Taraklı’da Konaklayabilirsiniz



“Pek kıyıda köşede kaldı aslında Atatürk büstü, daha görkemli bir yerde olmalıydı” diyordu Karacaalarlı Musta’beyle, Kasap Ali... Billazlı da, “Büst açmaynan, heykel dikmeynen Atatürkçülük olmaz! Atatürk’ü sadece tunçta dondurmak, onun anlaşılması için yapmamız gerekenlerin gömülmesine neden oluyor” diyordu...

Taraklı’daki “Yalaza Kültürü”nü aynı adlı kitabında derleyen Ahi Naci İşsever anlatıyor bunları… Kışları kar altında kalan tarihi ilçede “her yaştan gençler”in ateşin başında toplanarak giriştikleri “derinlemesine sohbet”lerden örnekler verirken bir asır önce Sarıkamış’tan sağ dönen Taraklılı mehmetçiğin “yalaza buluşmalarında anlatılan öyküsü”nü de özetle şöyle aktarıyor:

“Birinci Dünya Savaşı’nda Sarıkamış cephesinde donan 80 bin askerden her nasılsa sağ kalıp da dönebilmiş, ‘o destan’ın neferlerinden biriydi... Cephede donmamıştı ama bir gecede soğuktan eğrilmiş boynuyla ‘gazi’ydi. Asker ocağında bellediği aşçılığa da devam etti. Bükük boynuyla hazırladığı çeşnisinde kuru fasulyesiyle, pilavıyla, hatta tarhanasıyla, güveciyle... uzun yol şoförlerinin müptelası aşçı dükkânı dillere destan oldu.”

O gün, yani Cumhuriyet Bayramı’nı Mudurnu’da kutladığımız gecenin ertesinde Taraklı’ya vardığımızda, “yalaza” gecelerinin yaklaştığını haber veren “serin”lik de kentteki geleneksel sonbahar yaşamını çoktan başlatmıştı. Kahvelerin önünde ya da parklarda yan yana, diz dize oturup kim bilir neler konuşan Taraklılıların, gölgeyi değil, güneşi yeğlemeleri; hatta sırtlarını güneşe dönerek akşamı karşılamaları, karlı günlerin yaklaştığını haber veriyordu...

Ateşin etrafında

Belediye Başkanı Tacettin Özkaraman’a “Peki yalaza nedir?” diye sorduğumda şöyle özetledi: “Kış gecelerinde ateşin başında toplanarak konuşmak, dertleşmek, şiir okumak, öyküler, fıkralar anlatmak.”

Peki, “yalaza” sözcüğü nereden geliyor? Ahi Naci İşsever’in kitabına başvuruyoruz: “Yalaz, alevin ucu. Alaz ise alev. Bir şeyi alazlamak, aleve tutmak.”

Dostluğu, birlikteliği, sohbeti, sözü “alev”lendirmek “yalaza”yı yaratmış olabilir mi?..

“Dışarıdaki kesici soğuk, içerdeki ocağın etrafında bir halka oluşmasına neden olur” diyor Ahi ve ekliyor: “Ocakbaşı eğilimi, insandaki ilkel çağlardan bir izdir. Ateşle karşı karşıyalık, ocak başında derin düşünme, bu çağdaki şömine tutkusudur.”

Ocaklı evler

Anadolu evlerinde, Batı kültüründeki “şömine”nin karşılığı hemen her odada bulunan “ocak”lardır. Taraklı evlerinde de ocaksız oda olmaz, olursa adına oda denmez... Genellikle yaz aylarında ziyaret edildikleri için “kış yaşamı” pek bilinmeyen Mudurnu, Göynük ve Taraklı havzasında, geleneklerine ve tarihi kent dokusuna en bağlı olanı da Taraklı desek, diğerlerini küstürmüş olmayız… Çünkü, aynı zamanda Tarihi Kentler Birliği’nin kurucu üyeleri arasında olmakla övünen bu kentler arasında, örneğin eski evlerin bilinçli onarımı için özel “ahşap atölyesi” kuran, “yöresel mimarinin genç ustaları”nı yetiştiren, tarihi binalarını onarırken “boya-badana” ile yetinmeyip taşıyıcı sistemleri, özgün malzemeleri ve tüm mimari ayrıntılarıyla restorasyonun gereklerini yerine getiren Taraklı Belediyesi...

En eski adı “Dablar” olan kentte 3000 yıllık yerleşme izlerinin bulunması; Osmanlı’yı başlatan Osman Bey’in ilk fethettiği yerlerin arasında olması, tarihsel serüvenine zenginlik katıyor. Evliya Çelebi’nin sözünü ettiği “dere içindeki 500’e yakın mamur ev”i bugün yoksa da aynı dere boyunca sıralanarak yamaçlarda da devam eden 100-150 yaşlarındaki “zarif geleneksel evler”i kentin özgün eski dokusunu oluşturuyor..

Hanımeli Konağı

Taraklı’ya geçen yıla kadar ki hemen her ziyaretimizde, belediyenin yeni bir “koruma projesi”ne ya başlamış ya da bitirmek üzere olduğunu görüyor, seviniyorduk… Ancak başkan her seferinde, “tarihi yapılarda konaklama olamaması”ndan yakınıyor ve “seneye inşallah” diyordu… Bu kez aynı özlemin Hanımeli Konağı’nda giderilmiş olduğunu görmemiz sadece başkanı değil, bizi de çok mutlu etti.

1907 yılında yapılan Bahçeli Konağı, 15 kişinin kalabileceği 6 odalı bir konaklama tesisi işleviyle restore eden Banu Tuğsavul ile Pembe İnamlı, haklı bir gurur içinde diyorlar ki: “Biz, iki can dost Taraklı ile ilgili ilk hayalimizi ‘Hanımeli Konağı’ ile gerçekleştirdik. Burası öyle yavaş akan, öyle sakin bir yer ki şimdi de hayalimiz, Taraklı’yı bir ‘cittaslow (yavaş şehir)’ olarak görebilmek. Gelin, görün, gezin, kalın ve fikir verin, acaba bu hayalimiz de gerçekleşebilir mi?”

Bu önderlik sayesinde artık Taraklı’ya günü birlik değil, kalmaya da gidilebilir. Kış yaklaşıyor… Hele Taraklı’nın bembeyaz kışı, eli kulağında...

Ocak başında Yalaza Kültürünü paylaşmak, Osmanlı’nın ilk yerleşmesinde tarihle koyun koyuna kışı yaşamak için İstanbul’dan 2, Ankara’dan da 3 saatlik bir yolculuk yetecek…