Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre meslek hastalığı rakamlarının ortalama yılda 400 ile 500 arasında değiştiğine işaret eden Uzm. Dr. Gökmen Özceylan, bu rakamların bir başarı mı yoksa başarısızlık mı olduğunu mercek altına alıyor. Evrensel Gazetesi için 'Meslek Hastalığı: Öyle Bir Sorunumuz Yok ki Ülke Olarak Çok Başarılıyız' başlıklı bir yazı kaleme alan Özceylan, "Bir ülkenin işçi sağlığı ve iş güvenliği başarısını gösteren en önemli veri iş kazası oranındaki azlık ve meslek hastalığı tanısı koymadaki başarısıdır. Ki bu yeni başlayan meslek hastalığını erken evrede bulmayı ve ilerlemeden tedavi etmeyi olanaklı kılar. Koruyucu önlemleri geliştirebilmeyi olanaklı kılar. Yani bu rakamların azlığı bir başarı değil, tam bir fiyaskodur" diyor ve soruyor: Tanısı dahi konulamayan bir sorun sizce çözülebilir mi?
Uzm. Dr. Gökmen Özceylan'ın 'Meslek Hastalığı: Öyle Bir Sorunumuz Yok ki Ülke Olarak Çok Başarılıyız' başlıklı yazısı şöyle:
"İlginç başlık olsun diye yazmadım arkadaşlar. Cidden öyle bir sorunumuzun olduğuna inanmayan yöneticilerimiz tarafından yönetiliyoruz. Rakam ve istatistiklere bakıp, hatta bundan kendilerine siyasal reklam malzemesi bile çıkarabiliyorlar. Bunu özellikle son dönemde daha sık duyar olduk.
Peki durum cidden ülkemizde nasıl?
Rakamlar yine en güvenilir kaynaktır. Gelin birlikte bakalım. Öncelikle şunu belirtelim ki; Ülkemizde meslek hastalığı rakamları gerçekten siyasal iktidarlar için övünülecek kadar düşük.
Çalışma Sosyal Güvenlik bakanlığı verilerine göre bu sayı ortalama yılda 400 ile 500 arasında değişiyor. Bu rakamın işçi sayısına göre dağılımına bakmadan bu rakamın diğer ülkelere göre ne kadar az olduğunu anlayamayız. Yani bizim kullandığımız verilere göre her çalışan 100 bin işçiden bir yılda kaçı meslek hastalığına yakalanıyor? İşte bu rakamları karşılaştırınca Türkiye’de heryıl 100 bin işçiden 4-6 tanesi meslek hastalığına yakalanıyor.
Başarı mı başarısızlık mı?
Bu gerçekten başarılı bir istatistik mi?
Evet diğer tüm dünya ülkeleriyle karşılaştırılınca hem de en başarılı ülkelerden biriyiz. İşte size bazı ülkelerden örnekler: Almanya’da mesela bu yılda ortalama 100 bin işçide 30-35 arası. İsveç’te 150- 200 arası. En yüksek oranlar Finlandiya da 150-300 arası. Yıllara göre değişmekte. Türkiye’de 4-6 arası.
Daha ne olsun bundan başarılı bir istatistik olabilir mi? Ama bir şey dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. Özellikle işçi sağlığı ve iş güvenliği çok gelişkin olduğu bilinen ülkelerde bu sayı daha fazla. İş kaza oranlarını sıralayınca durum tam tersine dönüyor.
İşte şimdi size aslında bu rakamların ne anlattığını dilim döndüğünce anlatayım.
Bir ülkenin işçi sağlığı ve iş güvenliği başarısını gösteren en önemli veri iş kazası oranındaki azlık ve meslek hastalığı tanısı koymadaki başarısıdır. Ki bu yeni başlayan meslek hastalığını erken evrede bulmayı ve ilerlemeden tedavi etmeyi olanaklı kılar. Koruyucu önlemleri geliştirebilmeyi olanaklı kılar. Yani bu rakamların azlığı bir başarı değil tam bir fiyaskodur. Siyasal reklam işin içine girince sizlere ve bizlere bu rakamlardan dem vurarak kandırmaya çalışır yöneticiler. Evet bu rakamlar böyledir. Ancak bu rakamlar bize sadece şunu anlatır; biz işçilerimizin sağlığını koruyamıyoruz. Bir meslekle ilgili çalışırken meydana gelen hastalıklarının tanısını bile koyamıyoruz. Tanısını bile koyamadığımız bu hastalıkların tedavisini veya koruyucu önlemini nasıl alacağız?
