Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın ‘Tarihten sileceğiz’ dediği Sümerbank’ın fabrikaları teker teker yıkılıyor. Daha önce Sümerbank Bakırköy Fabrikası yıkılmış yerine otel inşaatı başlamıştı. Yıllarca yatırım yapılmayan, makineleri yenilenmeyen ve üretim yapmasına izin verilmeyerek ‘zarar’ ettirilen, ‘Devletin sırtında kambur’ ve ‘karadelik’ denilen, kapatılan Sümerbank’ın İzmir Basma Fabrikası yıkılıyor. 1953 yılında 16 bin metrekarelik alan üzerine kurulan ve yaklaşık 50 yıl çalışan fabrika, işçilerin direnişine rağmen 2001 yılında kapatılıp 5 yıl boş bekletildi ve arsası İzmir Ekonomi Üniversitesi’ne verildi. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın “Tarihten sileceğiz” dediği Sümerbank’a ait fabrika, tam da bu söze uygun olarak ülkeye katkıları ve onbinlerce işçinin emeği ile birlikte ortadan kaldırılıyor.
İşçilerin ‘Bir okul’ diye tanımladığı, onbinlerce insanın hayatını kazandığı, hayatı öğrendiği fabrika, harabeye çevrildi. Yıllarını fabrikaya vermiş, kapatma kararı alındığında aylarca fabrikada yatıp kalkarak direnmiş işçilere soruyoruz fabrikayı, aldığımız tek cevap ‘Yazık ettiler’ oluyor.
‘Sümerbank bir okuldu’
Sümerbank İzmir Basma Fabrikası’nda 22 yaşında işbaşı yaptığını söyleyen Binali Öztürk, direnişin kırılmasının ardından emekli olmuş. Öztürk 1978 yılında işbaşı yaptığında fabrikada 3 bin 760 işçi çalışıyormuş. ‘Sümerbank deyince aklına ilk ne geliyor?’ diye sorduğumuzda ise Öztürk’ün yanıtı net, “Sümerbank bizim için okuldu. İşbaşı yaptığımızda çok gençtik ve hayatı Sümerbank’ta öğrendik. Ülkenin ayakta durabilmesi için üretim yapılması gerektiğini orada öğrendik hepimiz” diyor.
Sümerbank’ın kapatılmasının bir süreç olduğunu ve aslında çok önceden planlandığını anlatan Öztürk, “Yıllarca emekli olanın yerine yeni işçi, eskiyen makinenin yerine yeni makine almadılar. Aslında bütün KİT’ler için aynı şey geçerli. Özelleştirebilmek için ‘Karadelik’ dediler, ‘Zarar ediyor’ dediler. Sonra da sattılar” diye konuşuyor. Başta Sümerbank olmak üzere bütün KİT’lerin devletin kasasına verdiği vergiyi, onlarca insanı istihdam edişine şahit olduklarını ifade eden Öztürk, “SSK’ya yatırdığı pirimi, verdiği vergiyi, halka kazandırdıklarını hep sakladılar. Sen teknolojiyi yenilemezsen, sipariş almazsan, yeni işçi almaz da içerideki işçileri çalıştırmazsan tabii zarar eder” diyor ve fabrikanın 12 Eylül’ün ardından yüzde 90 randımanlara ulaştığını anlatıyor.
‘Sümerbank kültürü vardı’
Ülkede bir Sümerbank kültürü oluştuğunu ve fabrikanın kapatılmasıyla bu kültürün de yok edildiğini ifade eden Öztürk, memurların büyük bölümünün başka yerden alışveriş yapmadığını anlatıyor ve ekliyor, “Halk en kaliteliyi en ucuza giyiyordu”.
Son dönem fabrikaya taşeron şirketlerin girdiğini anlatan Öztürk, taşeronun dışarıdan mal getirdiğini kendilerinin de o malları işlediğini söylüyor. Kumaşın daha makinede yırtıldığını belirten Öztürk, “Ama Sümerbank tam teşekküllü bir fabrikaydı, kamyonlarla pamuk balyaları girerdi fabrikaya, işlenmiş, ambalajlanmış pantolon, gömlek olarak çıkardı” diye konuştu.
‘Ülke özel sektöre teslim’
Sümerbank’ta 1982’de işe başlamış ve 21 sene çalışmış Hayrettin Tosun, direnişte tam 103 gün fabrikadan hiç çıkmadığını, elbiselerini bile çocuklarının getirdiğini, fabrikada giyindiğini anlatıyor. Direniş bittikten sonra emekli olmayanların Bergama, Manisa, Antalya ve Nazilli’deki fabrikalara gönderildiğini söyleyen Tosun, Antalya’ya gitmiş. Antalya’da sendikanın bile kendilerini hor gördüğünü söyleyen Tosun, “Direnişe katıldığım için bana orada paspas yaptırdılar. İşyerimize sahip çıkmamızın karşılığıydı bu” diyor.
Şimdi çevresindeki bütün gençlerin, yeğenlerinin tekstilde çalıştığını söyleyen Tosun, “Sümerbank’ın kapanmasının zararını asıl onlara baktığımda görüyorum. Günde 13-14 saat çalışıyor, asgari ücret alıyorlar, hiçbir güvenceleri de yok” diyor. “Eğer Sümerbank kapatılmasaydı, çocuklarımız, yeğenlerimiz oralarda çalışırlardı” diyen Tosun, özelleştirmenin en büyük zararının da ülkenin özel sektöre teslim edilmesi olduğunu belirtiyor.