İlk bakışta sıradan bir manzara gibi görünüyor. Büyük bir Ortaçağ kalesinin
yakınlarında hurma ağaçlarının gölgesinde restore edilmiş sessiz bir çarşı.
Yabancı turistler, aileleri nesiller boyunca burada yaşamış insanlarla yan yana
oturuyor. Ancak bu çarşı, Orta Doğu'daki en ileri görüşlü
koruma projelerinden birisinin merkezinde bulunuyor. Proje, hem insanlara hem de
içinde oturdukları binalara önem veriyor. Proje sokakların yeniden inşasını,
kamu hizmetlerinin iyileştirilmesini, yoksul bir mahallede 17 hektarlık bir
parkın yapılmasını ve yüzlerce evin ve eski kalenin restorasyonunu içeriyor. Son
50 yıl içinde restorasyon çalışmaları sadece büyük mimari eserlere odaklandığı
için birçok insan evlerinden oldu. Ev sahiplerine ve esnafa çeşitli teşviklerin
sunulduğu yeni proje, fakirlik içinde yaşayan halka şimdiden bir denge getirdi.
Dünyanın bu
bölgesinde fakirler için yapılan en etkin sosyal programlar,
Hizbullah ve Müslüman Kardeşler gibi radikal
örgütler tarafından yürütülüyor. Birleşmiş Milletler'in kültürel kolu
Unesco için çalışan koruma gönüllüsü Daniele
Pini, "Halep Projesi oldukça istisnai bir örnek. Kahire ve Ürdün gibi
yerlerde tarihi bölgelerin restorasyonu için çalışanlar, bu bölgelerde
yaşayanlarla çatışma halinde" diyor. Suriye Gelişme Vakfı'nın
Başkanı Ömer Hallaj, "'Antik' anlamına gelen 'athar' sözcüğü
korkulan bir kavrama dönüştü. Çünkü evlerimizi korurken geleneklerimizin yok
edilmesini ifade ediyor" diyor. Son yıllarda büyüyen turizm sektörü bu korkuyu
arttırdı. Şam'ın eski şehir merkezi son 10 yıl içinde yabancı turistleri çeken
bir turizm merkezine dönüştü. 11 Eylül saldırıları sonrası bölgeden pek
uzaklaşmak istemeyen Arap turistler de Şam'a akın ediyor. Belediye yönetimi
şehrin karakterini korumak için mücadele veriyor ancak geleneksel avlulu evler,
otellere ya da lüks restoranlara dönüştürülüyor. Bu evlerde yaşayanların kalması
için bazı teşvikler veriliyor ancak bazı uzmanlara göre bunun için çok geç.
Pini'ye göre Halep Projesi sayesinde, eski evler modern hayatın ihtiyaçlarına
göre restore edilecek ve böylece aileler buralarda kalmaya devam edecek.
Alman hükümetinin kâr amacı gütmeyen GTZ isimli
kuruluşu ve Ağa Han Kültür Vakfı'nın liderliğinde ilerleyen
projenin 2 yıl süren ilk safhasında şehrin tarihi eserleri incelendi ve burada
yaşayanlarla konuşuldu. Faizsiz krediler, ev sahiplerini ve kiracıları
cesaretlendirip evlerde kalmalarını sağladı. Bu projenin bölge için örnek
gösterilmesine yol açan şey, mimarinin sosyal gruplar arasındaki ilişkiyi nasıl
şekillendirdiğinin kavranması oldu. Yoksul kesim ve zenginler eski şehrin
sokaklarında rahatça dolaşıyor. Bu, Beşar El Esad hükümetinin
otoriter yönetimi altındaki Suriye için oldukça şaşırtıcı bir şey.
11 Eylül
saldırılarından 2 ay sonra Halep'te bir konuşma yapan Ağa Han,
hedefinin "Ölmeye mahkûm dogmaların boğmayacağı entelektüel bir bahçe yapmak"
olduğunu söyledi. "Güzellik farklılıkların birleşiminde bulunacak" diye de
ekledi. Ancak tarihin korunmasıyla çağdaş bir şehir yaratmak arasındaki bağ
noktası hâlâ belirsiz. Proje için çalışan koruma uzmanlarının çoğu son 70 yılda
meydana gelen gelişmelerle ilgilenmiyor. Dünyanın en zengin insanlarıyla çalışan
mimarların çoğu ise bölgedeki yoksul kesimin yarattığı karmaşık siyasi ortamdan
habersiz. Halep veya Şam gibi şehirlerin güçleri, sadece tarihin katmanlarının
güzelliğinden kaynaklanmıyor. Esas güçleri, her bir kuşağın söz hakkı olduğu ve
kişisel yaratıcılığın ideolojik farklılığa baskın geldiği bir dünyada,
katmanların hep birlikte var olmasında yatıyor.