TMMOB Mimarlar Odası : “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı Geri Çekilmelidir...!”
TMMOB Mimarlar Odası, TBMM’ye sunulan ‘Tabiatı ve
Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu’ tasarısının, doğal sit
alanlarının yok olmasına neden olabilecek nitelikte olduğunu
belirterek, tasarının geri çekilmesini istedi.
TMMOB Mimarlar Odası, söz konusu yasa taslağının hazırlanması sürecinde
ilgili hiçbir kurum ve kuruluşun görüşünün değerlendirilmediğine dikkat çekerek
Kültür ve Turizm Bakanının bile taslağın yeterince tartışılmadığını ve
olgunlaşmamış olduğunu ifade ettiğini belirtti. Mimarlar Odası’nın dikkat
çektiği bir diğer konu ise yasa tasarısı kapsamında; söz konusu alanların karar
yetkisinin hâlihazırda koruma konusunda bilimsel esaslara dayalı karar veren
Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı kurullar yerine Çevre ve Orman Bakanlığı
bünyesinde çoğunluğu bürokratlardan oluşan kurullara devredilecek olması…
Konu ile ilgili olarak TMMOB Mimarlar Odasının yayınladığı basın bildirisi
ise şöyle:
“Ülkemizin doğal özellikleri nedeni ile ayrıcalıklı olan alanların
korunmasının yasal dayanaklarının güçlendirilmesi ve eksikliklerin giderilmesi
için bir düzenlemenin yapılmasının gerekliliği büyük bir öneme sahiptir. Buna
karşın, İkizdere Vadisinin ‘Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge
Kurulu’ kararı ile ‘Sit Alanı’ ilan edilerek koruma
altına alınması üzerine, var olan koruma düzenini geriye götürebilecek ve ‘Doğal
Sit’lerin yok olmasına neden olabilecek nitelikte bir ‘Yasa Tasarısı’ gündeme
getirilmiştir.
Bu kapsamda TBMM’ye sunulan ‘Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma
Kanunu Tasarısı’nın içeriğine bakıldığında, ülkemizin zaten tahrip
edilmekte olan doğal değerlerinin geri dönülemez bir şekilde yok edilmesine yol
açabileceği açıkça görülmektedir.
Tasarının gerekçesinde, ağırlıklı olarak, Avrupa Birliği
mevzuatına uyum konusu öne çıkartılarak bu girişim meşrulaştırılmaya
çalışılmaktadır. Tasarının bütünü incelendiğinde ise, doğaya yapılacak
yatırımların, dolayısı ile de sermayenin önünün açılması ve doğal alanların
yatırım alanına dönüştürülmesinin önündeki engellerin ortadan kaldırılması için
yeni bir yasal düzenleme amaçlandığı açıkça anlaşılmaktadır. Avrupa
Birliği uzmanları ise, tasarı hakkında, eksiklikler ve taşıdığı sakıncalar
nedeni ile olumsuz görüş bildirmişlerdir.
Hazırlanan yasa tasarısının pek çok maddesinin satır aralarında
katılımdan ve katılımcılıktan bahsedilirken, taslağın
hazırlanması aşamasında ilgili hiçbir kurum ve kuruluşun görüşü
değerlendirilmemiştir. Hatta doğal değerlerin korunması konusunda kamu
adına sorumlu olan Kültür ve Turizm Bakanı bile taslağın yeterince
tartışılmadığını ve olgunlaşmamış olduğunu ifade etmiştir.
Ayrıca, tasarı ile kültürel değerlerle doğal değerleri ayrıştıran ve
farklı kamusal yararlar yükleyerek koruma kültürünü zayıflatan bir
anlayış ortaya konulmaktadır. Oysa kültürel ve doğal varlıklar birbirini
tamamlayan ve güçlendiren değerler olup, birbirinden ayrılamaz. Bu durum
uluslararası sözleşmelerle düzenlenmiş genel bir hükümdür.
Tasarı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde bir nebze de olsa bağımsız
olan Koruma Kurullarının denetiminde olan doğal sit alanlarına ilişkin
yetkiler, Çevre ve Orman Bakanlığı bünyesinde çoğunluğu bürokratlardan oluşan
kurullara devredilmektedir. Koruma konusunda bilimsel esaslara dayalı
karar veren kurullar yerine güdümlü yapıların oluşturulması, alınacak kararlar
yönünden de önemli sorunlara neden olabilecektir.
Halen yürürlükte bulunan 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanunu’na göre, oluşturulan kurulların kararı ile bir yerin doğal sit alanı ilan
edilebilmesi söz konusu iken, bu yasa tasarısı ile bir yerin korumaya alınması
Bakanlar Kurulu kararıyla bir idari işleme dönüştürülmek istenilmektedir.
Ülkemizde 1234 adet tescilli doğal sit alanı bulunmaktadır.
Bu alanlar yüzölçümü itibariyle ülkemizin toplam yüzölçümünün yüzde 3.7’sini
oluşturmaktadır. Bu alanlar diğer ülkelerde toplam yüzölçümlerinin ortalama
yüzde 14’ünü oluşturmaktadır. Buradan da görüldüğü gibi mevcut durumumuz doğal
sit alanları açısından dünya ortalamasının oldukça gerisinde bulunmaktadır. Buna
rağmen, doğal alanların tahrip edilmesinden ve yok edilmesinden herhangi bir
kaygı duyulmaması her bakımdan kaygı verici bir durumdur.
Tasarıda, yasaya aykırı davrananlara ilişkin etkin cezaî yaptırımlar
da yer almamaktadır. Bu anlamda tasarının koruma alanlarının etkin
olarak korunabilmesini sağlayacak caydırıcı denetim araçları öngörmemesi önemli
bir başka sorunu beraberinde getirmektedir.
Tasarının adına, amaç ve ifadelerine bakıldığında, yürürlükte olan
düzenlemeleri güçlendiren, boşlukları kapatan, koruma alanındaki sorunları
gideren bir tavır beklenirken, tam aksine var olan doğal koruma alanlarını
tamamen ortadan kaldıran, bu alanların var olan doğal sit statülerine son veren
ve çok sınırlı bir bölümü için yeniden değerlendirme öneren yasa tasarısı bu
haliyle çok tehlikeli bir süreci başlatacaktır.
Sonuç olarak; ‘koruma’ yerine ‘kullanma’
kavramını öne çıkararak doğal sit alanlarını küresel
sermayenin yatırım alanı haline getirmeyi amaçlayan, doğal değerler ile
kültürel değerleri ayrıştıran, karar alma yetkilerini çoğunluğu
bürokratlardan oluşan kurullara tanıyan bu yasa tasarısı Türkiye’nin de taraf
olduğu uluslararası sözleşmelere ve Anayasaya açıkça aykırı olup geri çekilmesi
gerekmektedir.