Taksim’e Cami ya da Mor Gabriel



Geçtiğimiz aylarda Mardin’de devam eden bir mahkeme Dünya kamuoyunun dikkatleri Türkiye’ye çevirmesine sebep oldu. Bu davada, Midyat’a bağlı Eğlence ve Yayvantepe köyleri ile Süryani Kilisesi karşı karşıya geldi. Süryanilerin en önemli dinî merkezlerinden birisi olması hesabıyla da hem Süryani cemaati hem de AB ve ABD’li yetkililer konuyla yakından ilgilendiler. Dava nihayetinde Manastır lehine sonuçlandı ve şimdilik gündemden düştü.

Bu davadan yola çıkarak dikkatleri Midyat’ın 23 km. güneydoğusunda 397 yılında kurulan Mor Gabriel Manastırı’na çekmek istiyorum. Süryanilerin anayurdu olarak da adlandırılan Turabdin bölgesinde bulunan Manastır gerek Türkiye’deki gerekse dünyanın değişik bölgelerine yayılmış Süryaniler için çok önemli bir dinî yapıdır ve merkezdir. Hem dinî hem de tarihî bir öneme sahip Manastır, İtalya ve Yunanistan’daki bilinen en önemli Hıristiyan yapılarından daha eskidir. Tarih içindeki önemi dolayısıyla, İkinci Kudüs olarak da adlandırılmıştır. Değişik zamanlarda değişik isimlerle anılan Mor Gabriel Manastırı’na, duyulan ihtiyaç üzerine yüzyıllar içinde yeni ilaveler yapılmış ve bugünkü halini almıştır. Ana Kilise, Meryem Ana Kilisesi, Theodora Kubbesi ve Azizler Evi bölümlerinden oluşan Manastır, nadir mozaikleri, abbaraları, çan kuleleri, terasları, kapıları, motif ve süsleri ile Hıristiyan mimarisinin Doğu versiyonunun en önemli örneklerinden birisidir. Bütün bunları göz önüne almamız durumunda salt tarihî değerinden dolayı bile korunmaya muhtaç bir yapıdır Mor Gabriel Manastırı.

Söz Mor Gabriel’den açılmışken Süryani cemaatinden bahsetmemek olmaz. Türkiye’de birçok kişi Süryanilerin varlığından bile habersizdir. Bunun en önemli sebeplerinden birisişüphesiz sayılarının az olmasıdır. Bir diğer önemli sebep ise eğitim sisteminin onları yok sayıp ilgi göstermemesidir. Eğitim sistemimiz, Türkiye’nin tek etnik grup temelinde olduğu önyargısından yola çıkıp, Türk unsuru dışındakileri görmezden geldiği için, Süryanilerden de hiç bahsedilmez. Onlar ne azınlık ne de çoğunluğun bir unsuru olarak bir ders kitabında anılırlar. Hal böyle olunca da Türkiye’nin en eski ve köklü halklarından birisi olan Süryaniler hakkında hiç kimse bilgi sahibi olmamaktadır.

Süryaniler: Unutulmuş bir halk

Anayurtları Mezapotamya Bölgesi olan Süryaniler, tarih boyunca yaşadıkları yurtlarını zamanla hem politik hem de ekonomik sebeplerle terketmek zorunda kalmışlar ve dünyanın değişik bölgelerinde küçük cemaatler halinde hayatlarını devam ettirmeye çalışmışlardır. Özellikle de İsveç, Hollanda ve Almanya’da yoğunlaş- mışlardır. Türkiye’den göç ise PKK’nın faaliyetlerinin 1980’lerde tırmanmasıyla birlikte başlamıştır. İstanbul gibi büyük şehirlerde yaşayanlar ise göç etmeyi pek tercih etmemişlerdir. Cemaatin büyük bir kısmı göç metodu olarak ilticacılığı tercih ederken, bir kısmı da normal yollardan Batı’ya yerleşmektedir.

Süryani cemaatinin büyük bir kısmında Türklere karşı yüzyıllardır yok sayılma ve hor görülme neticesinde oluşan bir antipati mevcuttur. Ne azınlıkne de çoğunluğun bir unsuru olarak görüldükleri için kapalı bir toplum halinde yaşayan cemaat, sistemli bir devlet politikası şeklinde olmasa da sürekli ayrımcılıkla karşılaşmıştır. Sokakta, okulda, işte, kışlada hep öteki olmuşlardır. Süryanilerin şimdilerde yaşadıkları ülke ve şehirlerde yetişen gençleri de büyüklerinden duydukları hikâyelerle içlerinde Türklere karşı tepkiyle büyümektedirler. Bu da zaman zaman sokaklarda Türk gençleri ve Süryani gençler arasında çatışmalara sebep olmaktadır.

İki toplum arasında diyalog olmadığı gibi en ufak bir yakınlaşma da söz konusu değildir. Bu birbirine karşı ilgisizlik, kanaat önderlerinin tavırlarıyla da pekiştirildiği için, bir kısır döngüden bahsetmek mümkündür. Kanaat önderleri diyalog aramak yerine hep uç söylemlerle meşgullerdir ve bu da bırakın birbirine yakınlaşmayı, aksine uzaklaşmaya sebep olmaktadır. Yüzyıllarca birlikte yaşamış toplumların böyle husumet içinde olmaları da kabul edilir bir durum değildir.

Hem Türkiye’nin önemli bir kültürel mirası olduğu için, hem de Türk toplumuyla Süryani cemaatini yakınlaştırmak için önemli bir fırsat olan Mor Gabriel’e sahip çıkmak özellikle Müslüman Türk halkının yapabileceği en prestijli davranışlardan birisi olacaktır.Böyle bir çaba, benim gözümde Taksim’e cami inşa etmekten daha prestijli ve yerinde bir davranış olacaktır. Bu çok da zor olmasa gerek!

A. Suat Arı / Avrupalı Türk Demokratlar Birliği Hollanda Genel Sekreteri