ve bunun başarılabilmesi için bütün olanakların yaratıldığı da bilinmektedir.
Tip projelerle, bütün ülke kentlerinde kimliksizleşen uygulamalardan mutlaka kaçınılması gerekmektedir. İdarenin elindeki olanaklar bugünkü yapıldığı şekliyle kentsel ve çevresel değerler için bir tehdit değil, nitelikli ve özgün yerleşmelerin ve yapıların elde edilmesi için bir fırsat olarak değerlendirilmelidir.