Akkuyu Nükleer Santrali ihalesi süreci, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun (TAEK) yaptığı değerlendirme sonucu, ‘yarışmacı’ tek firma olan Rus Atomstroyexport-Inter Rao-Park Teknik AŞ ‘iş ortaklığı’nın teklifini, kamuoyuna daha önce açıkladığı kendi ölçütlerine uygun bulmasıyla yeni bir aşamaya ulaştı. Sürecin bu büyük ve önemli adımı, küçük bir açıklamayla geçilmiş oldu. Ancak yapılan bu kısa açıklama, konuya itirazını sürdüren bilim insanlarını, sivil inisiyatifleri, santralin yapılacağı bölge insanını ve kamuoyunu tatmin etmekten uzak görünüyor.
Sürecin ilerlemesiyle, 19.01.2009 tarihinde açılacak olan ‘iş ortaklığı’nın fiyat teklifini içeren üçüncü zarf bekleniyor. Üçüncü zarfın açılması ardından konu Bakanlar Kurulu’na gidecek ve Bakanlar Kurulu onay verirse Türkiye’nin nükleer enerji serüveni başlamış olacak.
Bu serüven içinde, dikkat çeken iki konu var:
Bunlardan ilki, sürecin başında, nükleer enerji santrali gibi bir konunun hükümet tarafından ‘İhale Yasası’ dışına çıkarılmış olmasıdır. Hizmetin satın alınması için özel bir yasa çıkarıldı ve özel bir yasaya niçin gereksinim duyulduğu kamuoyuna yeterince açıklanmadı.
İkinci olarak, 5710 sayılı özel bir yasa çıkarılmak suretiyle ve adı ‘yarışma’ olarak tanımlanan bu ihaleye tek bir firma katıldı. Tek yarışmacı, doğal olarak, kolaylıkla ipi göğüsledi. Tek yarışmacının katıldığı ‘yarışma’yı yarışma olarak kabul etmek mümkün olmadığı gibi, kamu hazinesi kullanılarak satın alınan hizmet için, uygun olan kaliteyi en uygun fiyata bulmak olarak özetlenebilecek kamu yararı düşüncesi gözardı edildi. Konuya ilişkin eleştiriler, ’küresel mali kriz nedeniyle katılım az oldu’ denilerek geçiştirildi.
Süreçteki garabetler elbette ki bunlarla sınırlı değil. 20.12.2008 tarihinde TAEK’in iş ortaklığı teklifini, ‘güvenlik ve teknik’ ölçütler yönünden uygun bulması da sorunlu. Dokuz temel ölçüt sunan TAEK, bu ölçütlerin, alınacak hizmetin ‘Teknik şartnamesi’ olmadığını söylerken süreçte kendi oynadığı rolü belirsizleştiriyor. Çernobil faciası sonrası radyasyon ölçüm değerlerini olduğundan daha düşük göstererek güvenilmez bir kurum olduğunu kanıtlayan TAEK’in uygunluk değerlendirmesinin ayrıntıları, bu nedenle büyük önem taşıyor.
Kolaya kaçmak
Öncelikle, TAEK kendi ölçütlerini yok sayıyor. TAEK’in kendi ölçütleri arasında sayılan ‘sınanmışlık’, aldığı uygunluk kararı ile ihlal edildi. İş ortaklığının teklif ettiği VVER-1200 tip reaktörün, çalışır durumda bir örneği dünyanın herhangi bir ülkesinde mevcut değil. Aynı tip reaktörün, prototip olan tek örneğinin inşasına Rusya’da aynı şirket tarafından bir yıl önce başlandı, sınanmadı.
