TBMM’den Çarpıcı HES Raporu



Hürriyet'in haberine göre, HES’ler için en uygun bölgelerin Orta ve Doğu Karadeniz ile Güney ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri olduğu kaydedilen raporda, “10. Kalkınma Planı dönemini kapsayan 2014-2018 yılları arasında 10 bin MW’lık ilave hidrolik kapasitenin devreye alınması hedefleniyor” deniliyor.

TEİAŞ 2013 yılsonu verilerine göre, Türkiye’deki toplam HES kurulu gücü 22 bin MW civarında. Bu veri ele alındığında, 10 bin MW’lık ilave kapasite hedefi, mevcut HES’lerin yaklaşık yarısı kadar yeni bir HES kurulu gücünün devreye alınması anlamına geliyor.

HES karşıtı görüşler

Raporda, HES karşıtı görüşlere de yer verilerek, bunlardan bazıları şöyle sıralanıyor: “HES’lerin gerek inşaat, gerekse işletme aşamasında ekolojik dengeye olumsuz etkilerinin olduğu, özellikle küçük ölçekli HES’lerin çevresel etkilerine kıyasla, toplam enerji üretimine katkılarının oldukça az olduğu, HES yapımları sırasında ÇED sürecinin etkin bir şekilde işlemediği ve derelerde bırakılacak can suyu miktarının her proje için yeterli gelmediği gibi argümanlar söz konusudur. Öte yandan, HES planlamaları doğru bir şekilde yapıldığı takdirde, su kaynaklarından ekolojik denge korunarak faydalanılabileceği düşünceleri de mevcuttur.”

Yenilenebilirin yüzde 90'ı HES

Raporda, Türkiye’nin yüzde 90’ından fazlasını ithal ettiği petrol ve doğalgaza kıyasla HES’lerin daha hesaplı bir alternatif olarak değerlendirildiği ifade edilirken, diğer yandan Türkiye’de yenilenebilir enerji kaynaklarının yüzde 90’ından fazlasını HES’lerin oluşturduğuna dikkat çekiliyor. Yenilenebilir enerji konusunda ayrıca şunlar kaydediliyor: “Diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının teşvikinin, mevzuat ve teknik yetersizliklerden dolayı oldukça sınırlı düzeyde kaldığı, oysa fosil yakıtlara alternatifin ancak söz konusu enerji kaynaklarında çeşitlendirme ile sağlanabileceği savunulmaktadır.”

Zararı, faydasından fazla mı?

HES’lerin sürdürülebilir bir enerji kaynağı olup olmadığı yönelik tartışmalara da yer verilen raporda,  “HES’lerin inşaat ve işletme sürecinde ortaya çıkan çevresel ve sosyoekonomik etkilerinin bazı durumlarda enerji üretim faydasının üstüne çıktığı, dolayısıyla her zaman sürdürülebilir kaynaklar arasında sayılamayacağı belirtilmektedir” tespitine yer veriliyor.

“Hafriyat dere yatağına dökülüyor”  iddiası

Diğer bir önemli tartışma konusunun inşaat faaliyetleri sırasında ortaya çıkan hafriyatın denetimi olduğu vurgulanan raporda, “Çevre ve Şehircilik İl Müdürlükleri koordinasyonunda, Valiliklerce DSİ teknik personeli katılımıyla oluşturulan komisyon marifetiyle denetimler yapılmakta olup, herhangi bir uygunsuzluk tespiti durumunda cezai işlemlerin söz konusu olduğu belirtilmektedir. Öte yandan uygulamada, ulaşım masrafı, zaman kısıtlaması ve denetim mekanizmalarının eksikliği nedeniyle çoğu HES inşaatlarında hafriyatın dere yataklarına döküldüğü, dolan dere yataklarının özellikle sucul canlılara ve çevreye önemli ölçüde zarar verdiği iddialar arasındadır” deniliyor.

Ekosisteme büyük zarar

HES projelerindeki ÇED süreci ve bırakılan cansuyu miktarına yönelik tespitlerin de yer aldığı raporda, şunlar kaydediliyor: “ÇED süreci ile ilgili birtakım eleştiriler de söz konusudur. Öncelikle planlamanın havza bazında yapılmadığı, her bir projenin tek başına değerlendirme sürecine tabi olduğu, dolayısıyla aynı havzada bulunan farklı projelerin kümülatif etkilerinin çevresel değerlendirmelerinin eksik kaldığı görüşleri mevcuttur. Öte yandan uygulamada, cansuyu miktarının nehir sağlığını korumak için yeterli olmadığı ve söz konusu oranı artırmanın şirketlerin insiyatifine bırakıldığı, farklı akış dağılımlarının dikkate alınmadığı, özellikle aynı nehir üzerinde yapılan HES’lerdeki su miktarının bütüncül havza planlamaları yapılarak hesaplanmadığı için sucul ekosisteme büyük zarar verdiği iddiaları mevcuttur.”