Veriler ne diyor?
Gelin size bilimsel birkaç detay daha vereyim.
OSHA (Avrupa İşçi Sağlığı ve Güvenliği Ajansı) verilerine göre yılda 159 bin yeni meslek hastalığı vakası bildirilmektedir. Bu ajansın ayrıntılı çalışmalarında ülkede çalışan işçi sayısı ve çalışma alanlarına göre yapılan çalışmalarda şu an ülkemizde beklenen meslek hastalığı sayısı ortalama 40 bin ile 120 bin arasında olması bekleniyor. Bizim bunlardan tespit edebildiğimiz sadece 400 ile 500 arası bir sayı. Bu rakamlar nereden geliyor? Dünyada bilimsel çevrelerce istatistik alanında çalışan uzmanların en son kabul ettiği rakam da şudur: Her yıl bir ülkede çalışan bin işçiden 4-12 si meslek hastalığına yakalanmaktadır. Bu rakam her ülkeye göre değişmekle beraber yaklaşık olarak bu sistem içinde sanayi ülkelerinde kabul edilen değerler budur. (HARRİNGTON, J.M.)
Bu beklenen oranın en azını alsak bile bizim şu an bu yıl 2014 için en az 40 bin meslek hastası işçimiz olmalı. Ancak bizde bu rakam, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına göre resmi olarak 433.
Sorunun kaynağı ne?
Gerçekler bunlar. Bu rakamlar bilimsel olarak bize bu konuda ne kadar geri olduğumuzdan başka hiçbir şey anlatamaz.
Peki biz neden meslek hastalığı tanısı koyamıyoruz?
İşyeri hekimlerimizin bilgisi mi yetersiz?
Meslek hastanelerimizin sayısı mı yetersiz?
Sağlık sistemimizde işçi sağlığına yönelik laboratuvarlarımız mı yetersiz?
Hepsinin cevabı bir parça evet olmakla beraber ana sorun bunların hiçbiri değil. Özellikle işçi sağlığı ve iş güvenliği konusu gündeme gelince sistemin ve onun yürütücüsü olan iktidarların işçi sağlığına nereden baktığı önemli. Eğer bakış açısını belirleyen ana kriter üretim, üretimi elinde tutan işveren ve işverenin korunması ve daha fazla üretmesini sağlamak olursa her zaman işçinin üretimden kaynaklanan sağlık sorunları göz ardı edilebilir bir noktaya ulaşmaktadır. Çok büyük bir sağlık sorunu ki bu işveren ve devlete göre bir fabrikanın o vardiyasının veya o iş kolundaki çalışan işçilerinin tamamının ya da büyük bir kısmının akut bir sağlık sorununda olaya müdahil olmaktadır. Yani açıkçası bir fabrikada aniden gelişen bir zehirlenme, veya aniden gelişen toplu ölümler gibi durumlarda olaya müdahil olmakta diğer süreçleri gözardı etmektedir. Aslında biz biliyoruz ki genelde meslek hastalıklarının çoğu zaman içinde kronik ve sessiz ilerler. Bu yüzden sağlık taramaları önemli, belirli rutin kontroller vazgeçilmezdir. Ancak bu kronik ve sessiz hastalıkların birçoğu işçilerin çalışma koşullarından kaynaklansa dahi, devletin sağlık kurumlarında başka tanılar, genel tanılar alıp sistem içinde sessiz sedasız işçilerin de hakları gasp edilerek, işverenin maddi ve manevi tazminatlara uğramadan kapatılarak zamana yayılmaktadır. Bu tanılar mesleğe bağlanmadığı için de karşımıza bu rakamlar çıkmaktadır.
Sonuçta da en tehlikeli durum oluşmaktadır. Tanısı dahi konulamayan bir sorun sizce çözülebilir mi?
Bir sonraki işçi arkadaş bu hastalığa yakalanmasın diye önlem alınabilir mi?
Saygılar…"