Tat, Deyiş, Ritim, Mimari... Bir Efsane: Cuba Si!



Küba’nın özünü oluşturan, 500 yıllık kültürel birikime katkı yapan Küba mimarisi entelektüellerin ve ressamların da hep esin kaynağı olmuş. Eğer Küba’yı ve insanını anlamak istiyorsanız, yüzyılların birikimiyle inşa edilmiş bu şehirleri keşfetmeniz gerekiyor. Nereye giderseniz gidin, Küba’yı anlatan küçük bir şey bulacaksanız; bir tat, bir deyiş, bir ritim, bir mimari yapı ya da bir efsane...

Küba Uluslararası Turizm Fuarı kapsamında gezdiğimiz şehirlerin, katılımcıları en etkileyen yanı, mimarinin çeşitliliği ve korunmuşluğu oldu. 500 yıl öncesinden, sömürge dönemine ve oradan da günümüz mimarisine her türlü yapılaşma son derece planlı bir şekilde gerçekleştirilmiş ve korunmuş. Küba’da istisnasız bütün şehirlerde, öz kimliğin ve kültürün korunduğunu görüyorsunuz.

Ada’da ‘Dünya Mirası’ ilan edilen 9 bölge var: Eski Havana, Vinales Vadisi, Trinidad şehir merkezi, Santiago de Cuba’daki San Pedro Kalesi, Granma Ulusal Parkı, Güney Küba’da ilk Fransız sömürgecilerden kalan kahve tarlaları, Holguin’deki Alexander van Humboldt Ulusal Parkı, Cienfuegos ve Camaguey şehir merkezleri.

BARACOA
Küba’ya ayak basan ilk İspanyol sömürgecilerin inşa ettiği kent. Kanalizasyon sisteminin bir bölümü hâlâ o dönemden kalma. İşgalci İspanyol valinin emriyle Küba’daki ilk katedral de burada yapılmış. Katedralin konumu ilginç. Kolomb heykeli ile, İspanyolların katlettiği yerlilerin lideri olan Hatuey heykelleri arasında. Gauntanamo eyaletindeki bu minik yerleşim koloniyel mimarisi, taşlı yolları, halkın biraraya geldiği ufak meydanları ve parklarıyla, kırsal kültürün ve Küba kasaba yaşamının en iyi gözlenebileceği bir yer. Sanki yarısı bıçakla kesilmişçesine görünen Yunque Dağı, küçük puro atölyeleri ve çikolata fabrikası, dingin kumsalları, insanı ve yaşamıyla Baracoa görülesi bir yer.

BAYAMO
İspanyol sömürge Valisi Velazquez’in isim babası olduğu bu yerleşim Küba kimliği ve milliyetçiliğinin de doğum yeri. Küba’nın İspanyollara karşı verdiği bağımsızlık savaşındaki komutan Carlos Cespedes burada doğdu, Küba ulusal marşının ilk notaları burada duyuldu. Adeta bir açık hava müzesi olan Bayamo’da 19. yüzyıldan kalma fayton kullanma alışkanlığı hâlâ devam ediyor.

TRINIDAD
Trinidad, Amerika kıtalarının en iyi korunmuş ve en güzel kültürel miraslarından biri. 1988’de şehir merkezi ve Iznaga Kulesi’nin olduğu bölge UNESCO kültür mirası ilan edildi. Şekerkamışı üretiminin en gözde olduğu zamanlarda, geçen yüzyılda, tarlalarda çalışan köleleri gözetlemek için kullanılan 45 metrelik kulenin aslında iki kişi arasındaki, evlenmeyi düşündükleri kızın gözüne girmek için düzenlenen bir yarışma rekabetinden ortaya çıktığı söyleniyor. Kulenin çevresindeki köle barakaları hâlâ görülebilir. İklimi, Karayip Denizi’ne yakınlığı ve verimli topraklarıyla hep tercih edilen bir bölge olmuş burası. ‘La Canchanchara’ ise bu bölgeye özgü, bal, rom, lime ile yapılan, serin, tatlı ve ferahlatıcı bir içecek.

SANCTI SPIRITUS
Doğaseverlerin kesinlikle uğraması gereken bir kent. Sömürge tipi mimarinin en güzel, en görkemli örnekleri geniş evlerde, büyük kiliselerde, eski sokaklarda ve duvarlarda yansımış. Yayobo Nehri üzerindeki, 1825 yılında inşa edilen Romanespre taş köprüsü Mostar’ı, Taşköprü’yü aratmıyor. Bu kadar uzak coğrafyalarda yüzyıllara direnen ortaklıklar görmek pek güzel. Efsaneye göre, köprü yapımı sırasında su yerine süt kullanıldığından köprü günümüze kadar ulaşmış. Köprünün hemen yanındaki Quinta Santa Elena restoranında enfes yemekler, tatlı şarap, köprü ve nehir manzarası, güleryüzlü bir servisi uygun fiyata bulabilirsiniz. Yemeğin sonunda ikram edilen birinci kalite romla birlikte tüttüreceğiniz puroyu bu rom’a batırarak içmeyi deneyin! Sancti Spiritus’un Küba müziğine katkısı baladlarıyla olmuş. Şehirde gittiğiniz mekânlarda bu müziğin farklı olduğunu kolayca anlayacaksınız.

