İşte İdris Güllüce'ye yazılan o mektubun tam metni:
"Sayın İdris Güllüce,
07 Haziran 2014 tarihinde katılımınızla temeli atılan "İstanbul Yeni Havalimanı" konusunda sizi uyarmak isteriz ki; Türkiye tarihinin "en"lerle ifade edilen bu projesi için kendi yetki sınırlarınız içerisinde tarihin "en büyük imar suçlarından biri" işlenmektedir. Basındaki birkaç rakamdan ibaret bilgi sahibi olduğumuz bu projenin, henüz yürürlüğe giren onaylı hiçbir imar planı bulunmamakta olup, gözleriniz önünde kaçak bir inşaatın temeli atılmıştır. Kanunların size vermiş olduğu yetki ve sorumluluğa dayanarak derhal bu işlemi durdurmanız gerekmektedir. Nitekim en üst amiri olduğunuz Bakanlığınızın kuruluş, görev ve sorumlulukları içerisinde; "Yerleşmeye, çevreye ve yapılaşmaya dair (...) uygulamaları izlemek ve denetlemek, (...) Çevrenin korunması, iyileştirilmesi ile çevre kirliliğinin önlenmesine yönelik prensip ve politikalar tespit etmek (...)Her tür ve ölçekteki fiziki planlara ve bunların uygulanmasına yönelik temel ilke, strateji ve standartları belirlemek ve bunların uygulanmasını sağlamak, Bakanlar Kurulunca yetkilendirilen alanlar ile merkezi idarenin yetkisi içindeki kamu yatırımları, mülkiyeti kamuya ait arsa ve araziler üzerinde yapılacak her türlü yapıya (...) ilişkin etütleri, harita, her tür ve ölçekte çevre düzeni, nazım ve uygulama imar planlarını, parselasyon planlarını ve değişikliklerini resen yapmak, yaptırmak, onaylamak..." yer almaktadır. Üzülerek söylemek isteriz ki, mevcut durum itibariyle siz de bu suça ortak olmakla birlikte, bundan sonra plan ve projesiz bir şekilde, kaçak yapılabilecek her türlü uygulamaya cesaret vermektesiniz.
15.06.2009 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın bizzat kendi imzasıyla onaylanarak yürürlüğe giren 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı da dahil olmak üzere, "kentin kuzeyindeki ormanların, su havzalarının ve tarım alanlarının korunması", bu ve daha öncesinde yürürlüğe girmiş olan tüm planların en temel kararlarından biridir. Bugün havaalanı olarak gösterilen bölgenin tamamı yürürlükte olan İstanbul Çevre Düzeni Planında, "orman alanı" ve "rehabilite edilecek kıyı alanı" olarak belirlenmiştir. Olumsuz ÇED raporlarına rağmen havalimanı olarak belirlenen bölgedeki orman alanlarında açılan maden sahalarının ise yasa uyarınca madeni işleten şirketler tarafından rehabilite edilmesi ve doğal haline tekrar döndürülmesi gerekmektedir. Öte yandan havaalanı yer seçiminin, kentin ulaşım sistemi ile bütünleşecek biçimde, lojistik ve depolama alanları, limanlar, karayolları ve mevcut havaalanları ile birlikte planlaması gerekmekte olup; imar planlarının temel işlevi de bu bağlantıları kurmaktır. Dolayısıyla plan hiyerarşisi içerisinde mevcut çevre düzeni planından başlayarak, bu plana uygun olarak hazırlandığı öngörülen alt ölçekli plan kararları göz önüne alındığında, söz konusu yatırım İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin önemli zaman ve finansman ayırarak yürürlüğe koyduğu planları da hükümsüz bırakmıştır.
Bunun bir ilk olmadığını biliyoruz. 3 Havalimanı ile birlikte, 3. Köprü, Kanalİstanbul, Yenişehir gibi, İstanbul'un kaderini büyük ölçüde değiştiren, kentin son kalan orman alanlarını, su havzalarını, tarım alanlarını, kıyı alanlarını imara açan, ekosistemi tahrip eden ve bu alanlarda yapılaşmayı teşvik eden tüm bu büyük ölçekli projelerin de imar planı bulunmamaktadır. Üzerinde konuşulabilecek tek bir sayfa rapor bile yoktur. Bu hukuksuz uygulamalar doğrultusunda, halkın ve bilim insanlarının karar alma süreçlerine katılımı gibi, demokratik bir kentin olmazsa olmaz denilecek bir yerel yönetim anlayışından geçtik, itiraz ve yargılama gibi temel denetim mekanizması dahi ortadan kaldırılmış bulunmaktadır. Oysa ki, söz konusu projelere ilişkin İstanbulluların, mesleki ve bilimsel çevrelerin oldukça ciddi uyarıları ve endişeleri bulunmaktadır. Eğer sizin için de kimi medya kuruluşlarında belirtildiği şekliyle bu tür projelerde, "Çevre Düzeni Planı ve Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporu gibi engeller" sorun teşkil ediyor ise bu durumu açıkça kamuoyu ile paylaşmanızı rica ediyoruz.
TMMOB Şehir Plancıları Odası olarak itirazlarımızda dayanağımız bilimdir. Evrensel şehircilik ilkelerini ve planlama esaslarını dikkate almadan, hukuksuz bir biçimde yapılan bu tür yatırımlar İstanbul için ekolojik bir yıkımın başlangıcı olacaktır. Kamu kaynaklarının sermayeye sınırsızca aktarılmasının önünün açılması yönünde yapılan tüm bu uygulamalar bugün birer siyasi/ekonomik rant malzemesi olsa da, gelecek için felaket senaryolarını her geçen gün daha da gerçekçi kılmaktadır.
Gerçekten doğanın, kamunun ve toplumun yararını gözeten bir planlamanın bürokratik bir engel değil; ormanlarımızın, tarım alanlarımızın, doğamızın ve insanımızın korunması için önemini ve bu gidişat doğrultusunda, yaşanacak katliamın sorumlularından biri olarak anılacağınızı hatırlatmanın görevimiz olduğunu düşünüyoruz!
Saygılarımızla,"