Hukukçu, gazeteci ve arkeologlar tarihi eserleri korumanın yasalarla mümkün olmadığını söylerken, müzelerin özel sektöre devredilmesi de dile getiriliyor.
Nereyi kazsan tarih çıkıyor bu ülkede... Binlerce yıldan beri sayısız medeniyete ev sahipliği yapmış Anadolu toprakları, değeri ölçülemeyecek zenginlikleri barındırıyor çünkü. Peki biz zenginliğimizi ne zaman hatırlıyoruz? Tarihi eser kaçakçılığı gündeme gelince... Tıpkı Karun Hazinesi'ni Kanatlı Denizatı Broşu çalındığında; Kahramanmaraş'taki müzeyi, sikkelerin sahteleriyle değiştirildiğini öğrendiğimizde hatırlamamız gibi. Soru çok... Bu eserlerimizi koruyabiliyor muyuz? Sahiplenip tanıtabiliyor muyuz, nerede yanlış yapıyoruz?.. Hangisinden başlamak gerekiyor, cevaplar neler? İzmir Barosu avukatlarından Murat Fatih Ülkü, tarihi eserlerin korunmasında 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun temel alındığını anlatıyor. Arkeolojik SİT kavramının kazılarla çıkan eserleri korumaya aldığını söyleyen Ülkü, kanuna aykırı davrananların beş yıla kadar hapis ve ağır para cezasına çarptırılabildiğini ifade ediyor. Tarihi eser kaçakçılığının cezası ise Türk Ceza Kanunu'nun ilgili maddelerine göre veriliyor.
'Bu eserler bizim kimliğimiz'
Hukuki çerçevenin önemi tartışılmaz elbette, ancak konunun uzmanları yasal tedbirlerin tek başına yeterli olmayacağını vurguluyor. Sayısız kazıda ortaya çıkardığı eserler ve kitaplarıyla Türkiye'nin arkeolojik zenginliğinin artmasındaki önemli isimlerden Prof. Dr. Hayat Erkanal'ın "Halk tarihi eseri taş olarak görüyor" sözleri de bunu gösteriyor. Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Erkanal, tarihi eserleri koruyan hükümleri içeren 2863 sayılı kanunun 1974'te çıktığını, ondan önce Asarı Atika Nizamnamesi'nin uygulandığını söylüyor: "O gerçekten çok yetersiz bir düzenlemeydi. Cezaları 10 kuruş filandı."
Tarihi eserleri korumanın yasal önlemlerle mümkün olmadığının altını çizen Prof. Dr. Erkanal, şöyle devam ediyor: "Bize, kazılarda devletin taşa toprağa neden para yatırdığını sorarlar. Yurtdışında herhangi bir esere zarar vermeye kalkışınca, önce halk karşı çıkar. Bizde bu bilinç yok. Eğitimin ilkokulda başlaması lazım. Eski eserlerimiz, topraklarımızın, vatanımızın kimliğidir. Bunları dışarı verdiğimizde kimliksiz bir toplum oluruz. Halka bunların anlatılması gerek," diyor. Peki, çıkarılan her eser en yakındaki müzede mi sergilenmeli? Erkanal'ın bu soruya verdiği cevap şöyle: "Eseri sergilemek dağ başındaki müzeyle olmaz. İstediğiniz kadar müze kurun, kimse ziyaret etmezse bunun bir anlamı yok. Müze olmaz o, depo olur."
'Yurtdışında korunuyorlar'
Çıkarılan kimi önemli eserlerin büyük kentlerdeki müzelere getirilebileceğini belirten Erkanal, bu yolla ziyaretçi sayısının da artacağına işaret ediyor. Bu topraklara ait çok önemli tarihi kalıntılar, Almanya, İngiltere ve Fransa'daki müzelerde sergileniyor. Türkiye'de tarihi eserlere gereken özenin gösterilmemesi kimi kez "Bu eserlerin yurtdışına çıkarılmış olması o kadar da kötü değil. En azından onlar korunuyor" yorumlarına da neden oluyor. Bu sözleri aktardığınız Erkanal, düşüncelerini şöyle dile getiriyor: "O eserlerin yurtdışına çıkarıldığı Osman Hamdi döneminde henüz arkeoloji konusunda bilinçlenme yoktu. Bunlar oraya gitmese hali ne olurdu bilemiyorum ama herhalde iyi olmazdı. Eski eserleri put olarak görenler bile vardı. Bu yüzden bazı antik kentlerde bazı mermer eserler taş ve inşaat malzemesi oldu. Bu da bir gerçek."
'Zenginler hırsızlığı özendiriyor'
Türkiye'den kaçırılan eserler denince akla ilk gelenlerden biri Zeugma Sunağı. Bergama krallarından Eumenes II tarafından MÖ 197- 159 arasında yaptırılan ve Alman arkeologların 1865'ten sonra yaptığı kazılarla ortaya çıkarılan sunağın kalıntıları Berlin'e gönderilmiş. Osmanlı'nın kimi imtiyazlara karşılık verdiği belirtilen bu sunak, Berlin Devlet Müzesi'nde restore edilerek 1871'de sergilenmiş. O tarihten sonra müzenin adı Pergamon Müzesi olmuş.
Sunağın Türkiye'ye iade edilmesi için 1989'da 'Zeus Sunağı Bergama'nındır. Geri istiyoruz' adıyla kampanya düzenleyen Bergama Belediyesi eski Başkanı Sefa Taşkın, "Avrupa'daki aristokratlar, ABD'deki zenginler ve müzeler de en büyük alıcı. Bizim eserlerimiz o ülkelerin müzelerinden çıkıyor. Koleksiyon meraklısı zenginler, hatta müzeler hırsızlığı özendiriyor."