“Evleriniz 800 metrekare değil mi?” “Kiminin 800, kiminin de 700
metrekare...” “Güneş enerjisi var herhalde, sıcak suyunuz?” “Evet,
evet... Eskiden bir kilometre öteye sebze eklemeye gidiyorduk. Şimdiyse hepsi
ağzımızın dibinde. Kamelyada çeşit çeşit üzüm var. Allah bizi buraya çıkaranları
nur içinde yatırsın...”
TRT 2’de Halfeti’den Hasankeyf’e kadar bölgeyi konu alan ‘Sudaki Umut’ adlı
bir belgesel yayınlanıyor. Her hafta ekrana gelen 10 bölümlük belgeselde,
Birecik Barajı’nın Halfeti’de yarattığı ve Ilısu Barajı’nın Hasankeyf’te
yaratacağı ‘olumlu etki’ yansıtılıyor. Hazırlık aşaması iki yıl süren belgeselde
‘baraj yapılması bir zorunluluk’ mesajı veriliyor. Belgeselin sponsoru, baraj
inşaatını yapacak Nurol ve Cengiz İnşaat’lar...
Birçok kişi Halfeti’nin nerede olduğunu, Halfeti’de neler olduğunu bilmese de
‘su altında kalmış minare’ fotoğrafı herkese tanıdık. İşte o fotoğraf
Şanlıurfa’ya bağlı Birecik’te yapılan baraj sonucu üçte ikisi sular altında
kalan Halfeti’ye ait. TRT’nin, Kerime Şenyücel yönetmenliğinde iki yıl önce
başladığı belgesel projesinde, Halfeti’nin baraj sonrası durumu ve yeni
Halfeti’de yaşayan insanlarla röportajlar yer alıyor. Yapılması planlanan Ilısu
Barajı nedeniyle de Hasankeyf’teki durum yansıtılıyor. Hasankeyf’in baraj
sularıyla yok olacak binlerce yıllık tarihi ise unutulmuş gibi.
‘Arazinin dört-beş katını aldık’
Belgeseldeki görüntülerin bazıları arşivlerden alınmış 2000 yılına ait.
Belgesel yedi yıl sonra aynı kişilere ulaşarak baraj sonraki durumu soruyor.
Savaşan Köyü’nden İsmail Büyükefe, 2000’de şunları söylüyor: “Elektrik gelecek
dediler geç geldi, alt yapı yapılacak, kanalizasyon olacak dediler, hiçbir şey
yok.” Büyükefe, ‘Sudaki Umut’ belgeseli için yapılan röportajda ise “Eskiden bir
kilometre öteye sebze eklemeye gidiyorduk. Şimdiyse ağzımızın dibinde.
Kamelya’da çeşit çeşit üzüm var. Allah bizi buraya çıkaranları nur içinde
yatırsın” diyor.
Röportajı yapan kişi şunu soruyor: “Evleriniz 800 metrekare değil mi?”
Büyükefe’nin yanındaki başka bir kadın, kiminin öyle, kiminin de 700 metrekare”
diyerek soruyu onaylıyor. Röportajı yapan, kadınların konuşmasına fırsat
vermeden hangi imkanlara kavuştuklarını kendisi sıralıyor: “Güneş enerjisi var
herhalde, sıcak suyunuz?” Karşısındakiler de “Evet” diyerek onaylıyor.
Müslüm Fırat Belkıs Köyü Muhtarı da, ‘Kaç dönüm kamulaştırıldı?’ sorusuna
“Babamındı. 50-60 dönüm arazinin karşılığını dört beş katı olarak aldık”
karşılığını veriyor.
Hasankeyf’te turistlere rehberlik yapan bir çocukla konuşuluyor. Çocuk,
‘Hasankeyi’in sular altında kalmasına tarihi bir yer olması nedeniyle karşı
olduğun söylüyor ama hemen ekliyor: “Öyle güzel tarihi eserler sular altında
kalacak ama olsa da iş imkanları olacak.” Bu yazıda siyah bir fona üzerine
yansıtılıyor. Bir başka görüntüde Ilısu Barajı bilgilendirme toplantısı
yapılıyor. Tarih Nisan 2008. Katılanlardan birinin “Devlet hastanesi ve 112
istiyoruz’ sözleri aynı şekilde siyah fonda yansıtılıyor. Bunu söyleyense ‘Çoban
Ahmet’ diye tanınan Ahmet Akdeniz. Çoban Ahmet belgeselde ise şöyle konuşuyor:
“Önce baraja karşıydım ama şu anda destek veriyorum. Dedelerimiz, babalarımız
bir şey görmedi, çocuklarımız görsün. Çocuk hastalandığında doktora
götüremiyorsam inanın tarihi köprünün önemi yok benim için.”
‘Nurol ve Cengiz sundu’
Sadık İş adında bir öğretmen de iş sıkıntılarını dile getirip baraj
gerektiğini anlatıyor. Dargeçitli ünivesite öğrencisi Yavuz Aslan da,
batılılaşma hayalleri için barajın yapılmasını istiyor. Belgesel ‘Nurol ve
Cengiz sundu’ yazısıyla bitiyor. Hasankeyflilerin çoğu protesto için
belgeseli izlemediklerini söylerken sivil toplum kuruluşları da ‘tek yanlı
yayın’a tepkili.
