Kentsel dönüşüm projesi kapsamında yıkılan Sulukule'de
"tescilli" tarihi evlerden yalnızca biri kendini kurtarmayı
başardı. Şimdilik... İnşaat alanının tam ortasında 100 yıllık şeker pembesi evin
sahibi Sezer Tanınmış ve ailesi, belediye yetkililerinin gelip
kendilerini ikna etmeye çalışmasından ve sabahları inşaat sesleriyle uyanmaktan
dertli. Yanan bir ormandan geriye kalmış tek güçlü bir ağaç gibi duran o üç
katlı ev, kendinden devasa büyüklükteki alan içerisinden "Buradayım,
kaybolmadım" der gibi hınzırca size gülümsüyor.
Topkapı Surları'nın hemen yanındaki evine gelmek istediğim söylediğimde, kim
olduğumu öğrenmeden "Buyur gel" dedi. Bana çay yaptı ve başladı anlatmaya kel
betonların arasındaki inatçı evinin hikayesini...
"Var olan bir tarihi hiç yokmuş gibi gösterdiler"
Sezer'in annesi Sevim Hanım ve eşi evin bahçesinde "devriye" yaparlarmış.
Yani yerli yabancı konuklara müzik eşliğinde yemek hazırlarlarmış.
"Hatırlıyorum annem sağken belediye gelir eğlence vergisi alırdı bizden. O
zaman bize 'Buralar kaçak yapı' demezlerdi. Şimdi işin içine TOKİ girip de
buralar rant bölgesi olunca, bu evler 'kötü', 'kaçak yapı' oldu. Bu evler yeni
değildi ki, neredeyse hepsi en az 100 yıllık evlerdi. Var olan bir tarihi hiç
olmamış gibi gösterdiler. Bizi yok ettiler. Ama ben aslımı inkar edemem ki."
"Bana 'çocuğunun kafasına teneke düşerse biz sorumlu değiliz'
dediler"
Sezer Hanım'la fonda iki dakikada bir geçen iş makinelerinin sesleri
eşliğinde konuşurken, belediye yetkililerinin ısrarlarına dayanamayıp evini
satmaya çalıştığını anlatıyor:
"Bir gün belediyenin adamları, kandilde, evime geldiler. Beni belediyeye
çağırdılar. Belediye başkanı 'Burası sizin, istediğiniz zaman gelin' dedi. Ona
'Burası sizin Sulukule de bizim' dedim. Bana 'Sana 500 lira para vereceğiz,
kendine ev tut, taşıyalım evini, inşaat alanındasın; çoluğun çocuğun risk
altında, kafalarına teneke düşer, sorumlusu biz değiliz' dediler.
"Herkes belli paralar karşılığında evini sattı, Taşoluk'a gitti.
Gittiklerinden beri kimse buraya gelmiyor. Herkes kendi derdine düştü. Onlar, da
evler güzel ama çalışma olanağı yok, diyorlar. Burada yaşama olanağı varken
insanları zorla ittiler."
"Yok oluşun kibarcası oldu bu yıkım"
"Ahırkapı şenliklerine giderken evimize geldiler. Kepçeyle birlikte gelip
bahçeyi yıkacağız dediler. Şenliğe gidiyoruz diye fırsat bulmuşlar. Direndik
gitmek zorunda kaldılar. Resimlerimiz bütün evlilik resimlerimiz yırtılmış, evin
eşyaları kırılmış. Bizi yıldırmak için herkes bir şeyler yaptılar.
"Ama ben kafama koymuştum satmayacaktım ama bunaldığım, çaresiz kaldığım bir
an evimi internette satılığa çıkardım. Ertesi gün evimi almak isteyen var mı
diye internet cafeye gittim. Ama ekranda evimin resimlerini görünce birden
ağlamaya başladım. Dayanacak kudretim kalmamıştı. Yok oluşun kibarcası oldu
yıkım."
"Alışın annem artık"
İnşaat işçileri, yeni yapılan evleri içinde saklayan metal paravanların
demirlerini sökerken çıkardığı sesten uyanan evin büyük kızı Sevim, durumdan
şikayet ederken Sezer Hanım kızına "Alışın annem artık" diyor.
Evinin başına bir şey gelmesinden endişe ettiği için iş aramak için bile
dışarı çıkamadığını söyleyen Sezer Hanım, "Resmen nöbet tutuyorum. Evin başıboş
kalacak, bir şey yapacaklar diye korkuyorum. Beni her şeyden yoksun bıraktılar"
diye konuştu.
"Daha da budaklandım, çoğaldım"
Eşinin "bu sıcak havalarda iş yapamadığını", oğlunu çalışsın diye okuldan
almak zorunda kaldığını, ama iş bulamadığını anlatan Sezer Hanım şunları
söyledi:
"Zor durumda kaldık diye oğlumu okuldan aldım. Ama iş bulamıyor. Yani ayvaz,
kasap, hepsi bir hesap oldu. Kocam da çay satıyor ama bu sıcakta kimse içmiyor.
Elimize günde 15 ya da 20 lira geçiyor. Bazen de hiçbir şey geçmiyor. Bu
parasızlıkta hırsızlık mı yapalım. Ama ben ezelinden yapamam. Ben daha çok
budaklandım bu kadar mücadele verince. Kendi kendime diyorum ki 'Daha da
çoğaldım, bana destek veren insanlar var."
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) evini yıkmak istediği için ve evini kızı
Sevim'in en sevdiği renge boyadığı için KUDEB'e (Koruma Uygulama Denetim Bürosu)
"yıkıcı belediye- yapıcı belediye" adını vermiş.
"Başbakan'a söyleyeceklerim var"
Sezer Hanım'ın "Roman Açılımı"na dair Başbakan'a da söyleyecekleri var:
"Eğer bu açılım gerçekten Roman açılımıysa Başbakanın beni bu halimle bir
görmesin isterim. Roman açılımı deyip de bizi silkeleyip atmasın. Roman Açılımı
ne demek 'Ben Romanlarıma sahip çıkacağım' demek. Biz kimseyi dışlamıyoruz kimse
de bizi dışlamasın. Sevgi, saygı görmek istiyorum. Nasıl bizden oy isterken
kapımızı çalıyorlarsa şimdi de çalsınlar o zaman."
"Ben güzel bir hayat isterim, arkadaş isterim, burası cezaevi
gibi"
Sezer Hanım ve çocukları, iki üç cümleyi bulmayan hayallerini
anlatıyorlar:
Sezer Tanınmış: Bahçemi restore edip çardak gibi nargile,
çay, kahve içilecek bir yer haline getirmek.
Selenay (10): 4. sınıfa geçtim. Bilgisayarımın ve
bisikletimin olması en büyük hayalim.
Samet (17): Bir an önce. iş bulup, çalışıp para kazanmak
istiyorum. Neslişahspor'da oynuyordum ama kapandı orası da. Kendimi cezaevinde
gibi hissediyorum. Açık cezaevi gibi burası.
Sevim (20): Ben güzel bir hayat isterim. Ben burada bir şey
görmüyorum ki artık. Evden dışarı çıkmıyorum. Zaten bütün arkadaşlarım gitti.
Mahalle boşalınca bir tane bile arkadaşım kalmadı.