Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verilerine göre 2018 yılında termik enerji yatırımları yüzde 23,30 iken, 2019 yılında bu oran yüzde 73,58’e yükseldi. Buna karşılık aynı dönemde diğer bütün enerji yatırımlarında önemli oranda azalma yaşandı. En büyük düşüş hidroelektrik santrallerinde (HES) görüldü. 2018 yılında yüzde 38,37 oranında yatırım alan HES’ler, 2019’da yüzde 30,84’lük bir azalış ile 7,53’e geriledi. Onu biyokütle, atık ısı ve jeotemal enerji yatırımları izledi. 2018’de yüzde 14,86’lık yatırım yapılan alanda bu yıl 9,91 oranında azalma gözlemlendi.
Rüzgar enerjisi santralleri (RES) yatırımlarında da aynı dönemlerde yüzde 7,3 azalma oldu. Geçen yıl yüzde 20,72 olan oran, bu yıl 13,42’ye geriledi. Güneş enerjisi santrallerinde de durum değişmedi. 2,23’lük azalma yaşanan GES’ler 2019’da 0,52 oranında yatırım aldı. 2018’de bu oran yüzde 2,75 idi.
DHA’da yer alan habere göre; konuya ilişkin değerlendirmede bulunan Ekonomist Emre Alkin, enerjinin yüzde 45’inin konutlarda geri kalanın ise sanayide kullanıldığını söyleyerek, “Sanayinin termik santrallerden elde edilen enerjiye ciddi bir şekilde ihtiyacı olduğu gözüküyor. Termik santral kirli bir enerji olarak adlandırılıyor ama bugünkü metodlarla ‘kirli’ denmesine imkan yok. Bunların atığından tutun da saldığı gazlara kadar diğer alternatif olmayan ama hidrokarbonla çalışan enerji santralleri ile emisyon farkı çok büyük değil.” dedi.
“Yenilenebilir santrallerde maliyet yüksek”
“Evrenin bize armağan ettiği güneş ışığından tutun da rüzgara kadar yenilenebilir enerji kaynaklarıyla yapılan santrallerin maliyeti yüksek. Dolayısıyla yatırımcı önce fayda/maliyet analizi yapıyor” diyerek sözlerini sürdüren Altınbaş Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Emre Alkin, “Bir de elektrik fiyatları öngörülen şekilde artmadı. Devlet garantisi bazı yatırımlarda var, bazılarında yok. Garantisi olmayan yatırımlara da kimse girmek istemiyor. Termik santrallerin enerji yatırımlarında ağırlığının artıp, alternatif enerji kaynaklarıyla ilgili santrallerin ağırlığının azalmasını üzücü ama doğal bir gelişme olarak değerlendiriyorum” şeklinde konuştu.
Alternatif enerji kaynaklarının verimlilik esası üzerine başlamadığını dile getiren Ekonomist Alkin, “Açıkçası para kazanma emeli için yapıldı. Bu yüzden çarpık başladı, çarpık devam ediyor. Bu çarpıklığın sonucunda da tükenebilir enerji kaynakları üzerinde yatırımların arttığını, alternatif enerji santrali yatırımlarının azaldığını görüyoruz. Türkiye’de bu hep görülen bir döngü. Verimlilikle, iyi niyetle, çevreye saygı ile başlamayan sadece para güdüsü, koşar adım rekabet etme güdüsü ile bu iş başladığı için de şu an çarpık devam ediyor” dedi.
“Kalkınma, sürdürülebilir enerji ile olacak”
“Kalkınmayı önceliğe aldıysak sürdürülebilir enerjiyi de önceliğe almamız lazım” diyen Alkin şunları kaydetti: “Çünkü sürüdürülebilir olmayan hiçbir şey kalkınmaya hizmet edemez. Ama bakıyoruz ki 67 yıl sonra bitmesi beklenen petrol, yine o senelerde bitmesi beklenen doğalgaz ve limitli rezerve sahip olan kömür, ki büyük bir kısmını da ithal ediyoruz, ile ürettiğimiz elektrik enerjisiyle kalkınma hamlesi yapmaya çalışıyoruz. Bu da olmayacak. O yüzden nasıl yurt dışındaki bazı ülkeler kalkınma hamlelerini sürdürülebilir enerji ile sağlamışsa bizim de bu mantıkla gitmemiz gerekiyor. Yani verimliliği, etkinliği, çevreyi esas almamız lazım. Çevreyi kirleten işler yaptığımız sürece kalkınmamızın mümkün olamayacağını düşünmüyorum.”