‘Tehlike Altında’ki İstanbul için...



UNESCO Dünya Miras Komitesi’nin 25 Temmuz-3 Ağustos’ta Brezilya’da yapacağı toplantıda, “1985’ten bu yana” Dünya Mirası Listesi’nde yer alan İstanbul’u büyük olasılıkla “Tehlike Altındaki Miras Listesi”ne aktaracağı söyleniyor. Yani İstanbul, örneğin ABD’nin Irak’a saldırılarıyla birlikte aynı listeye alınan tarihi Bağdat gibi, “savaş yıkımı”nı yaşayan Dünya Mirası kentlerle “aynı” durumda olacak... Bu, yakamızı bırakmayan şu “imar rantı siyaseti”nin tarihi kentlerimizi “bombalanmıştan beter” ettiğine yönelik yıllardır yinelediğimiz uyarılarımızın “uluslararası onay”ı anlamına da gelecek...

Dünya Miras Komitesi’ni bu sonuca ulaştıran 1 Haziran 2010 tarihli “Karar Taslağı”ndaki başlıca “gerekçe”leri şöyle özetlemek mümkün:

1- Haliç’te tasarlanan Metro Köprüsü İstanbul’un Dünya Mirası sayılmasına neden olan Tarihi Yarımada peyzajını, aynı silueti karşılıklı paylaşan ve tamamlayan tarihi Galata peyzajıyla birlikte parçalıyor.

2- Başta Sulukule ve Tarlabaşı olmak üzere, tarihi dokuların “insanları”ndan arındırılarak çıkar amaçlı rant projelerine teslim edilmesi ve böylece kültürel kimliklerin mimari mirasla “birlikte” tahrip edilmesini başlatan 5366 sayılı “kentsel yenileme” yasası ve uygulamaları durdurulmuyor.

3- İstanbul surlarında, “özgünlüğü yok eden” restorasyon projelerinde “yepyeni ve bugüne ait duvarlar örme” yanlışından dönülmüyor; tarihi karaktere saygılı, binlerce yılın izlerini yaşatabilecek ve topluma zamanı algılatabilecek düzeltmeler yapılmıyor.

4- Marmaray’dan ayrı olarak sadece motorlu araçları Asya Yakası’ndan Avrupa’da tarihi Suriçi bölgesine aktaran ve nazım planlarda da bulunmayan “Karayolu Tüneli” projesinin, otomobilden arındırılması gereken Dünya Mirası tarihi dokuyu araç işgaline açması durdurulmuyor.

5- Ahşap sivil mimarlık örnekleri yapıların yaşatılarak korunması yönünde çok ortaklı ve katılımcı bir sağlıklaştırma programı hâlâ başlatılmadı. Süleymaniye, Zeyrek vb. “özgün Osmanlı mahalleleri”ndeki geleneksel mimari yapılar ve tarihi mahalle dokusu hâlâ çöküntü bölgesi halinde...

6- Dünya Mirası Tarihi Yarımada’yı trafik baskısından kurtaracak bir master plan hâlâ devrede değil... Ulaşım politikası ve seçeneklerinde tarihi kent alanlarının motorlu taşıtlardan arındırılmasını sağlayacak planlama öncelikleri gözetilmiyor.

7- Tarihi Yarımada’daki her türlü inşaat, altyapı ve imar uygulamalarının, bölgenin bütüncül korunmasını sağlayacak şekilde gerçekleştirilmesine yönelik bir Yönetim Planı hâlâ yok...

8- Sultanahmet’teki Four Seasons otel projesi için Bizans ve Erken Osmanlı arkeolojisini gözetecek bir alternatif çözüm hâlâ üretilemedi; aynı proje kapsamında toprak altından gün ışığına çıkartılan antik İstanbul kalıntılarının sergileneceği “arkeolojik park” da tamamlanmadı…

Şimdi -artık vakit kalmasa bile- bir kez daha düşünelim:

Hangi gerekçe “haksız”?
Hangisi “ideolojik”?
Hangisi “gericilik”?..

Kim bilir kaç yıldan beri bütün bunları her söylediğimizde, sadece kenti yönetenler değil, ülkeyi yönetenler de hep bir ağızdan “haksız”sınız; “ideolojik”siniz; “gerici”siniz falan demediler mi?...

Dahası, aynı konuların hiç değilse “İstanbul-2010 Avrupa Kültür Başkenti” projeleri arasında ele alınmasını; bu başkentlik için hükümetin ayırdığı parasal fonlardan “Dünya Kültür Mirası” öncelikleri için de pay ayrılmasını her söylediğimizde, yetkililerden aldığımız yanıt aynen şöyleydi: “Merak etmeyin, çok daha güzel işler yapılacak?” Hani nerede o güzel işler; hani nerede o “söz” verilen tarihi doku restorasyonları; sokak ve meydan düzenlemeleri; bakımsız eski semtlerdeki “kentsel kurtarma” projeleri? Varsa yoksa her yere AVM’ler; TOKİ’nin abuk ve uygunsuz dev siteleri; Sulukule vahşeti ve Tarlabaşı rezaleti...

Sonuçta İstanbul, hem “Avrupa Kültür Başkenti” iken Dünya Mirası listesinden çıkarılma kararıyla baş başa kalıyor; hem de bu “yüz kızartıcı” durumu, belediye başkanı “mimar”ken yaşıyor!

‘Mirasyedi’liğin sonucu

Bu nedenle, artık kendi payıma susuyorum! Sözü, bir süredir Marmaris’te yaşayan, İstanbul sevdalısı ve emekli bankacı dostum Selçuk Baydak’ın e-mektubuyla bitiriyorum:

“Basından öğrendiğime göre İstanbul’un UNESCO dünya kültür mirası listesinden çıkarılmasıyla karşı karşıyayız. Bu beni sıradan bir İstanbullu olarak çok üzdü… Mazur gör ama kendimizi sanki kültürel mirasçı değil de mirasyedi gibi görüyorum. Nasıl böyle bir şey söz konusu olabilir?

Paris, Londra ve daha birçoğu.. tarihte küçük birer feodal yerleşim birimleriyken, üç imparatorluğa başkentlik yapmış İstanbul bu duruma nasıl düşürülebilir? Tarihi Yarımada bir yana, örneğin Yıldız Sarayı’nın ve müştemilatı idari binaların ağaçlar arasındaki tarihi cephesini bir aile şirketinin reklam tabelalarına feda eden anlayış, olsa olsa mirasyedi olur. Kentin elde kalmış son yeşil bölgesini de 3. köprüyle cehenneme çevirecek anlayış neyse, UNESCO listesindeki talihsiz duruma düşmemize neden olan da odur...”