Yesilist.com Kurucu Direktörü, Climate Reality Project Türkiye Temsilcisi Ergem Şenyuva ile Sürdürülebilirlik kavramını masaya yatırdık.
Yeşilist’in kurucusu ve aynı zamanda Climate Reality Project derneğinin Türkiye temsilcisisiniz. Çocukluğunuzdan bu yana çevreye karşı bir hassasiyetinizin de olduğunu biliyoruz. Al Gore’un söylemlerini, iklim değişikliği fenomeni ile birlikte 2006’da daha güçlü duyduk. Al Gore’un söylemleri neydi, siz nasıl tanıştınız? Sizin sürdürülebilirlik kavramına yaklaşımınız bu çerçevede iklim ve doğa boyutunda mı?
Al Gore’un Amerikan Başkan yardımcılığı yaptığı dönemler benim Washington’da üniversite yıllarıma denk geliyor. O dönemde çevreyle ilgili konularda yaptığı girişimlerle fark yaratan bir politikacıydı ve zaten bu girişimlerini ilgiyle takip ediyordum. 2006 yılında “Uygunsuz Gerçek” filmiyle Gore, çevre ve iklim politikalarında artık bireylerin de sorumluluk alması gerektiğine dikkat çekti ve aynı zamanda bugün adı “Climate Reality Project” olan o zamanki adıyla “Climate Project”i kurdu. Benim projeyle tanışmam 2008 yılını buldu. Gore “iklim değişikliğiyle mücadelede çözümün parçası” olun söylemiyle, iklim krizinde bireylerin de sorumluluğunun bilincine varması gerektiğini hep vurguladı. Benim projeyle tanışmam kendisi tarafından eğitilen ilk gönüllülerden olmamla başladı. İklim değişikliğinin bugünümüzü ve geleceğimizi nasıl etkilediği gerçeği ve neler yapılması gerektiği, konuya bütüncül bir mercekten bakmamı sağlayan önemli bir gerçektir.
Yeşilist ne yapıyor ve nasıl yapıyor?
Yeşilist şu anda Türkiye’nin ilk kapsamlı yeşil rehberi ve sürdürülebilir yaşam portalıdır. Ana misyonumuz bu alanda çalışan yeşil KOBI’leri desteklemek ve bu konudaki tüketici bilincini geliştirerek yaşamın her alanında çevreyle dost seçimler yapması için rehber olmaktır. Aynı zamanda sürdürülebilirlik konusunda çalışan KOBİ, STK ve sivil insiyatifleri destekleyerek onların tüketiciye ulaşmasında bir köprü görevi görüyoruz. Yeşilist’te söylemimiz herkesin imkanları dahilinde çevreyle dost seçimler yapmasının mümkün olduğu ve bizim için sağlıklı olanın aynı zamanda dünya için sağlıklı olduğudur. Bu bağlamda farkındalılığın artması ve bireylerin çevre ve kendileri için doğru kararlar vermesi için bir nevi rehber görevi görüyoruz. Aynı zamanda da ana misyonumuz olan bu konuda çalışan şirketlere bir platform oluyoruz. Yeşilist online bir portal olmanın yanında, şirketlere bireylerin yeşil olması, iş süreçlerine yeşili dahil etme ve iklim değişikliği konularında eğitim ve seminerler verir.
Sürdürülebilirliğin katmanlarını nasıl görüyorsunuz? Yeşilin tonları var mı?
