Sultanahmet’te ilk ramazan etkinlikleri
başladığında küçük bir kıyamet koptu. Şehirliler ve semt esnafı isyan ediyordu.
Derme çatma barakalarda açılan sucukçu, köfteci, sosisçilerden geçilmiyor,
dumandan göz gözü görmüyordu. Standart yoktu, hijyen kuralları ayaklar altında
çiğneniyordu. Ancak ilçenin başkanlık koltuğuna oturan Mustafa Demir tavrını
belirledi ve “Sultanahmet’teki etkinliklere devam edeceğiz ama size daha
şehirli, renkli ve uygar bir ramazan vaat ediyorum” dedi. Sultanahmet’e gidip bu
meydandaki ramazanın yeni şeklini şemalini görme fırsatı bulduk.
Bir zamanlar “Direklerarası” diye bir yer varmış. Burada devrin
ünlü kantocuları sahneye çıkar, kukla tiyatrolarında İbiş seyredilir,
Karagöz-Hacivat’ın gölgelerinde eğlenilirmiş. Cambazlar gösteri yapar, boyu
üç-dört metreyi bulan tahta bacak takviyeli olanlarla ip cambazları yarışırmış.
Bir başka bölümde hokkabazlar, meddahlar çıkarmış ahalinin karşısına. Pehlivan
güreşleri ve at cambazı gösterileri bile olurmuş. Sonra Şems Tiyatrosu, Mınakyan
Tiyatrosu, Abdürrezzak Tiyatrosu, Benliyan Kumpanyası, Turan Tiyatrosu, Felek
Sineması, Bizans Tiyatrosu ve Malûl Gaziler Millet Tiyatrosu gibi yerler dolup
taşarmış. Günümüzün Vezneciler Caddesi’nin başıyla Şehzadebaşı Camii arasında
kalan yerde kurulmuş olan Direklerarası, 1940’lı yıllara kadar varlığını
sürdürmüş sonra da kaybolup gitmiş. Kendi gitmiş ama namı sürmüş.
Halkı bezdirmişlerdi
Çocukluğumuz bu namdan kaynaklanan ramazan masallarını
dinleyerek geçti. Siyah-beyaz televizyonların stüdyolarında kurulan derme çatma 19. yüzyıl dekorlarının altında Direklerarası
canlandırıldı. Zamanla sıkıcı, anlamsız ve neşesiz bir hal aldı. Nurhan
Damcıoğlu ile birlikte bu gösteri de yaşlandı. Bitti ve nihayet geriye bir şey
kalmadı. Ramazanlarda ortalık sessizleşti. Pide, ezan ve biraz da hüzün kaldı
geçmişten günümüze.
1990’larda belediyelerde yönetimler değiştiğinde artık yeni bir
söz söylemenin ve etkinlikler yapmanın gerekli olduğunu düşünen yerel
yöneticiler işe ramazan çadırlarıyla başladılar. Birkaç yıl sonra Feshane
etkinlikleri başladı. Bu tarihi yapıdaki etkinlikler Direklerarası ile köy
festivalleri arasında bir yerlerde duruyordu.
Eski kentin meydanlarından biri olan Sultanahmet’te ilk ramazan
etkinlikleri başladığında küçük bir kıyamet koptu. Şehirliler ve semt esnafı
isyan ediyordu. Aslında o dönemde dillendirdikleri itirazlarında çok büyük bir
haklılık payı vardı. Lütfü Kibiroğlu’nun Eminönü Belediye Başkanı olduğu devirde
şekillenip genişleyen bu etkinlik bırakınız İstanbul’u Anadolu’nun herhangi bir
kentine bile yakışmayacak sakilliklerle doluydu. Derme çatma barakalarda açılan
sucukçu, köfteci, sosisçilerden geçilmiyor, dumandan göz gözü görmüyordu.
Uzaklardan gelip Sultanahmet Camii’nde teravi namazına duran müminler caminin
kubbesine kadar yükselen dumanların altında dua etmeye çalışıyordu. Standart
yoktu, hijyen kuralları ayaklar altında çiğneniyordu. Gazeteler yazdı,
televizyonlar gösterdi ama hem Kibiroğlu hem de ondan sonra gelen Nevzat Er,
bana mısın, demedi. Son yerel seçimden önce sur içindeki iki belediye Fatih
ismiyle birleştirildi. Yeni başkan Mustafa Demir’in Sultanahmet’ten bu
etkinlikleri kaldırıp kaldırmayacağı merak ediliyordu. Başkanlık döneminin ilk
ramazanında Demir tavrını belirledi ve “Sultanahmet’te devam edeceğiz ama size
daha şehirli, renkli ve uygar bir ramazan vaat ediyorum” dedi. Biz de
Sultanahmet’e gidip bu meydandaki ramazanın yeni şeklini şemalini görme fırsatı
bulduk.
Kadınlar çoğunlukta
İlk dikkatimizi çeken, dumanlı müesseselerin sayısındaki önemli
düşüş oldu. Etkinlik alanındaki köfteci ve dönercilerin hepsini toplasanız, her
nedense hiç filtre kullanmayan Sultanahmet Köftecisi’nin yaydığı dumanın yarısı
kadar kirlilik yaratmadığını gördük. Ayrıca meydana bir ekonomik demokrasi
havası yerleşmişti. Eskiden bölgeye gelenler sadece buradaki işletmelerden ya da
çevre esnafından alışveriş yapmak zorunda kalıyorlardı. Ama şimdi belediye,
etkinlik alanının dört bir yanına piknik masaları koymuştu. Bu da bölgede geçen
yıllarda fahiş ölçülere çıkan yiyecek içecek fiyatlarının ucuzlamasını
sağlamıştı.
Birkaç yıl önceki ramazanlarda kadınların sayısı düşüktü. Bu
ramazan meydanı kadınlar doldurmuş. Zabıta ve özel güvenlik ekipleri sürekli
dolaştığı için kadınlar ve gençler kendilerini daha güvenli bir ortamda
hissediyor. Meydanın gürültüsünden kaçmak isteyenler için de alternatifler var.
Örneğin mutfağını yenileyip zenginleştiren Binbirdirek Sarnıcı’nda bu yıl
geleneksel iftar sofrası kuruluyor. Gökkubbeye doğru uzanan 1600 yıllık
sütunların altında derin bir ney sesi ve klasik Türk müziği dinleyerek huşu
içinde iftarınızı açabiliyorsunuz.
Kardeş kavgası bitsin
Ayrıca geçici olarak meydanın iki yanına yerleştirilen
dükkânların mimarisi muhteşem. Sultanahmet Camii’ndeki küçük medrese kubbeleri
klonlanarak birkaç sıra halinde yerleştirilmiş. Medreselerin duvarlarından
çekilen fotoğraflar bilgisayar teknolojisinin sunduğu sonsuz imkânlarla duvar
kağıtlarına basılıp bin yıllık dükkân görüntüsü elde edilmiş. Cami ve medresenin
duvarlarıyla mükemmel bir uyum sağlanmış, bu atmosfere çok iyi
oturmuş.
Her on dükkândan birinde Osmanlı macunu satılıyor. Ayrıca
“Osmanlı döneri” ve “Osmanlı lokması”na da ilk defa rastladım. Eski dönemde,
Dikilitaş ve Yılanlı Sütun’un bulunduğu orta alan mezbelelik gibiydi.
Dikilitaş’ın etrafına yerleştirilen atlıkarıncalar vardı. Belediye bu yıl
bunlara izin vermemiş. Geçen yıl bir tabela ve bez afiş kirliliği yaşanırdı.
Belediye bunların da çoğunu kaldırmış. Sadece birkaç noktada MTTB’nin belki de
bugüne kadar ortaya attığı en anlamlı sloganın asıldığı bez afişleri
görüyorsunuz. Afişte, “Kardeş kavgası bitsin ki ramazanımız mübarek olsun”
yazıyor.
Turistler küçük bir meydanda aniden bir semazenle burun buruna
gelebiliyor. Başka bir aralıkta bir ney sesi duyabiliyor. Tezhip, hat, ebru gibi
geleneksel sanatlarla doğrudan temas edebiliyor, sanatçılarla yüz yüze
konuşabiliyorlar. Ayrıca havuzlu meydanın çevresindeki çimenliğe yayılıp
rahatlıkla biralarını içebiliyorlar.