Elbistan Doğayı ve Hayatı Koruma Platformu’nun Greenpeace’in desteğiyle düzenlediği panelde termik santrallerin ve kömür kullanımının bölgede yarattığı tahribat konuşuldu. Elbistan A ve B termik santrallerinin en çok kirlettiği bölge olan Maraş’ın Elbistan ilçesinde yapılan panelde, bölgedeki kanser vakalarının arttığına ve kömürlü santrallerin derhâl kapatılması gerektiği belirtildi.
BirGün’den Gökay Başcan’ın haberine göre; panele Elbistan Doğayı ve Hayatı Koruma Platformu’ndan Mehmet Dalkanat, Temiz Hava Hakkı Platformu’ndan Prof. Dr. Ali Karababa, Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez, Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği Bengisu Özenç, Zonguldak Çevre Derneği’nden Ahmet Öztürk ve İkizköy Çevre Komitesi’nden Nejla Işık katıldı.
Panelde ilk sözü ev sahibi Mehmet Dalkanat aldı. Bölgenin tarım açısında çok zengin olduğunu ancak verimliliğin her geçen gün düştüğünü hatırlatan Dalkanat, “Elbistan Ovası, 2 milyon 800 bin dönümlük bir araziye sahip. Bu arazi aynı zamanda tarım, ziraat ve tahıl üretimine müsait. Üzerlerinde yaşayanları binlerce yıl doyurmuş ve belki de binlerce yıl doyuracak bir ova. Son süreçte ülkelerin gıda tedarik sorununu gördük. Gıda krizi tüm dünyada hissedilirken Elbistan’da tarım arazilerinin daha fazla yok edilmesine izin veremeyiz. Biz bu arazinin tarım arazisi olarak kullanmasını istiyoruz. Kömürü yiyemeyiz ama o ovadan çıkan ürünleri yiyebiliriz.” dedi.
Kanser vakalarının arttığını ancak verilerin şeffaf şekilde paylaşılmadığını belirten Dalkanat, “Elbistan’da kanser olmayan ev yok ama istatistiksel verileri bizimle paylaşmıyorlar. Birçok arkadaşım 70’ni göremedi.” diye konuştu.
4’üncü büyük ova
Ardından sözü alan Baki Suiçmez de bölgedeki tarımsal zenginliğe dikkat çekti. Suiçmez, “Elbistan Türkiye’nin 4. büyük ovası. Termik santrallerin tarım, mera, ormanlık alanlara ve yeraltı sularına zararlarını yaşayarak görüyoruz.” ifadelerini kullandı.
Şirket kazanıyor, halk kaybediyor
Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ali Karababa da kömürlü termik santrallerin insan ve toplum sağlığına zararlarına dikkat çekti. Türkiye’de elektrik santrallerin kurulu gücünün talebin yarısı olduğunu ve termik santrallerin rant aracı olduğunu belirten Prof. Dr. Karababa, “Kirletici enerji santrallerinin toplumsal bir maliyeti var. Bu maliyeti de sağlığın özelleştirilmesiyle birlikte yurttaşlar cebinden ödüyor. Şirket her türlü kazanırken yurttaş kaybediyor. Şehir içlerinden geçen yüksek gerilim hatları lösemi ve sinir sistemi kanseri yaptığı ispatlanmıştır. Kamu ne yazık ki buna göz yumuyor. 1000 megavat kurulu gücünde kaliteli kömür yaktığını varsaydığımız bir termik santralde yılda 75 bin ton kükürtdioksit, 22 bin 500 ton da karbonmonoksit, 6 milyon 500 bin ton karbondioksit açığa çıkıyor.” dedi.
Hastalıklar arttı
Kanser yapıcı maddeler kül barajından yer altı suyuna ve havaya, oradan da besin zincirine dahil olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Karababa, “Santral günde 70 bin metreküp su tüketiyor. Santral bacasından çıkan duman dört bir tarafa dağılarak besin zincirine katılıyor. İzotop maddeleri de hava ve suyla karışıyor. Kanser olmamıza neden oluyor. Türkiye’nin neredeyse tamamına yakını kirli hava soluyor. Her yıl yaptığımız araştırmada görüyoruz ki DSÖ’nün hava kirliliği sınır limitin altında kalan sadece 1 il oluyor. Onun dışındaki tüm iller zehir soluyor.” diye konuştu.
Dönüşüm şart
Bengisu Özenç ise enerji krizine ve adil dönüşüme dikkat çekti. Pandemi döneminde yüzde 6’lık bir emisyon düşüşü yaşandığına ancak yapısal bir dönüşüm yaşanmadığını hatırlatan Özenç, “Emisyonda yaşanan düşüş, pandemiyle birlikte eski seviyesine döndü ve ne yazık ki yapısal bir değişiklik getirmedi. 1.5 derece hedefine ulaşmak için her yıl bir Covid etkisi yaşamamız gerekiyor. Her yıl yüzde 6-7’lik bir emisyon düşüşü gerekiyor. Bu kadar ciddi bir dönüşümü yaşamamız gerekiyorken fosil yakıtlı santrallere desteğin devam ettiğini hatta arttığını gördük.” dedi.
Muğla’daki deneyimlerini aktaran İkizköy mücadelesinden Nejla Işık ise “Hem geçmişimiz hem geleceğimiz yok ediliyor.” dedi. 3 tane termik santralin Muğla’yı günden güne zehirleyerek yok ettiğini belirten Işık, “15 kilometre boyunca uzanan maden çölü oluştu. Ormanların, zeytinliklerin bulunduğu köyler kömürle kuşatılmış durumda. İnsanların çocuğu gibi büyüttüğü her şey çalınmış durumda. Özellikle akciğer kanseri olmak üzere tüm İkizköy hastalıkla boğuşuyor. Hukuk işlemese de 2019 yılından bu yana mücadele ediyoruz. 20 bin zeytin ağacımızı kaybettik. Geçmişimizi, anılarımızı kaybettik. Bölge halkının psikolojisi bozulmuş durumda. Köyünün bu halini görenin psikolojisi bozuluyor. Termik santrale ve madenlere artık toprak vermeyeceğiz. Biz burada verimli topraklarımızı kullanıp tarım yapmaya devam edeceğiz. Zeytinciliği sürdüreceğiz, zeytin ağaçlarımızı vermeyeceğiz.” dedi.
Farklı yer aynı kirletici
Son olarak sözü alan Ahmet Öztürk Zonguldak’taki deneyimlerini aktardı: “Zonguldak ile Elbistan arasında 900 kilometre var. Doğa da birbirinden çok farklı. Burada ne kadar tarım arazisi varsa Zonguldak o kadar fakir. Burası ne kadar çıplaksa Zonguldak o kadar yeşil. Ancak sorunlar aynı olduğu için söylediklerimiz de aynı. Aynı kirletici tarafından şehirler yok ediliyor.”
Haberin tamamına linkten ulaşılabilir.