'Tabiatı Bozuk' Tasarı



İkizdere Vadisi’ni Hidroelektrik Santral (HES) istilasından koruyacak doğal sit kararı alındığı günlerde Meclis’e sunulan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu (TBÇKK) Tasarısı, büyük kaygı yaratıyor. Çevre ve Orman Bakanlığı, tasarının Türkiye’nin AB’ye üye olarak katılabilmesi için yerine getirmesi gereken bir taahhüt olduğunu söylese de, AB 2010 İlerleme Raporu’nda “Tasarının birçok alanın mevcut koruma düzeyinin kaldırılmasına yol açacağından endişe edildiği, ülkenin doğusundaki yeni su ve enerji altyapısı inşasının, potansiyel olarak korunan flora ve fauna türleri üzerindeki olumsuz etkileri konusunda artan endişeler bulunduğu” yazılı. Meclis Çevre Komisyonu’nda görüşülen tasarıda tartışmalar sonrasında değişiklikler yapıldığı bildirilerek 07 Şubat 2011 tarihli tasarı metni Çevre Mühendisleri Odası’na iletildi. Peki gerçekten değişiklik var mı? Tasarının en çok tartışılan bölümlerinden yola çıkarak neler getirdiğine, neleri götüreceğine bakalım.

Tasarının ilk halinde, yasanın amacı “koruma kullanma dengesi gözetilerek sürdürülebilirliği” olarak ifade edilmişti, son değişiklikte “sürdürülebilir kullanım”dan söz ediliyor. Bunun yanında “koruma ile sürdürülebilir kullanımın sağlanması” ilke olarak belirtilmiş. Yasanın pek çok yerinde geçen bu sözcükler neyi ifade ediyor? Öncelikli olan doğal varlıkları korumak mı, yoksa kullanmak mı? Korumanın amacı da kullanmanın, yararlanmanın sürekliliğini sağlamak mı?

Korumak bunun neresinde?

Çevre Bakanlığı ya da Bakanlar Kurulu tarafından “üstün kamu yararı” olarak görülen faaliyetler için, mutlak koruma alanları dahi kullanıma açılabilecek. Hükümetlerin üstün kamu yararı anlayışını biz Efemçukuru’nda yaşayarak gördük. İzmir’in Menderes ilçesinin Efemçukuru köyünde işletilmeye çalışılan altın madeni için, köylülerin organik üzüm bağları Bakanlar Kurulu tarafından alelacele kamulaştırılmıştı. Böylece altı şirketin işi kolaylaştırıldı.

Tasarıdaki “sektörel ve bölgesel ekonomik ve sosyal kalkınma plan, program ve faaliyetlerinde tabiat ve biyolojik çeşitliliğin korunması hususları gözönüne alınır” ilkesi, yasanın amacının koruma olmadığını, doğal ortamların ekonomiye açılmasının hedeflendiğini gösteriyor. Tasarıda koruma alanlarının işletilmesinden, işletme yetkisinin devrinden söz ediliyor. Ticari bir kavram olan “işletme” kavramı, yasanın ruhunu anlatmaya yetiyor.

Bu kurullar mı koruyacak?

Tasarı ile Tabiat Varlıklarının tespiti, tescili görevi yeni kurullara devrediliyor. Bunlardan Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Kurulu (UBÇK), Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı ya da müsteşar yardımcısının başkanlığında, toplam 18 üyeden oluşacak. Bunlardan 9’u genel müdür, başkan gibi bürokratlardan olacak. Kurulun bürokrat olmayan 4 akademisyeninin 1’i Bakanlık, 1’i TÜBİTAK, 2’si YÖK tarafından seçilecek. Ayrıca bakanlık tarafından seçilecek 3 STK temsilcisi ile 1 TMMOB temsilcisi, kurulda görev yapacak. Diğer yandan Mahalli Biyolojik Çeşitlilik Kurullarının oluşturulması öngörülüyor. Mahalli Biyolojik Çeşitlilik Kurulları da valinin kontrolü altında olacak şekilde düzenlenmiş. Tabiatı koruma politikasını oluşturmak ve önerilen hedeflere ulaşmasına yardımcı olmak üzere, yapılacak bilimsel çalışmaları belirlemek, yönlendirmek ve izlemek amacıyla bakanlık tarafından Tabiatı Koruma Bilim Heyeti oluşturuluyor. Bakanlığın oluşturduğu kurulun bilimselliğinden ve özerkliğinden söz edilebilir mi? Başkanı ve üyelerin yarısı hükümetin adamı olan ve bakan ve valiler tarafından seçilmiş STK temsilcileri ve akademisyenlerden oluşan kuruldan bilimsel ve objektif kararların çıkmasını beklemek saflıktır.

Kirleten öder

Yasaya aykırı faaliyetler için para cezaları öngörülerek, “kirleten öder” kuralı bu yasa tasarısında da korunuyor. “Kirleten öder” yaklaşımı sonucunda gelinen nokta belli. “Kirleten öder” yaklaşımı tek başına koruma sağlayamaz. Çünkü cezasını ödemeye hazır kirletenler hemen ortaya çıkacaktır. Oysa asıl yapılması gereken kirletmenin önüne geçilmesi. Kirletildikten sonra, ne kadar miktarda ceza keserseniz kesin, kirlenen alanın eski haline getirilmesi mümkün olamıyor. Diğer yandan tasarıdaki öngörülen cezalar caydırıcılıktan çok uzak, hatta kirletmeyi teşvik edercesine çok düşüktür.

Yatırımcıların insafı

Tasarı ile Milli Parklar Yasası yürürlükten kaldırılıyor, doğal sit kavramından vazgeçiliyor. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun adı “Kültür Varlıklarını Koruma Kanunu” olarak değiştiriliyor. Bundan böyle tabiat varlıklarına ilişkin kararlar, kısmen de olsa bilimselliği ve özerkliği olan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları’nın yerine, bakanlığın güdümündeki UBÇK tarafından alınacak. Daha önce tescili yapılmış doğal sit ve tabiat varlıkları UBÇK tarafından değerlendirilecek, yeni statü verilecek ya da koruma statüleri kaldırılacak.

İkizdere’nin doğal sit ilan edilmesi üzerine Çevre Bakanı’nın gösterdiği tepki gözönüne alındığında bu alanların korunmayacağı apaçık ortada. Korunması gereken alanların HES’ler, barajlar, madenler ve diğer tahrip edici yatırımlara açılması kolaylaşıyor. Doğal varlıkları koruma yerine, sömürülmesini kolaylaştıracak, talana, yağmaya açacak bir yasanın çıkması tehlikesiyle karşı karşıyayız. Neresi düzeltilirse düzeltilsin TBÇKK tasarısının “tabiatı bozuk”, bu nedenle tümden geri çekilmeli. Dört ay sonra seçim olacak, bu seçimi doğa korumaya ilişkin görüşlerin ve ekoloji politikalarının tartışıldığı bir seçime dönüştürebilirsek, seçimden sonra bakarsınız gerçekten “tabiatı düzgün” bir yasa yapılır.

Arif Ali Cangı / Avukat