Hasankeyf’e Sadakat Treni, Hasankeyf Yok Olmasın kampanyalarının sahibi Doğa
Derneği Başkanı Güven Eken: “Bunun silah üreten bir şirkete barış film
çektirmekten farkı yok. Nurol ve Cengiz İnşaatlar Türkiye’deki barajların
yapımında görev alan en büyk inşaat firmaları arasında. Ayrıca Hasankeyf
konsorsiyumunun da Türkiye katılımcıları. Barajın Halfeti’ye getirdiği, yıkım,
göç ve fakirlik. Bölgedeki tüm evler su altında kaldı. Tarımla geçinen insanlar
aldıkları paralarla ne yapacaklarını bilemedikleri için, parayı kullanamadılar,
fakir oldular. Hasankeyf’te barajın yapılmasını isteyen çok az insan var. Yeni
Hasankeyf’i kimse istemiyor. Birkaç münferit insan var, Çoban Ahmet gibi
şirketler tarafından işe alınmış. Bunlar da Hasankeyf’i temsil etmez. Belgeselin
gerçekle alakası yok.”
Hasankeyf’i Yaşatma Derneği Başkanı Abdullah İridil: “Halka pembe bir görüntü
çiziliyor. Çoban Ahmet 2000’li yılların başında Hasankeyf’in sular altında
kalmaması için mücadele ediyordu. Şimdi de tam tersini söylüyor. Maaşa
bağlandığı, inşaatçılar tarafından işe alındığı söyleniyor. Ama tam olarak
bilmiyoruz. Hasankeyflilerin yüzde 99’u baraj altında kalmasını istemiyor. Kimse
kendi toprağından ayrılmak istemiyor. Yeni Hasankeyf dağın eteklerinde kötü bir
yer. Bize sorulmadan oraya kuruyorlar şehri. Oranın imar planına da itiraz
ettik. Tek taraflı hazırlanmış bir belgesel. Midyat’ta tanıtımı yapıldı,
‘bekarlığa veda partisi’ gibi bir parti yapıldı. Bizi zaten davet etmemişlerdi.
Çünkü biz baraja karşı mücadele ediyoruz.”
Hasankeyf’li esnaf Ömer Güzel: “Halfeti’de insanlar mağdur olmuş. Bizi de
mağdur edecekler. Baraj yapılmadan da burası turizm merkezi haline
getirilebilir. İşler şu anda çok durgun. SİT alanı olan Hasankeyf’e biz çivi
çakamıyoruz ama devlet baraj yapacak.”
Hasankeyfi Yaşatma Girişimi sözcüsü Diren Özkan: “Halfeti’ye biz de bir
belgesel çekimi için gittik. İnsanların tarım alanı kalmamış. Çorak bir yerde
yaşıyorlar. Halfeti’deki insanlar ‘Bana verdikleri geri alsın, benim fıstık
tarlalarımı geri versinler’ diyor. Aynı şekilde Hasankeyf’te bazıları neyi
kaybedeceğinin farkında değil, ama birçoğu da biliyor. Yeni yerleşim alanını
gördüler. Neleri kaybedeceklerini biliyorlar.
‘Sponsorlar da izleyiciyle birlikte görüyor’
‘Sudaki Umut’ belgeselinin yönetmeni Kerime Şenyücel, eleştirileri şöyle
yanıtlıyor:
“Tepkiler bize yansımadı. Henüz ‘Ilısu Barajı’yla ilgili bölümlere gelmedik.
Yedinci bölümden sonra olacak. Şimdi Birecik Barajıyla ilgili öykülerimizin
sekiz yıl sonraki takibinin yapıldığı ve antik Zeugma kentiyle ilgili
bölümlerdeyiz. Her bölümde barajın çok travmatik bir olay olduğu kültür, çevre
ve insani açıdan geçmişinin silindiğini vurguluyoruz. Ancak ülkemiz için önemli
olan, Güneydoğu’da özelikle sivil boyutlarıyla değişim getirecek yatırımların
toplamı olan GAP projesinin bitirilebilmesi.. İnsanların çoğunun genç, işsiz
,eğitimsiz olduğu ;üstelik gelişmekte olan bir ülke olması hasebiyle yılda 6
milyar avro enerji yatırımı yapması gereken bir ülkede yaşıyoruz. Tabii fakirlik
koşulları Güneydoğu’da daha hâkim... Bu arada daha geniş açıdan bakıldığında
dünyada petrol rezervleri azaldıkça petrol savaşlarının yerini su savaşları
alıyor. GAP projesinin Fırat ve Dicle boyutlarında tamamlanması üst Mezopotamya
bölgesinin tüm su kaynaklarının kontrolünü Türkiye’ye kazandıracak. Ama tüm
sanayi yatırımlarında çağdaş koşulların gerçekleşebilmesi için çevre, insan
yerleşimi ve kültür değerleri açısından sıkı bir ön hazırlık yapılması
gerekiyor. Belgeselde vurgulanan bu.... Ayrıca üslup olarak didaktik, ders veren
tarzda belgesellere karşı olduğum için kamerayla insan yaşamlarını izleyip fazla
spiker sesi kullanmadan izleyicinin kendi düşüncesini oluşturmasını sağlamaya
çalışıyorum.
Sponsorluk konusuna gelince Nurol Cengiz’le yola çıkmadık.. Proje benim özgün
önerimdir. Ancak belgeselin bütçesine post prodüksiyon aşamasında, yani
seslendirme, müzik, enerik, kokteyl vs. için ek bütçe gereksinimi ortaya
çıkınca, yani belgeselin çekim ve montajları bittikten sonra, sunum açısından
daha üst standartta olmasını sağlayabilmek için, benim sponsor arayışım
sonucunda Nurol Cengiz devreye girdi. Onlar belgeseli izleyicilerle birlikte
yayında izliyorlar.”