New York’lu sanatçı Roberly Bell, insanın doğa ile
ilişkisini sanatın yapay formlarını kullanarak sorguluyor. Bell, ALANistanbul’un
kapalı sergi mekânları ile açık terasını birlikte kullanarak
oluşturduğu ilişkisel bir proje ile 12 Mayıs 2010 – 04 Haziran
2010 İstanbullularla diyaloga girmeyi hedefliyor.
University of Massachusetts and State University of New York’ta heykel
eğitimi almış olan sanatçı doğal olanın temsili formlarını sanatsal
yaratıcılığına malzeme haline getirirken izleyiciler ile sıcak bir temas ve
alışveriş kuruyor. Bu Roberly Bell’in enstalâsyonu ile algısal olarak kurduğu
ilişkiyi, kullanılabilir rengârenk heykelleri ile geliştirirken izleyicilere de
içten birer ilişki vaadinde bulunuyor.
Roberly Bell çocukluk çağlarının
büyük bölümünü Latin Amerika ve Güney Doğu Asya ‘da geçirmiş ve New York gibi
bir metropolde yaşamakta olan bir sanatçı olarak, günümüz kentli insanının
yaşadığı derin bölünme duygusunu ve doğa ile sorunlu ilişkisini ortaya koymak
konusunda kişisel bir meseleye sahip. Modern bireyin doğayı algılayış
biçimlerinin aşırı düzeyde denetim ve psikolojik açıdan tümgüçlülük duygusu
içerdiğini söylemek mümkün. Kentlerin eril dilinin içine sıkışmış ve yine bu dil
tarafından üretilen bu çarpık algılamayı Bell, kadınsı ve sıcak bir ifade ve
iletişim ile yerinden ederek Amerika ve Rusya’dan sonra Türkiye’de benzeri
görülmeyecek bir sergi ile gündeme getiriyor.
Roberly Bell İstanbul’da
çalışmalarını atelier 13’de gerçekleştirdi. atelier 13’deki çalışma sürecini çok
özel bir deneyim olarak nitelendiren sanatçı, sergisini de izleyicileri ile
gerçekleştirdiği bir iletişim süreci olarak tasarlıyor. Her izleyiciye gerçek
birer çiçek hediye eden sanatçı, kişilerin kendisine ait yaşadığı binanın
fotoğrafını sanatçının çiçekte bulunan karttaki adresine göndererek, onların
ilerideki sergilerinin katılımcıları olmalarını istiyor.