Su Forumu, Eurovision ve İslam kitabı...



Su forumunda, suyun geleceği ile ilgili tartışmalara, Eurovision Şarkı Yarışması’nı, İslam kitabını ve kaşarlı/salamlı sandviç, top kek ve meyve suyunu da eklemek gerek... “Bütün bunlar da ne demek oluyor, suyun geleceği ile bunların ne ilgisi var” diyebilirsiniz. Haklısınız. Ancak forumda karşılaştıklarım, Koordinasyon Kurulu’nda yer alan Devlet Su İşleri (DSİ), Çevre ve Orman Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İSKİ’nin bu saydıklarım arasındaki ilişkiyi kurabildiğini gösteriyordu...

O Cuma günü, birkaç toplantıyı izlemek üzere Sütlüce Kongre Merkezi’ne yollandım. Ancak binaya girebilmek için, küçük bir mücadele vermem gerekti. Kapısında herhangi bir yazı olmayan ve güvenlik görevlilerinin yönlendirmesiyle bulabildiğim girişte yer alan kibar görevlinin tarifi, uzun koridorlar, tabela olmadığı için yaptığım tahminler ve sonrasında dört ayrı danışmaya sorarak ulaşabildiğim basın merkezindeki toplantıya girdiğimde 25 dakika gecikmiştim.

Toplantı sonrasında, forumu sürekli izleyen birkaç arkadaşım, Su Forumu’nun Barajlar Forumu’na dönüştüğünü anlattı. Meksika Ulusal Su Komisyonu Başkanı Jose Luis Luege’nin, bir gazeteci arkadaşıma söyledikleri de bunu destekliyordu: “...Ülkelerimiz arasındaki benzerliklerden biri de toprakların genişliği ve nehirlerin çokluğu ama bu nehirler üzerinde acil ihtiyaç, barajların yapılması. Meksika’da çok baraj var. Türkiye’de de bu konuda çok hırs görüyorum. Bu konu önemli, hem tarım hem de kurak dönemlerde tekrar kullanılabilmesi için”.

Kongre Merkezi’nden birkaç kilometre ötede Santralistanbul’da yapılan Alternatif Su Forumu ise “Dünya Su Konseyi’nde baraj inşaatı yapan şirketlerin bulunması ve ciddi ekolojik, kültürel ve sosyal yıkımlara yol açan barajları desteklemesi nedeniyle” foruma karşı çıkıyordu.
Feshane binasındaki Serbest Kürsü’de konuşan ECA-Watch’tan Ullrich Eichelmann da benzer bir görüşteydi: “Su Forumu’nda değil, Barajlar Forumu’nda gibiyim”...

Doğa Derneği’nden Güven Eken, “Ilısu Barajı’nın, Dicle’nin ölüm fermanı olduğunu” anlatıyor ve “Ilısu inşaatı için şart koşulan çevre, kültürel miras ve insan hakları konularını içeren 153 şartın yerine getirilmediğine” dikkat çekiyordu. Eken’in talepleri arasında Dicle Vadisi ve Hasankeyf’in UNESCO’nun Dünya Doğa ve Kültür Mirası Listesi’ne eklenmesi de vardı. Serbest kürsü konuşmalarını dinleyen DSİ çalışanları ise, ülke ekonomisine gelecek katkılardan söz ediyor ve Ilısu Barajı’nı savunuyorlardı.

Su forumunu bir araştırma kuruluşu adına izleyen Buğday Derneği’nden arkadaşım Melike Hemmami, bunun izlediği en hararetli tartışmalardan biri olduğunu söylüyordu. Ben tartışmayı dikkatle izlerken Melike, öğle yemeği için kumanyalarımızı getirdi. Katılımcılara da dağıtılan kumanya, alüminyum folyoya sarılı kaşarlı/marullu sandviç, top kek ve teneke kutuda meyve suyundan oluşuyordu. Ben paketi açarken Melike uyardı: “Dün buradaki kumanyadan 10 kişi zehirlendi”. “Nasıl olur?” Sorum, sadece zehirlenme olayı için değildi; Türkiye’ye gelen yabancı konuklara bu toprakların kültürünü tanıtma derdindeki organizatörler nasıl olur da, yüzlerce avro katılım payı ödeyenlerin kumanyalarını sıradan bir sokak büfesi mönüsü gibi düşünmüşlerdi?.. Kendi adıma, top kek yerine baklavayı, konsantre meyve suyu yerine ayran ya da tarhana çorbasını tercih ederdim.

