Suada!



Geçen cumartesi akşamı Amerikan Mimarlar Enstitüsü üyesi bir grup mimar onuruna verilen bir akşam yemeği için Suada’daydık. Evet, şu bizim Galatasaray Adası… Şimdi daha çok böyle anılıyor. Ada ilkin, Mehmet Cansun’un başkanlığı döneminde kiraya verilmişti; sonra bir sezon, Buzada oldu. Özhan Canaydın döneminde bugünkü işletmeciye kiralandı, Adnan Polat döneminde ise sözleşme beş yıl uzatıldı.

Kulübün üyeleri bu durumdan pek hoşnut değiller. Yönetimler bu konuda pek çok eleştiri alıyor. O kadar ki bu eleştiriler, zaman zaman bize bile uzandı. “Ne ilgisi var” diyebilirsiniz; açıklayalım.

Özhan Canaydın dönemiydi. İki yıllık sözleşmenin sonuna yaklaşılırken Canaydın yönetimi bir komite kurdu. Komitede üç kişiydik: Y. Müh. Doğu Özgür, Y. Müh. Emre Aykar ve ben. Bize verilen görev adanın yeniden düzenlenmesi sırasında işletmeci tarafından harcanmış olan paranın 2 milyon doların altında mı, üstünde mi olduğunun belirlenmesi idi. Yaptığımız incelemeler sonucunda, harcamaların o rakamın üzerinde olduğunu saptadık ve durumu bir raporla yönetime bildirdik. Görevimiz bu kadardı.

Aslında, sözleşme iyi hazırlanmamıştı. Anlaşma, bir proje yerine parasal harcamaya dayandırılmıştı. Harcamanın, anılan miktarın üzerinde olması durumunda sözleşmenin otomatik olarak bir yıl daha uzatılması söz konusuydu. Uzatıldı da…

Polat döneminde ise sözleşme beş yıl daha uzatıldı. Ne var ki, son olağan genel kurulda bu konu tartışıldı ve sözleşmenin iptaline karar verildi.

Böylece, uzunca bir süreden beri kulüp üyeleri adadan eskisi gibi yararlanamıyorlar. Bilindiği gibi ada, Bebek’teki su sporları tesisinin, ünlü Adnan Menderes imarı sırasında yıkılmasının ardından, 1957 yılında kulüpçe satın alınmıştı.

O tarihten sonra yüzme, sutopu ve kürek sporlarının yanı sıra sosyal tesis olarak da adadan yararlanıldı. Ada, kimi üyelerin evi, yazlık mekânı, buluşma yeri gibiydi. Pek çok aile çocuklarını sere serpe orada büyüttü.

1991-92 kışında, benim de yönetimde olduğum dönemde adayı yaz kış açık tutma kararı aldık. Denizin ortasındaki tesislerin bakımı ve işletilmesi zordu. Zorluklar, yıllarca kulübün özverisiyle aşılmaya çalışıldı. Üyelerse özveriden çok ayrıcalıktan yanaydılar. Ancak ne var ki o ayrıcalığın bedelini ödemek ve adayı yaşatmak konusunda kulübe yardımcı olmaktan kaçınıyorlar ve özverinin, hep kulüpçe üstlenilmesini bekliyorlardı. Sandviçlerini, termos içinde çaylarını bile evlerinden getiren üyeler vardı.

Boğaz’ın deniz trafiği giderek yoğunlaşınca, özellikle kürek sporunun orada yürütülmesi olanağı kalmayacaktı. Yüzme ve sutopunun ekseni de Kalamış’a kaymıştı. Adanın yalnızca sosyal tesis olarak üyelere tahsisi özverisinin kulüp açısından sürdürülmesi de olanaksız görünüyordu. Hele son on beş yılda kulübün yaşadığı ekonomik darboğazlar karşısında…

Sonuç, adanın kiraya verilmesi oldu. Kiralama sözleşmelerinin iyi yapıldığı kanısında değilim. Üyeler için daha iyi koşullar sağlanabilirdi. Olmadı... Böylece ada, Galatasaray Adası olmaktan çıktı, Suada oldu.

Birkaç söz de adanın mimarisi konusunda… Adanın yapılaşması ve mimarisi, işletmeci-kiracıya terk edilmiş durumda. Bu durum kabul edilemez. Galatasaray Adası, Boğaz’ın incisidir ve mimarisi, Galatasaraylıları olduğu kadar İstanbul’u ve İstanbulluları da ilgilendirir. Sorumluluk kulübe aittir. Yazık ki şu ana kadar yapılan uygulama sonucunda adanın görünümü mimari bakımdan hiç de tatmin edici değil.