Türkiye Müteahhitler Birliği, dün akşam TOKİ (Toplu Konut İdaresi) Başkanı Erdoğan Bayraktar'ı ağırladı. Ancak dün çoğu toplantı hava muhalefeti nedeniyle ertelendi. Güya Türkiye'nin 'en megapol' kenti İstanbul'da yaşıyoruz. Kar-kış oldu mu, Doğu'nun köylerinden farkımız kalmıyor. Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, istediği kadar kriz merkezinde sabahlasın, altyapı eksikliği yüzünden 20 santimlik karla evlerimizde hapis kalıyoruz.
Geçen hafta Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği'nin toplantısında TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar'ın kulakları çınlatılmıştı. Ne de olsa Erdoğan Bayraktar'ın "Her sabah kalktığımda çimentoculara beddua ediyorum" demeci ekonomi dünyasının tarihine büyük harflerle yazılı. Zam yapanlar için beddua eden bir bürokrata ilk defa rastlanıyordu.
Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Adnan İğnebekçili, 2002 yılından bu yana çimento fiyatlarındaki artış ile enflasyon artışının karşılaştırmalı tablosunu hazırlatmış. 2002 yılı baz alındığında, 2007 yılı sonu itibarıyla çimento fiyatlarındaki artış, enflasyonun yaklaşık 23 puan altında kalıyor.
Adnan İğnebekçili, "Üretim maliyetlerinde büyük yer tutan kömür, petrokok, hammadde, taşıma gibi kalemlerde yüzde 35'lere varan girdi maliyet artışlarına rağmen, 2006 yılına göre 2007'de, yıllık bazda çimento fiyatı yüzde 1.86 oranında düşüş meydana gelmiştir."
Adnan İğnebekçili'ye "Boşuna mı beddua aldınız?" diye soruyorum.
Şöyle yanıtlıyor:
"Serbest piyasanın bizden daha iyi çalıştığı bir sektör yok. TOKİ olarak 2006 yılında çok başarılı işler yapmışlardı. Konutlarını da ağırlıklı olarak sabit fiyat üzerinden satıyorlar. Konut talebinde büyük bir patlama oldu, fiyatı da arttı. Fiyat artışı, kendi maliyetlerini etkilediği için şikâyetçi oldu, bu arada bir, iki ay çimento bulamadılar. Aslında o günlerde ithalat yapsalardı, daha pahalıya gelecekti."
Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği, 'beddua demecine' çok da takılmadan, TOKİ'ye önceliği verme taahhüdünde bulundu. Zaten
birkaç ay içinde de TOKİ'nin çimento sorunu çözüldü.
Başı açıkların güvencesi
Bir aydır türbanla yatıp, türbanla kalkıyoruz. Başbakan Erdoğan'ın atv'de önceki akşam "Başı açıkların da teminatı benim" demesi, Anayasa Mahkemesi kararını referans alacağını söylemesi krizi çözmek için attığı adım mı, göreceğiz. Şu ana kadar iş aleminden en sert çıkış, kayda değer cümleler bir işkadınından, TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ'dan geldi:
"Özünde üniversite camiasını, öğretim üyeleri ve öğrencileri ilgilendiren bir konu. Zaman içinde, yükseköğretim kuralları çerçevesinde yumuşak bir geçişle halledilebilecekken, bugün siyasi istikrarsızlık haline geldi" diyor.
Geçenlerde yaşadığım bir olayı aktaracağım. Yıllardır evimin tesisat sorunlarını çözen usta, bir tamirat yapıyordu ki, televizyondan 'Mersin'de kız öğrencilerin bacaklarına asit atıldığı' haberini duyduk. Henüz şırıngacı yakalanmamıştı. Tesisatçı döndü: "İyi olmuş. Yıllarca türbanlılar üniversiteye alınmıyorken bir sorun yoktu da, kızların bacaklarına kezzap atılınca mı sorun oldu" diyordu. İnanamadım, espri mi yapıyordu. Değilmiş. Kapıyı göstermekten başka yolum yoktu. Arzuhan Doğan Yalçındağ'ın dediği gibi, türbanla başlayan 'kutuplaşma'nın nerelere kadar varacağını kim ne kadar hesaplıyor acaba?
Üç dış gelişme çok önemli
Çimentocular geleceğe umutla bakıyor. İğnebekçili, çimento üretim liginde, şu an dünyada sekizinci, Avrupa'da ise İspanya'nın ardından ikinci sırada olduklarını, iki yıl içinde Avrupa'nın en büyüğü haline geleceklerini, Rusya pazarının sektör için fırsat sunduğunu anlatıyor. Çimento üreticilerinin iştahını kabartan üç dış gelişme var: Soçi'deki Kış Olimpiyatları, Güney Afrika'nın Dünya Kupası'na ev sahipliği yapacak olması ve Türkmenistan'da canlanan konut sektörü, Türk çimentosunun ihracat rakamlarını da artıracak.
Yabancı dil bilen 25 bürokratı dahi yok
Bazı cümleler var ki, hamaset edebiyatının, kendi kendimizle en büyük olma böbürlenmelerinin çarpıklığını yüzümüze çarpıveriyor. Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, Avrupa Birliği ile müzakerelerde 35 faslın 21'inin Sanayi Bakanlığı'nı ilgilendirdiğine işaret ediyor ve şunu ekliyordu:
"Sanayi Bakanlığı'nın merkez ve taşra teşkilatı bünyesinde 3 bin 500 personel bulunuyor. Bu kadar personelin arasında yabancı dil bilen 25 eleman bile yok."
Gelişen, global dünyaya entegre olma iddiasındaki Türkiye'nin acı gerçeği bu. Kamuda olmayan vizyon, kısır politikalar sonucunda Bakan Zafer Çağlayan'a da nitelikli personel çalıştırma konusunda dert yanmak düşüyor.
"Eleman almak kolay değil. Müdürlerin değiştirilmesi için üçlü kararname şart, bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nın imzası gerekiyor. Böyle olunca da süreç uzuyor. Ayrıca,görevden uzaklaştırılan personelin mahkeme kararıyla geri dönmesi de işleri zorlaştırıyor."