Babana bakar mısın?

Ben bunları düşünürken salon birden sessizleşti. Güven Eken, kürsüde bir anısını anlatıyordu: “Birecik Barajı’nın kapaklarının kapatılmasının ardından Fırat kıyısından Halfeti’ye doğru yol alıyorduk. Yaşlı bir dedenin sular altında kalacak tarlasını hâlâ azimle sürdüğünü gördük. Birkaç hafta içinde sular altında kalacağını bile bile neden tarlasını ekmeye hazırlanıyordu? Dedenin verdiği cevap hepimize ders oldu: ‘Oğlum sen öleceğini bildiğin babana da bakarsın, sen olsan bakmaz mısın..?’ Diyeceğim o ki, baraj planlarının çizildiği kağıtlar üzerinde bu hayatlar, bu dede, burada yaşayan kaplumbağalar, akbabalar gözükmüyor. Gözükmediği için de kolay oluyor bunları yitirmek. Biz istiyoruz ki, Fırat’ta yaşanan kayıplar Türkiye’nin diğer nehirlerinde yaşanmasın.” Eken’i dinleyen DSİ çalışanları ne düşündü bilmiyorum ama bu, bütün forum katılımcılarının duyması gereken bir paylaşımdı.

Toplantının ardından, Feshane ile Kongre Merkezi’ni birbirine bağlayan eski Galata Köprüsü’nde keyifli bir yürüyüş yapıp, EXPO çadırına yöneldim. Burada 19 farklı ülkeden 312 stand bulunuyor ve su yönetimi, arıtma vs ile ilgili bilgiler veriliyordu. Dolaşırken bir yerlerden şarkı sesleri duydum. Sese doğru yaklaştığımda sanki Su Forumu’ndan, Boğaz’daki Laila’nın kapısına ışınlanmıştım. Hayır, DSİ standının önündeydim. Standda kitap dağıtımı yapan görevlilerin arkasındaki dev ekranlarda ve Eurovision Şarkı Yarışması yazısının önünde dans edip şarkı söyleyen üç kadın vardı. Ortadaki şarkıcı Hadise olmalıydı ama asil hadise Su Forumu’nda herkes standlarında sakin sakin su ile ilgili projeleri hakkında bilgi verirken, DSİ’nin su ile ilgili kitapları bangır bangır popüler müzik eşliğinde dağıtmasıydı.

Bu gürültülü ortamdan kurtulup, kendimi dışarıya atacakken, giriş-çıkışın yapıldığı bölümdeki danışma standı üzerinde bir kitap gözüme çarptı: İslam. Danışma standının üzerine dağıtılmak üzere konmuştu. Görevli gençler forum organizasyonundan getirildiğini söyledi. Dr. Murat Kaya’nın İngilizce kitabı, İslam dininin temel özelliklerini anlatıyordu. Sadece bir bölüm çevre, su ve temizlikle ilgiliydi ve İslami yasaklar, hadisler gibi konuları da içeriyordu. Peki, neden forum organizasyonu bu kitabın dağıtımını yapıyordu? Bana yanıt verecek yetkililerin Business Center’da olduğunu söylediler. Sorumu yetkililere yönelttiğimde aldığım yanıt, “Özel bir amacı yok” oldu. O zaman tüzel bir amacı mı vardı? Yetkili bayandan, “Burada herkes istediği kitabı dağıtabilir. ‘İslam’ kitabının dağıtımına DSİ stantından gelen rica üzerine izin verdik. Budizm ya da Hıristiyanlık üzerine de kitap dağıtabilirsiniz. Herkes bu konuda özgür” yanıtını aldım.

Peki, herkes fikrini söylemede, yaymada özgürdü de, neden forumda “Riskli Barajlara Hayır” yazılı pankart açan iki kişi gözaltına alınıp sınırdışı edildi? O zaman neden binanın dışında forumu protesto edenler, gaz bombalarıyla engellenip gözaltına alındı?

Bu soruların yanıtı karşımdaki hanımda değildi elbette. Çıkış yoluna ilerledim. UNESCO’nun Uluslararası Hidrolojik Programı’nın, kültürel çeşitlilik konusunu gündeme almak istemeyen Forum’un tematik oturumları organizasyonundan ismini çekme nedeni de, bu soruların yanıtında gizli olmalıydı.
Forumdan çıkarken gözüm afişlerdeki “farkılıkların buluşması” sloganına takıldı. Acaba hangi farklılıklardan söz ediyorlardı?

Oya Ayman / Gazeteci