İkincisi, TAEK’in kendi koyduğu kriterler arasında bulunduğu halde, üzerinde durulmayarak geçiştirilen, radyoaktif atıkların bertaraf edilmesi sorunu açıklığa kavuşturulmadı. TAEK ölçütlerinin tanıtıldığı toplantıda, TAEK yetkilisinin açıkladığı şekilde “15 yıl süreyle santral içinden atık çıkmayacak, çıkmaya başladığında da atık değerlendirme teknolojileri gelişecek ve atıklar ticarileşecek” belirsizliği ve kolaycılığıyla sorun geçiştirilemez. Halen tüm dünya için büyük bir radyoaktif sorun oluşturan atıkların, gelecek 15 yılda ‘kapış kapış’ satılacak bir ticari mal olarak görülmesi aymazlık ve gelecek kuşaklara miras bırakılacak büyük bir sorumsuzluk örneğidir.
Üçüncü olarak, Akkuyu Nükleer Santrali faaliyete geçtiğinde, faal durumun çevre üzerindeki etkisine ilişkin hiçbir değerlendirme yapılmadı. Santralin kurulacağı alanın yakınında bulunan yurttaşlarımızın, hayvan ve bitki örtüsünün ne türden bir radyasyon etkisine maruz kalacakları bilinmiyor. “Faaliyet başladıktan sonra radyasyon ölçümleri sürekli denetlenecektir” denerek sorun örtülemez.
Santral alanının turizm bölgesi içinde kalması ya da Antalya gibi turizm merkezine yakınlığı bilinen bir gerçek olduğu halde, olası bir kazanın dışında, faal durumdaki reaktörün kaçınılmaz radyasyon etkilerinden ürkek turistin etkilenmeyeceğini düşünmek safdillik olur.
Dördüncü olarak, TAEK’in temel kriterler arasında sayılan ‘Nükleer Güvenlik’ kriteri açısından da uygun bulma sorunludur. Güvenlikle ilgili olası iki durum, savaş ya da terör saldırısı olasılığı ile deprem olasılığı ve bu olasılıklar karşısında santral için seçilen Akkuyu bölgesinin uygun olup olmadığıyla ilgili. TAEK yetkilisinin açıkladığı gibi, “Konu Genelkurmay’la görüşülmüştür, bölge korunacaktır” denilerek geçiştirilemez. Bu korumanın maliyeti hesaplandı mı? Bölgeden geçen ve faal olduğu bilinen Ecemiş fay hattının olası bir deprem durumunda santrali nasıl etkileyeceği bir başka önemli sorundur. TAEK bu konuda suskunluğunu koruyor ne yazık ki.
Beşinci ve son olarak değinilmesi gereken konu, santralin 40 yıllık işletme süreci sonunda akıbetine ilişkindir. Söküm maliyetinin yüksek olduğu biliniyor. Sorun bununla da sınırlı değil. Santralin kurulu olduğu alanın, çevre koşulları açısından kabul edilebilir hale dönüştürülmesi gerekiyor. Bu işlemin de bir maliyeti var. TAEK ölçütleri bunu içermiyor. Ancak bir santralin sökülmesinin yarattığı sorunlar tüm dünyada çok iyi biliniyor. TAEK bu konuda da suskun ve kamuoyunu tatmin edecek bir açıklaması yok.
Sorular uzatılabilir.
TAEK, kurum olarak kendi kriterlerini oluşturdu ve yarışma sürecinin tek firmasının vermiş olduğu teklifi, ‘güvenlik ve teknik’ ölçütler değerlendirmesiyle uygun buldu. Yapılan kısa açıklama yetersizdir. Sürecin bu aşamasında TAEK, bu uygun bulmanın gerekçelerini kamuoyu ile paylaşmalıdır. Kamuoyu, TAEK gerekçelerini tartışmalı ve Bakanlar Kurulu son kararı vermeden önce yapılan bu tartışmalar ışığında bir kez daha düşünmelidir. Enerji tüketiminde tasarruf sağlayan alternatif teknolojilere, nükleere yapılan harcamanın yarısından daha az maliyetle yapılacak yatırımlarla, santralden 40 yılda elde edilecek elektrik tasarruf edilebilir gerçeği unutulmamalı.
Hasan Sever / Hukukçu