Erginoğlu&Çalışlar Kurucu Ortağı Kerem Erginoğlu moderatörlüğünde yapılan “Yeniden İşlevlendirilen Yapılar” paneline konuşmacı olarak katılan Kadir Has Üniversitesi Etkinlik Koordinatörü Nazlı Öztoksoy, Kadıköy Belediyesi Başkanlık Danışmanı ve Sanat Tarihçisi Murat Katoğlu ve DDF Kurucu Ortağı Arhan Kayar, deneyimlerini paylaştı. Dünyaya bakıldığında, özellikle sanayi yapılarının sadece işlevsellikle yaşamadığını söyleyen Moderatör Kerem Erginoğlu, “Mekana ruh katan onun kullanıcıları, ondan faydalanan kentliler, özellikle gençler ve öğrencilerdir. O yüzden her türlü dönüşümün altını çok iyi beslemek gerekiyor“ dedi.
Tarihi ve yerel özellikler korundu
Erginoğlu’nun ardından söz alan Kadir Has Üniversitesi Etkinlik Koordinatörü Nazlı Öztoksoy, tütün fabrikasından bir eğitim yapısına dönüşen Kadir Has Üniversite ile ilgili bilgi verdi. Tarihin vazgeçilmez olduğunu ve günümüzde tarihe bir geri dönüş olduğunu belirterek, söze başlayan Nazlı Öztoksoy, Kadir Has Üniversitesi’nin bir tütün fabrikası iken, bir eğitim kurumuna dönüşmesini mucizevî olarak yorumladı. Buna artı bir değer de kattıklarını ve bir kongre merkezi yaptıklarını dile getiren Öztoksoy, “Tarihi dokusuna dokunmadığımız için kongre merkezi çok tercih edilen bir yer oldu. Kongre salonundan çıkan bir kişi, tarihe doğru çıkıyor. İçinde sergisi ve müzesi var. Yürüdüğünüzde camdan aşağıdaki tarihi sarnıcı görebiliyorsunuz. Tarihi yapısı çok çekici, bu da bizim için artı bir değer oluşturuyor. Çok düşünülerek planlanan bir altyapısı var. Deneyimledikçe ve ihtiyaçları gördükçe dönüştürülebilecek bir alt yapısı bulunuyor. Eksiklikleri, tarihi dokuya zarar vermeden geliştirdiğimiz bir yapı haline getirdik”dedi. 1950’lerde faaliyete geçen tütün fabrikasının, 1999 yılında Kadir Has Vakfı tarafından satın alındığını sözlerine ekleyen Öztoksoy, 4 yıl süren yenileme işleminden sonra, 2002 yılında üniversite olarak faaliyete geçtiğini belirtti.
Yaşayan tarihi bir mekan: Kadir Has Üniversitesi
Üniversitenin tarihi bir yapı olması nedeniyle birçok özelliğine müdahale edilemediğini ifade eden Öztoksoy, üniversiteye dönüştürülürken ısıtma-soğutma sistemlerinin binaya zarar vermeyecek şekilde planlandığının altını çizdi. İlk başta bir etkinlik alanı olarak planlanmadığı için sınıf ve yemek alanları yapıldığına değinen Öztoksoy, konuyla ilgili şu bilgileri verdi: “İhtiyaç oldukça salonlar oluştu. Restorasyonu yapan Mimar Mehmet Alper akademisyen olduğu için üniversite için gerekli olan şeyleri biliyor. Salonları planlarken altyapılarını mümkün mertebe düşünmüş. Tarihi bina olduğu için ısıtma-soğutma sistemlerinde çok problemler yaşanmış, ek parçalar ile bir şeyler yapılmış. Yapılan her şeyin binanın yapısına uygun şekilde yapılması gerekiyor. Deneyimlerimiz bize tarihi bir bina üzerinden bir şeyler yapabileceğimizi bize gösterdi. Biz bir kongre merkezi yapalım değil, tarihi bir binaya kongre merkezi yapalım dedik. Dolayısıyla bu şartları göz önünde bulundurarak, etkinlik yapmaya çalıştık. Mesela, konser veriliyor, sergi ve dans gösterileri yapılıyor. Bunu yaparken, tavan ve ses dağılımı bizim için hep bir konu oldu; dolayısıyla buna göre sahne, sanatçı ve katılımcı belirledik.”