Sürdürülebilirlik son zamanlarda çok kullanılan ama pek çok kimsenin altını tam dolduramadğı bir kavram. Sürdürülebilir olmak demek insana ve doğaya saygılı ürünler, bunların üretilme süreçleri ve yaşam biçimini kapsıyor. Başka bir deyişle, bugün “bir şirketin çalışanları arasında çocuk işçiler var mı, üretim ağında atıklarını yok edebiliyor mu”dan tutun da, “o işyerinde engelliler çalışıyor mu, insan haklarına saygılı mı” gibi bambaşka bir boyut var. Ben sürdürülebilirliğe bu şekilde bakmakla beraber işin biraz daha çevresel etki tarafında duruyorum. Gerek bireylerin, gerek kurumların verdikleri kararlar bu noktada önem kazanıyor. Yenilenebilir enerjiden atık yönetimine, enerji verimliliğinden karbon salımına kadar üretim tarafında geniş bir yelpaze var ve bu konudaki çalışmalar şirketlerin başarısını küresel anlamda diğerlerinden ayrıştırıyor.
Hangi katmanlarda neler yapılabilir?
Yapılacak çok şey var. Hem şirketler kendi üretim süreçlerini, hem bireyler günlük hayatta verdikleri kararları 360 derece olarak ve yaptıklarının kendilerine ve doğaya dönüşünü sorgulamalılar. Burada düşünülmesi gereken önemli bir nokta, sürdürülebilirliği bir gider kalemi görmek yerine bu konudaki olanakları gelire dönüştürmeyi başaran şirketlerin neler yaptığının incelenmesi ve nasıl bu konuda rekabet üstünlüğü elde ettikleridir. Bu yönden bakıldığında şirketlerin alacağı kararlar onları küresel pazarlarda gerçek anlamda lider kılabilir.
Yapı sektörünün aksiyonlarının çevresel etkisi ve enerji kullanım kapasitesi oldukça yüksek; bu nedenle sektörün alması gereken aksiyonlar var. Öte yandan sektörle ilişkili uzmanlıkların; mimarlık, kentsel planlama, ürün tasarımı gibi dalların da okullarda öğretildiği gibi uygulanması da elzem. Bu bağlamda aslında bu konuların kamuoyuyla doğru bir diyalog içinde paylaşılması; bilinçli, etik sorumluluğunun farkında nesillerin talepleriyle fiziki çevremizin bugünden başlayarak gelecekte şekillenmesi gerekiyor.
Sizin edindiğiniz deneyimleri ve yaklaşımlarınızı göz önünde bulundurarak; sürdürülebilirlik bağlamında tasarımla ilgili uzmanlık disiplinleri ve yapı sektörünü bu bağlamda nasıl görüyorsunuz; sizce Türkiye’de insanların bunlara bakışı ve algısı nasıl?
Öncelikle çevreyle ilgili süreçlere bakarken disiplinlerarası bir yaklaşımın gereği kaçınılmaz. Bilhassa yapı sektörü gibi çevresel etkinin son derece yüksek olduğu bir sektörde yerel yönetimlerden, merkezi hükümet politikasına, mimarlardan tasarımcılara herkesin önemli bir rolü var. Biz maalesef herkesin rolünün önemini tam kavramış bir millet değiliz. Bir taraf olursa yeterliymiş gibi geliyor insanlara. Yapı sektörü bilhassa son yıllarda İstanbul’da giderek artan ve sürdürülmesi olanaksız projelerle şu sıralar gündemde. Şehrin bir çok yerinde altyapıya uygun olmayan inşaat projeleri görüyoruz. İşte bu biraz evvel bahsettiğim çok disiplinli bakışın azlığı. Bazen inanılmaz tasarımları, o tasarıma hiç uymayacak ortamlarda görüyoruz. Oysa inanılmaz projeler var bizde de. Ben insanların iyi projeleri doğru yapılanları bir süre sonra farkedeceğine inanıyorum. Bu algının gelişmesi için yapı sektöründen doğru projelerin desteklenmesi ve öne çıkarılması taraftarıyım. Büyümeyi daha çok tüketmek ve daha büyük binalar yapmak değil de, olanı korumak, yeni yapılması gerekenin eskiyi ve doğayı yok etmemesi bilincinden yola çıkarsak, algılarımızı bu yönde çevirirsek daha sürdürülebilir bir Türkiye’de yaşayacağımıza inanıyorum.