SANTIAGO DE CUBA
Küba’nın Karayipler’e bakan yüzü. ‘Junky’lerle tanışmak, Afro-Küba kültürüne ve bir Afro-Küban dinsel inanış olan Santaria’ya inananlarla yakınlaşmak burayı öteki Küba kentlerinden ayıran birkaç özellik. İspanyol işgalinden sonra bir süre Küba’nın başkenti olmuş. İspanya, Afrika, Fransız, Haiti ve Antiller’in karışımından oluşan harika bir kültür kokteyli var burada. Haiti’deki devrimden sonra bu ülkeyi terk eden Fransızlar Santiago de Cuba’ya geldiğinden bölgeye girer girmez hissedilen hafif bir Fransız etkisi de var. Küba’nın dünyaca ünlü müzisyeni, ‘trova’nın ve ‘Küba bolerosu’nun mucidi Pepe Sánchez (1856-1918) burada doğduğundan çoğu kimse bolero müziğinin buradan dünyaya yayıldığına inanır. Kübalılar için ise burası “Tarihin Başkenti”. Bağımsızlık savaşındaki 29 general burada doğmuş; José Martí gerçekte burada gömülü.

CIENFUEGOS
Güneyin incisini 1819’da Fransız sömürgeciler inşa etmiş. Neo-klasik mimarinin en güzel örnekleri, boylu boyunca sokakları süslüyor. Cienfuegos fırtınalardan defalarca zarar gördüğünden evler göreceli olarak daha yeni ve modern görünümlü. Cienfuegos, dünyaca ünlü ‘swing kralı’ ve big-band şefi Beny (Bartholomé) Moré’un da (1919-1963) doğum yeri. Adına her yıl müzik festivali düzenleniyor. Beny Moré’nin düzenli olarak içki içtiği bar, artık bir tatil köyünün içinde kalmış ama özelliğini koruyor. Duvarda anısına kocaman bir portresi asılmış, müziği ise her yerde çalınıyor. Şehrin merkezi 2005’te Dünya Mirası listesine eklenmiş. Dünyanın üçüncü büyük botanik bahçesi de burada. Cienfuegos’da şehrin içindeki bir ‘Casa’da kalırsanız her yere ulaşmak kadar halkla kaynaşmak da o kadar kolay oluyor.

HAVANA
Asıl adı ‘San Cristóbal de La Habana’ olan başkent Havana 16 Kasım 1519’da kurulmuş. Şehrin ilk kurulduğu yer olan ‘Eski Havana’, şimdilerde UNESCO Dünya Kültür Mirası kapsamında. Geleneksel Küba kültürü ve tatlarıyla batı tarzı yaşam kültürünü bir arada bulacağınız, 24 saati dolu dolu yaşayan bir şehir burası. Restorasyonu halen sürmekte olan, 18. yüzyıldan kalma evleriyle Havana’nın sahil şeridi boyunca uzanan Malecon’da yürüyüp güneşi batırmadan, Devrim Müzesi ve Karl Marx Tiyatrosu’nu gezmeden, Hotel National’in bahçesinde okyanusu seyretmeden, Melija Cohiba Oteli’ndeki Havana Club gösterisini izlemeden, Katedral Meydanı, Rom Müzesi’ni ziyaret etmeden Havana’dan geçmemek gerekiyor. Ayrıca akşamları 21.00’de Havana Kalesi’nde, İspanyol askerlerden kalma bir geleneğin canlandırıldığı ‘zincir çekme töreni’ de izlenmesi gerekenler arasında. Törenin sonunda bir süpriz de size bekleyecek!..

Dünya Mirası ilan edilen Eski Havana’nın restorasyonu için yeterli kaynak gelmeyince, bu işi üstlenmek üzere, kendi kendine kaynak yaratan döner sermaye benzeri bir yapısı olan, Habaguanex adlı ayrı bir işletme kurulmuş. Eski Havana bölgesinde bulunan tüm restoran, kafe ve müzelerin yönetimi bu kuruluşa devredilmiş. Toplanan gelirin yüzde 45’i devam eden restorasyonlara harcanıyor, yüzde 35’i buralarda çalışanlara, kalan yüzde 20’si de devlete veriliyor. 19 yeni otel ve sayısız restoran, kafe, sanat galerisi açılmış.

MATANZAS VE SANTA CLARA
Varadero yolu üzerinde bulunan, “Küba’nın Atinası” ya da “Köprüler Şehri” olarak bilinen Matanzas, sahip olduğu zengin kültürel mirasıyla, dünya müziğine yaptığı katkılarıyla mutlaka görülmesi gereken bir şehir. Villa Clara eyaletindeki Santa Clara’da ise görülecek iki önemli eser var. Comandante Ernesto ‘Che’ Guevara’nın anıtmezarı ve 16. yüzyılda yapılan San Juan de los Remedios.

BEN KAPIYI ARALADIM, GERİSİ SİZE KALMIŞ
Karayipler’in bu en büyük adası, nefes açan, uçsuz bucaksız, bembeyaz kumsallarıyla, şehirleşmenin en uygar ve en güzel örnekleriyle, tarihi ve doğal dokunun korunmuşluğuyla, ekolojik yaşam biçimiyle, tüm dünyadan turistleri ağırlamaya her zamankinden daha hazır. Küba sizi bekliyor. Ben burada size sadece kapıyı araladım, açıp içeri girmek ve kendi Küba’nızı keşfetmek artık size kalıyor. Cuba Si!

Sağlık turizmi
Klasik turizm gelirlerinin yanında, son 20 yıldır, Küba’nın verdiği sağlık hizmetleri yılda 40 milyon dolar gelir getiren ve giderek daha ilgi görüp büyüyen yeni bir turizm alanına dönüşüyor. 2005’de, 19.600 yabancı hasta göz, parkinson ve ortopedik hastalıklarla ilgili ameliyat yaptırmak ya da MS tedavisi olmak için adayı ziyaret ettiği biliniyor. Ekim 2007’de ise, çok sayıda Birleşik Devletler ve Kanada yurttaşı sağlık turizminden yararlanmak üzere Küba’ya geldi.