Yöre halkı ile bütünleşen bir yapı
Mekanı baz alarak ilerlediklerini sözlerine ekleyen Öztoksoy, “Ama bunu zorlamıyoruz, saygı duyuyoruz. Mekan ne veriyorsa biz de onu dönüştürerek etkinlik alanı yaratıyoruz. Engelliler için çözümler geliştirdik. Bunları doğru yapmak adına Engelliler Derneği ile ortaklaşa çalıştık. Rampalar ve engelli asansörleri yaptık. Tuvaletleri engelliler için dönüştürdük” dedi. Tütün fabrikası ile birlikte Cibali’nin bir yerleşim yeri olmaya başladığına değinen Öztoksoy, günümüzde buranın yaşayan bir yer olduğunu kaydetti. Halkın üniversiteye dönüşüm sürecinde büyük duvarların örülmediğini ve üniversitenin arka tarafından girişlerin olduğunu görünce önyargılarının kırıldığını ifade eden Öztoksoy, “Komşuluk Hakkı projesiyle yöre halkıyla çalışmalar yapıyoruz. En çok da çocuklar üzerine yoğunlaştık. Yazın spor salonlarımızda 3 ay boyunca ücretsiz eğitim veriyoruz. Çocuklara yönelik kurslar açıyoruz” dedi. Öztoksoy, Mimar Mehmet Alper’in yapıyı, çevreye kapatmadığını ve yaşayan bir yere dönüştürdüğünün altını çizdi.
Süreyya Operası’nın dönüşüm hikayesi
Süreyya Operası’nın işlevlendirilme çalışmalarında bulunan Kadıköy Belediyesi Başkanlık Danışmanı ve Sanat Tarihçisi Murat Katoğlu, bu yapının hikayesini aktardı: “1924-1927 yılları arasında yapılmış bir bina, özel sektörün birçok faaliyeti olmuş. Süreyya İlmen (Süreyyapaşa), belli sosyal ihtiyaçların karşılanması için bu binayı Kadıköy’de yapıyor. Mimari açıdan iç açıcı tarafı, öndeki fuaye alanı ve fuayenin üst katında büyük bir resepsiyon salonunun bulunmasıdır. Fuayesini Paris'in Şanzelize (Champs Elysee) Tiyatrosu'ndan, iç bölümlerini ise Almanya tiyatrolarından örnek alarak tasarlayıp, yaptırıyor. Süreyya İlmen, opera temsillerine uygun bir bina yapmayı amaçlasa da sahne bölümü yapılamadığı, gerekli teknik donanım, kulis, sanatçı odaları ve benzer mekanlar tamamlanamadığı için Süreyya Operası’nda hiç opera oynanamaz. Bu nedenle bina, kültür sanat hayatımıza hep 'sinema' olarak yerleşir ve Kasım 2005 tarihine kadar da Süreyya Paşa'nın torunları tarafından Süreyya Sineması olarak işletilir. 1927 yılından 1950’ye kadar sinema olarak kullanılan bina, 1950 yılında Süreyya İlmen Paşa'nın ölümünün ardından, kültür hizmetlerinde kullanılmak şartıyla Darüşşafaka Cemiyeti'ne verilir. Cemiyetin binayı çeşitli ticari işletmelere kiralaması sonrasında, balo salonu ve toplantı salonunda yer alan freskler büyük zarar görür. Darüşşafaka yetkililerinin olumlu yaklaşımıyla bina 49 yıllığına Kadıköy Belediyesi’ne kiralanır.” Böylece opera binasına dönüştürülmesi için çalışmaların başladığını sözlerine ekleyen Murat Katoğlu, dönüşüm süreci ile ilgili şu bilgileri verdi: “Önce mekanik ve statik konular ele alındı. Deprem ve yangına karşı takviye önlemler gerçekleştirildi. Opera temsilleri için gerekli olan mekanlar düzenlenerek, orkestra çukuru genişletildi. Sahne donanımı, aydınlatma, ışık sistemi ve ses düzeni yapıldı. Tavan freskleriyle duvarlardaki pano resimler, uzmanlar tarafından titizlikle ve usulünce onarıldı. Koltuklar, halılar ve avizeler özel olarak yapıldı. Süreyya Binası, ‘Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası’ olarak 27 Ekim 2007'de kapılarını açtı.”
Şapka fabrikasından modern çalışma alanına
DDF Kurucu Ortağı Arhan Kayar, hem mimarı hem de kullanıcısı olduğu Hasköy’deki şapka fabrikasından dönüştürülen Dream Desing Factory yapısı ile ilgili deneyimlerini paylaştı. Endüstriyel yapılarla yakın ilişkileri olduğunu ifade eden Arhan Kayar, “Hasköy’deki şapka fabrikası tarihi bir bina değil. 1940’lı yıllarda yapılmış bir betonarme yapı ve birkaç binadan oluşuyor. Bakıldığında kendi içinde tek bir bina olarak görülüyor. 1970’li yıllara kadar şapka taslağı fabrikası olarak kullanılıyor. Şapka trendi ortadan kalkınca bu bina, başka projeler için depo olara kullanılıyor. Biz de 2007 yılında bu binayı aldık. Binayı fonksiyonel olarak değiştirdik. Bazı proje gruplarını boş mekanlar içinde farklı olarak kullanabiliyoruz. Binanın boşluklarını farklı projeler için değerlendiriyoruz” dedi. Şapka fabrikasının projesini değiştirmeden çalışmalar yaptıklarını kaydeden Arhan Kayar, binayı sağlamlaştırmaya çalıştıklarını söyledi. Etkinlik alanı içinde bulunan çok sayıdaki kolonu yıkamadıklarına değinen Arhan Kayar, “Binanın gerçeğini bu şekilde kabul ettik. Labirent gibi bir alanı var, orası bize farklı olanaklar tanıdı. Haliç kıyısında ciddi bir su deşarj sorunu var. Yapının arkasındaki binadan sürekli taşmalar oluyordu. İSKİ ve Belediye ile görüştük. Ona göre kanalları yenilediler. Sonra binanın çıkışını başka sokaklara verdik. Çevre ile bütünleşen bir yapı, yöre halkına yönelik sosyal sorumluluk çalışmalarımız da var” diye konuştu. Arhan Kayar, konuşmasında Eski Galata Köprüsü, Santral İstanbul, Haliç Kongre Merkezi, ve Feshane yapıları üzerinden eski yapılar ve kent ilişkisine de değindi.
Depreme karşı taşıyıcı sistem güçlendirildi
Konuşmaların ardından soru-cevap bölümünde söz alan Süreyya Operası’nın mimarı Cafer Bozkurt, yapıyla ilgili ayrıntılı bilgi verdi. 8 şiddetindeki depreme karşı dayanıklı bir yapı oluşturduklarına dikkat çeken Cafer Bozkurt, engelli erişimi ile ilgili sorunları da çözdüklerini ifade etti. Bozkurt, Süreyya Operası ile ilgili yapılan çalışmalar hakkında şunları aktardı: “Binanın mevcut olan bütün yapısal unsurları korundu ve sağlıklaştırmayla yenilendi. Tahrip olmuş dekoratif parçalar ise tespit edilen örneklerine göre tamamlandı. İç ve dış cepheler aynen korunup, sahne sanatları için zorunlu bölümler olan kulis, sanatçı odaları, teknik odalar asli yapıyı bozmadan zemin altına yerleştirildi. Yapıda bulunmayan havalandırma sistemi de eski esere zarar vermeden kuruldu. Depreme karşı taşıyıcı sistem güçlendirildi. Binada restorasyon projesi ile yapılan en önemli değişiklik ise, bodrum katın ve sahnenin opera sergilenmesine göre düzenlenmesi oldu.”