Kent merkezine yalnızca 30 kilometre uzaklıktaki Efemçukuru, İzmir'in içme suyu ihtiyacının önemli bölümünü karşılıyor. Havzada, başta altın olmak üzere yapılacak madencilik faaliyetinin zararları, mahkeme raporunda ayrıntısıyla sıralanıyor.
Raporun özeti: Madencilik içme suyunu zehirler! Ancak suyu kente taşıyan, buna karşın ÇED sürecinin dışına itilen İzmir Büyükşehir Belediyesi, kentlinin hakkını hukukla aramaya kararlı.
İzmir'in içme suyu ihtiyacının önemli kısmını karşılayan Tahtalı Barajı ve yapım aşamasında olan Çamlı Barajı'nın yer aldığı havzada sürdürülen maden çalışmaları, Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin, çevre felaketleri karşısında dile getirdiği "soykırım" nitelemesine paralel gelişiyor.
Pepe, Tuzla'da bulunan zehirli variller ve yer altı sularına kirli atık deşarj edenlerle ilgili olarak, "Bunun bir ülkenin insanlarına soykırım yapanlardan hiçbir farkı yok" diyor, ancak İzmir'in "su içtiği" havzada altın madenciliği için ÇED olumlu raporu vermekten geri kalmıyor. Gelişmelerde devre dışı bırakılmaya çalışılan İzmir Büyükşehir Belediyesi ise hukuksal itiraza hazırlanıyor.
Efemçukuru'ndaki maden, kentlilerin sağlığını tehdit ettiği gibi, gelişmeler yetkili birimlerden gizlenmeye çalışılıyor. Kent merkezine kuş uçuşu 30 km uzaklıkta olan Efemçukuru'nda maden çalışmalarına karşı uzun süredir hukuksal mücadele veren yöre halkı ve çevrecilerin kazanımları, Çevre ve Orman Bakanlığı'nın iradesiyle yok sayılıyor. Havzadaki altın ve gümüş madeninin, milyonlarca insanın içme suyunun zehirlenmesi söz konusu. Yıllardır mücadele veren kitle, Enerji Bakanlığı'nın işletmeci firmaya verdiği maden işletme ruhsatını İzmir 4. İdare Mahkemesi'nde 3 Aralık 2004 tarihli kararla iptal ettirdi.
İtiraz üzerine Danıştay, konunun yerel mahkemede yeniden görüşülmesini istedi. Bu arada Çevre ve Orman Bakanlığı devreye girdi ve 8 Eylül 2005'de madenci TÜPRAG firmasına ÇED olumlu belgesi verildi. Bu gelişmeler yaşanırken, İzmir Büyükşehir Belediyesi süreçten dışlandı. Efemçukuru'nda maden işletilmesinin gündeme geldiği ilk günden bu yana konuyla ilgili çekincelerini dile getiren yerel yönetim, ÇED komisyonuna davet dahi edilmedi.
Son günlerde "sıcak" gelişmelerin yaşandığı konuya, İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin yanıtı sert. Belediyeden yapılan açıklamada, gelişmelerin kabul edilemez olduğu bildirildi. Efemçukuru'nun 5216 sayılı yasanın ardından doğrudan büyükşehir sınırlarına dahil edildiği vurgulanan açıklamada şu görüşlere yer verildi:
"Belediyemiz doğrudan ilgili kurum olduğu halde komisyona çağırılmamış ve görevlendirilmemiştir. Komisyon, halkın katılım toplantısını, kurumumuzun görüşünü almadan yapmıştır. Toplantı daveti kurumumuza yapılmamıştır. İdaremiz konu hakkında 3. şahıslardan bilgi sahibi olmuştur. Halkın katılım toplantısının da usulüne uygun yapılmadığı görülmüştür. İdaremizin ÇED'e yönelik olumsuz görüşü dikkate alınmadan Çevre ve Orman Bakanlığı'nca 8 Eylül 2005 tarihinde verilen ÇED olumlu kararına, idaremiz hukuksal açıdan itiraz edecektir."
Çevreciler de bu aşamada, bir yandan işletme ruhsatını iptal eden İzmir 4. İdare Mahkemesi'nin kararına dikkat çekiyor, öte yandan da Çevre ve Orman Bakanı'nın, çevre felaketleri karşısındaki açıklamalarına. İşletme ruhsatını iptal eden mahkemenin bilirkişi raporundaki şu ifadelere dikkat çekiliyor:
"Çalışmalar sırasında asit özellikli drenaj sularının çevreye sızmasıyla hem doğal bitki örtüsüne hem de yer altı sularına etki ederek yöreyi olumsuz etkileyeceği, yeraltından çıkarılan işleme atıklarının depolanması sırasında yer altı sularının da etkileneceği, ağır metallerin çözülerek yer altı sularına sızacağı, asidik maden sularının sızma ve süzülme yollarıyla yer altı ve yer üstü su sistemlerine karıştığı, nehir ve göllerin ekosistemleri asidik maden sularından olumsuz etkilendiği..."
Bu ifadelere şimdi de, Pepe'nin, Tuzla'daki zehirli varillere ilişkin açıklamaları eklendi. Kentin içme suyu ihtiyacının önemli bölümünün karşılandığı havzadaki su kaynaklarına, ağır metallerin karışabileceğinin mahkeme raporlarına yansıdığına vurgu yapılarak, olası bir felaketin 'bakan' Pepe'nin tanımıyla İzmir üzerinde "soykırım" olacağına dikkat çekiliyor.