Dünyanın en saygın şehircilik dergilerinden City Journal son
sayısında, İstanbul’daki büyük deprem riskine rağmen önlemlerin
yetersiz kaldığına dikkat çekti. Derginin İstanbul’da yaşayan muhabiri
Claire Berlinski tarafından yazılan ve dün ABD gazetesi Los
Angeles Times tarafından da yayınlanan makalede şu ifadeler
kullanıldı:
“Dünyanın birçok büyük kenti sismik risk altında. Bogota, Kahire, Karakas,
Daka, İslamabad, İstanbul, Cakarta, Karaçi, Lima, Manila, Meksiko, Yeni Delhi ve
Tahran bunlar arasında sayılabilir. Bu ülkeler sismik riskle Rus ruleti oynuyor.
Los Angeles ve Tokyo da büyük deprem adaylarından ancak yapılaşmaları iyi olduğu
için risk çok daha az.
Yaşayan tüm yer bilimciler, yakın bir zamanda İstanbul’u güçlü bir depremin
vuracağını söylüyor. ABD Yer Bilimleri Araştırmalar Merkezi (USGS), 2000’de
yaptığı araştırmada böyle bir depremin 30 yıl içinde gerçekleşme ihtimalinin
yüzde 62 olduğunu açıkladı. Erdik’in tahminlerine göre böyle bir deprem 200-300
bin kişiyi öldürebilir. Hasarı tamir etmek en iyi tahminle 50 milyar dolara mal
olacak. Bu da Türkiye’nin ekonomisini on yıllarca geriye götürecek.
Yer kazanmak için kolon kesiliyor
İstanbul’da her gün depreme dayanıksızlıkları açık bir şekilde görülen
binaların arasında yürüyorum. Depreme dayanıklılığın en önemli kuralı ihlal
edilerek, kolonları ve duvarları daha fazla yer kazanmak için yıkılmış zemin
katlar görüyorum. Güçsüz gecekondularla dolu mahalleler var. Bu gecekondular
çocuklarla dolu.
İstanbul’da güçlü bir depremde 30 bin doğalgaz borusu
yırtılacak
Ancak bazı adımlar pahalı değil. Örneğin İstanbul’da güçlü bir depremde 30
bin doğalgaz borusunun yırtılacağı tahmin ediliyor. Böyle stresli bir ortamda
insanların yapacağı şey ise sigara yakmak olacak. Patlak bir doğalgaz borusunun
yanında sigara içmek, yangın başlatmak için güzel bir yöntem. Ancak bu konuda
hiçbir uyarı görmedi. İstanbul’daki hiçbir otelde de deprem anında yapılması
gerekenlere ilişkin bir uyarıya denk gelmedim.
Tehlikenin farkındalar ama tamamen kaderciler
Ancak ülkedeki herkes depremden korkuyor. Geçen yıl küçük bir deprem bütün
şehri sokaklara döktü. Ama kimse böyle bir durumda ne yapması gerektiğini
bilmiyor. İstanbul’da maddi durumu uygun olmasına rağmen güvensiz evlerinden
ayrılmayan birçok insan biliyorum. Tehlikenin farkındalar ama tamamen
kaderciler.
Japonlar evdeki su bardaklarının kırılmaması için önlem alırken,
İstanbul’daki müzeler bile değer biçilemeyecek sanat eserlerinin depremde zarar
görmemsi için hiçbir şey yapmıyor. Bu zenginlik farkı değil; bir kültür
meselesi...”