Orfeus sevgilisi Eurydice’i döndürememişti Hades’ten ama
kimbilir, bu STOP’çular (Sınır Tanımayan Otonom Plancılar) TOKİ
Beyliği’nin desteği ile bunu belki başarır. Sulukule’nin
yerlisi Romanları, tekrar tarihsel mekânlarına yerleştirip
buradaki Roman toplumu, kültürü ve Roman toplumsal dayanışmasını, bir de iş-aş
projesi ekleyerek, yeniden hayata getirir. Bunun için nasıl büyü yapacaklar,
hangi ritüelleri yerine getirecek, ne duaları, ne tür dansları saatlerce edecek,
kimin ilahi ve şarkılarını söyleyecek, kumda ne gibi resimler çizecekler, ne
heykeli yapacaklar, tam bilmiyorum, ama öğrenmeye, anlamaya çalışıyorum.
Geçen hafta bunun için bir toplantı vardı Mimar Sinan,
ardından da Yıldız Üniversitesi’nde. Mimarlar, sosyologlar,
plancılar, hocalar, öğrenciler, sivil toplum kuruluşları, gazeteciler,
ekonomistler, “Sulukule Yıkılmasın” diye canla başla uğraşıp
yıkımlar başladıktan sonra da Fatih Belediyesi ile tapusu olmayan her aile için
canını dişine takıp pazarlık eden olağanüstü insanlar. Belediye’nin Sulukule’yi
yıkması ile başedemeyen TOKİ Beyi, şimdi Sınır
Tanımayan Plancılar (STOP) ve Sulukule Platformu ile
işbirliği yapıp daha bir-iki ay öncesine kadar etnik temizliğe tabii tutulması
öngörülen Roman kültürünü ve Romanları, ölümden geri getirmeye, Sulukule’de
Romanları ve Roman kültürünü diriltmeye karar vermiş. Hatta bir dedikoduya göre,
bu nedenle Belediye Sultanı ve Veziri ile arası açılmış.
“Ben ona âşığım, hatta”
Güvenlik sektörleri, polis, asker ve bunların çok çeşitli özelleştirilmiş
türleri hariç, sınır tanımayan her kesim ve herkese gönlümde ve beynimde çok
geniş/derin bir yer var. Saygı duyduğu, beğendiği insanlar için, hep “Ben ona
âşığım, hatta” ifadesini kullananan bir okul arkadaşım gibi, ben de, STOP’çular
ve tüm diğer sınır bilmeyen, dikenli tel görmeyen, -orası Türkiye karşıtı yer,
Suriye-Irak-Yunanistan-Rusya, şurası Belediye’nin ora bizim; her ne ise-
plancılar, mimarlar, gazeteciler, doktorlar, avukatlar, insan hakları
savunucuları ve varsa coğrafyacı, tarihçi ve sosyologları, derin bir aşk ve
tutku ile seviyorum. Mümkünse eğer, günün birinde aralarına katılmak istiyorum.
Deli gibi çalışan STOP’çular şimdi çok umutlu; yememiş içmemiş Eurydice’i,
Hades’ten geri getirip yeniden yaşama kavuşturmak için tüm sosyal boyutları ile
tespit etmişler, genel ilkelerini ortaya koymuşlar. TOKİ Beyi onları çağırınca,
bir koşu Ankara’ya gitmişler ama kimseden bir kuruş almadan. Tamamen gönüllü
çalışan bu genç akademisyen ekipten, ilke değil, avan proje (ön proje) istemiş
TOKİ Beyi, hem de bir ay içinde. Şimdi, daha da üstün bir aklın eseri olacak
avan projeyi bir ay içinde TOKİ Beyliği’ne sunmaya hazırlanıyorlar.
TOKİ Beyi ile Fatih Belediyesi Sultanı
Bu hüsn-ü kabul neden, niçin? TOKİ Beyi sivil topluma birden nasıl
ısınıverdi? Kimisi buna kısmen sebep olarak TOKi Beyi ile Fatih Sultanı’nın
arasının açık olmasını gösteriyor. Beylik ile Sultanlık her nedense birbirine
düştüğü için, belki “sosyal proje gerçekleşebilir, TOKİ ikna edilebilirler” diye
düşünüyor STOP’çular. Umutlar ne kadar gerçekleşebilir? Sulukule’nin satılan
parselleri nasıl geri alınır? Konut Beyliği, STOP’çuların ürettiği bütünsel
projeyi parçalara bölüp sadece bir veya ikisini uygulayabilir, pembe bulutlara
kara duman eker mi? Kimse bilmiyor, pesimistler her zamanki gibi çok kuşkulu
yaklaşıyor gelişmekte olan ilişkiye; optimistler ise “bir yapalım bakalım, ne
olacak” havasına girmiş.
Sulukuleli Romanların kurduğu Sulukule’yi Yaşatma ve Dayanışma Derneği’nin
başkanı Şükrü Pündük, “Bu işteki zayıf halka TOKİ’dir” diyor.
Ne olabilir, ben henüz pek kestiremedim. Kötümser yanım ağır basıyor ama her ne
olursa olsun, STOP’çuları çok, ama çok sevdim. Her kafadan bir ses çıkıyor
şimdi; her zamanki gibi, umutsuz çok. Ama hepsi, herkes çok çok müthiş. Bir o
kadar da amaca yönelik fikir üretiyor. Özellikle de STOP’çular. 1980’lerde,
hayatımı hudut tanımayan biri olarak geçirmeyi düşlemiş, “yürüye yürüye
sınırları geçeceğim” diyerek pasaportsuz-vizesiz canımın çektiği, rüzgarın
attığı yöne gitmek için inat etmiştim. Ama şimdi, şu Sınır Tanımayanları bir
tanıyınca, bu avare düşüncelere, ciddi, anarşik ve aynı zamanda sistematik bir
yapı yüklendi.
Dünyada kimse (en geniş anlamıyla güvenlikçiler hariç) belirlenen sınırlar
içinde kalmak zorunda değil. Uruguaylı insan hakları savunucuları, Türkiye’de
Kürt, Yezidi ve Zazaların veya işçilerin hakları için didinebilir, Ürdünlü
doktorlar Sri Lanka’da savaşta yaralanan Tamil gerillalarını tedavi ederken,
Uygur kadınlar Sudanlı hemcinslerini devletin şiddetine karşı korur, STOP’çular
Sulukule’nin hem fiziksel hem toplumsal şekillenmesi üzerine kafa yorar,
Türkiyeli avukatlar da ABD’de Kızılderili halklarının haklarını mahkemelerde
savunur olsun hele bir, dünyanın çok daha hoş, Sulukule’nin ise yeni zenginleri
değil, eski Romanları ile birlikte müthiş canlı bir cennet olacağına
inanıyorum.