Suçlu Koruma Kurulu mu?

Yılbaşından hemen önce basına yansıyan ve tartışmalara neden olan İstanbul Sultanahmet’te arkeolojik alanda, arkeolojik eserler üzerinde Four Seasons oteline ek bina yaptırılmasına ilişkin İstanbul 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararı, koruma kurullarına ilişkin, AKP iktidarı ile birlikte yoğunlaşan tartışmalara bir yenisini ekledi. Başkanlığını ülkemizin koruma alanında yetiştirdiği önemli ve saygın isimlerden birinin, Prof. Dr. Cengiz Eruzun’un yaptığı İstanbul 1 Numaralı Koruma Bölge Kurulu’nun 2006 yılında almış olduğu karardan çok, Kurulu oluşturan üyelerin kimliği ve Kurul dışındaki görev alanları, suçlu arayışındaki basın organlarında konunun manşete çıkarılmasına neden oldu.

Aslında AKP iktidarı ile birlikte, Koruma Kurulları aleyhinde geçmişte dile getirilen olumsuz söylemin iktidar olduğunu söylemek hiç de abartı olmaz. Başlangıçta bazı önemli ve doğru tespitlere de dayanan koruma kurullarına yönelik bu eleştiriler sonrasında, uygulamada önemli yozlaşmalar yaşandı.

Geçmiş yıllarda genel olarak akademik çevrelerden oluşturulan koruma kurulları, “uygulamadan uzak oldukları”, “belediyelerde yaşanan sorunların farkında olmadıkları”, “işleyişin yavaşlığı” gibi eleştirilerle yıpranmışlardı. Bu eleştirilerden yola çıkarak, akademik kadroların kurullardaki ağırlığının azaltılması, profesyonel yaşamdan ve diğer kamu kurumlarından uzmanların kurullara üye olarak atanması politikası uygulamaya sokuldu. Geçmişte alınan çok sayıda karar, yapılan eleştirileri haklı kılsa da, izlenen yeni politika başarıya ulaşmadığı gibi, önemli bir yozlaşmanın ortaya çıkmasına da neden oldu.

AKP iktidarı ile kurullardaki üye sayısının 5’ten 7’ye çıkarılması, kurul toplantılarının kolaylaştırılması, eksikliği hissedilen hukukçuların kurula katılımının sağlanması gibi haklı sayılabilecek gerekçelere dayandırılmıştı. Ancak, yeni kurullarda Bakanlık ataması 3’ten 5’e çıkarılır ve kurullar üzerinde Bakanlık hakimiyeti arttırılırken, kontrol edilmesi daha güç olan YÖK tarafından atanacak üye sayısı arttırılmadı ve 2’de bırakıldı.

Yıllardır eleştirilen konuların başında yer alan, koruma kurullarında işlemlerin gecikmesi, kararların sonuçlanmaması, iş yükü fazlalığı gibi eleştiriler dikkate alınarak kurul sayısında da önemli artışlar yapıldı. İstanbul’da var olan 3 kurul ile İzmir’de var olan 2 kurulun yanı sıra Adana, Ankara, Bursa, Edirne, Eskişehir, Kayseri, Nevşehir, Muğla, Çanakkale, Antalya, Trabzon, Diyarbakır, Erzurum, Konya, Samsun koruma kurullarına ek olarak, İstanbul’a 3 yeni kurul ve Aydın, Şanlıurfa, Van, Sivas, Karabük, Kocaeli illerinde yeni Koruma Kurulları oluşturuldu. 20 olan koruma kurulu sayısının 29’a, 100 olan üye sayısının ise 203’e çıkması, AKP döneminde Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın çok sayıda yeni kurul üyesi atamasının önünü açtı.

1983 yılından bu yana geçerli yasa gereği, koruma kurullarına Arkeoloji, Sanat Tarihi, Mimarlık, Şehir Planlama ve Hukuk alanlarından ataması yapılacak uzmanların “konularında uzmanlaşmış kişiler” arasından atamasının yapılması gerekirken, 2005 yılında çıkarılan “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu ve Koruma Bölge Kurulları Çalışmaları ile Koruma Yüksek Kuruluna Yapılacak İtirazlara Dair Yönetmelik”te yapılan düzenlemeyle, uzmanlık zorunlu olmaktan çıkarılmış, “seçilecek üyenin konusunda uzman olması tercih edilir” ifadesine yer verildi. Uzmanlığın zorunlu olması yerine, tercih nedeni olması sonucunda, konusunda ve koruma alanında uzman olmayan çok sayıda meslek adamının koruma kurullarına üye olarak atanmasının da önü açılmış oldu.

Ülkemizin sahip olduğu kültürel miras zenginliğinin, aynı oranda koruma alanına ilgiye dönüşmemiş olmasının da etkisiyle, koruma konusunda gereği kadar uzmanın yetişmediği ülkemizde, özellikle Bakan Atilla Koç döneminde gerçekleştirilen özensiz atamalar sonucu, koruma kurullarının uzmanlığına duyulan saygı zayıfladı. Uzman olmayan kişilerin de koruma kurulu üyeliğine atanması, uzmanlığın tercih edilmediği atamalarda, hangi tercih nedenlerinin işletildiğinin sorgulanmasını da beraberinde getirdi.

Böylesi atamalarla oluşturulan koruma kurullarının almış olduğu kararlar, tıpkı İstanbul Sultanahmet’te yaşanan örnekte olduğu gibi, konuların bilimsel ve mesleki açıdan tartışılması olanağını ortadan kaldırırken, tartışma kurul üyelerinin kimliğine ve yetkinliğine yöneldi. Bakan Atilla Koç döneminde, gerek atamalarda ve gerekse görevden almalarda izlenen keyfi, hatıra dayalı, bilimsellikten ve uzmanlığa saygıdan uzak yöntem, koruma kurullarının bugün içinde bulunduğu sıkıntılı durumun başlıca nedeni. Bunun yanı sıra, koruma kurullarının söz dinleyen, hatır kırmayan, ricayı emir kabul edecek, sıradan teknik elemanlardan oluşan bir organ gibi görünür hale gelmesi, bazı illerde vali ve belediye başkanlarının kurullar üzerinde mutlak hakimiyet kurma arzusunu azdırdı.

Bu gidişin acilen durdurulması, koruma kurullarına üye atamasında yeniden mesleki alanda ve koruma konusunda uzmanlık arayışının zorunlu kılınması, yaşanmakta olan tartışmaların ortadan kalkmasının yanı sıra, sahip olduğumuz muhteşem zenginliğin, geçmiş Anadolu uygarlıklarından bizlere miras kalan ve emanetçisi olduğumuz değerlerin gereği gibi korunmasının ve gelecek nesillere aktarılabilmesinin sağlanması açısından zorunludur. Ortaya çıkan yanlış kararların olumsuz sonuçlarının sorumluluğunun, ilgili koruma kurulu üyelerinde olduğu kadar, yasal düzenlemeleri yapan iktidarda ve atamaları gerçekleştiren Bakanlıkta olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır.